Bennett, Netanyahu’nun stratejisini uyguluyor
İsrail Başbakanı Naftali Bennett, İsrail’in kipa giyen ilk başbakanı; dersini, yerini aldığı Benyamin Netanyahu’dan almış olduğu için, öğretmenini hiçbir şekilde aratmıyor. Konu, İran’ın “bugün yarın atom bombası üretmesi” olunca, Bennett hiçbir şeyi şansa bırakmıyor; Netanyahu’nun stratejisini aynen uyguluyor.
Bu stratejiye göre, bir uluslararası kuruluş, örneğin bağışçıları arasında Japon Dışişleri Bakanlığı’ndan Rockefeller Kardeşler Vakfı’na kadar çok değişik kurumların bulunduğu, kâr amacı gütmeyen, tek kaygısı “kamuoyunu aydınlatmak olan” bir “Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü” (ISIS), sadece açık kaynakların haberlerine dayanan ve son derece bilimsel değerlendirme içeren bir rapor yayımlar. Tabii kim oturup da enstitüye para veren 20 küsur vakfı, çalışanlarını araştıracak; vakfın başındaki fizik öğretmeni David Albright’ın geçmişini kurcalayacak? Parti bağlantısı olmayan, faaliyetlerinde birincil odak noktası, “ülkelerin ve teröristlerin nükleer faaliyetlerine şeffaflık getirmek” olan bir kuruluş işte!
Netanyahu’nun yıllarca başarıyla uyguladığı strateji, böyle bir kurumun raporunu ele geçirmek ve buna dayanarak, başta ABD olmak üzere Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerindeki barışsever insanlara yeni bir korku mesajı yollamak: “İran’ın nükleer bomba yapmasına yetecek kadar arındırılmış uranyum elde etmesine bir ay kaldı.”
Ne kadar Netanyahu, hatta Bennett karşıtı görünürse görünsün, bu açıklamanın ertesi günü haberin bütün Kudüs, Washington ve Londra gazetelerinde manşet olması garanti gibidir. Dahası, Mahmud Ahmedinejat denen, bir dönem İran’ın başına bela olmuş, ama bir daha aday olmasına asla izin verilmeyen şahsın 2005’te ettiği “İsrail’i haritadan sileceğiz” lafının da tozları silkelenir, bu haberin bir tarafına, çerçeveli, oturtulur!
Bunun üzerine, ABD Dışişleri veya Savunma Bakanı acele Kudüs’e gider ve “İsrail ebedi güvenliğine ABD’nin verdiği teminat” yeniden ifade edilir.
Bu şema, altı-üstü petrol denizi olan İran’ın “nükleer enerji” elde etmek için kolları “yeniden” sıvadığı 2003’ten beri hemen hemen aynen uygulanıyor. Aslında İran’ı nükleer enerjiye iten, ülkede uranyum madenlerini keşfeden ve işletmeye başlayan ABD’dir. Ama o zaman ortada İslam Devrimi filan yoktu; ABD kuklası Şah Muhammed Rıza Pehlevi vardı.
ABD başkanları bir İran-İsrail savaşının bölgede geniş bir çatışmaya, hatta tüm dünyada yeni bir küresel savaşa yol açacağı korkusuyla İsrail’in bu planına hep engel oldular. İsrail de hep sabotajlar ve suikastlarla İran’ın bomba imal tarihini (!) geri atmayı başardı!
Aslında meselenin mizah boyutu hiç yok. İran’daki mollalar, kendilerine dinen biçtikleri bir misyonla, “Yahudileri yeryüzünden silerek” Mehdi’nin zuhur etmesine ve kayıp imamın ortaya çıkmasına sebep olmak isteyebilirler. Nitekim Ahmedinejat, bu itikadı dile getirmiş ve bunu sağlayacak olanın cennete gideceğini ifade etmişti.
Zamanın bir İsrail harekâtı için neden uygun olduğunu irdelemeye gelecek yazıda devam edelim.