Afrin ve Manukyan’ın çocukları!
Türkiye Afrin’e girmesin” demek, “Mehmetçik PKK’yla savaşmasın ve memleket mazlum kanıyla sulanmaya devam etsin” demektir. Tam bir ihanet fragmanı ve “sırtından vurmanın kitabı” yazılsaydı “önsözünü” kaleme almak için aday olurlardı.
MESELE AFRİN DEĞİL YEĞEN!
Türkiye’nin ordusu Afrin’e girdi ve içimizdeki hainler “cinayet, işgal girişimi” demeye başladı.
Mehmetçik söz konusu olunca “işgal ve cinayet” diyen kişiler; Esad’ın yüzbinlerce masumu öldürmesine “cinayet” dememişti, onlarca devletin Suriye’de askeri varlık bulundurmasına “işgal” dememişti. Tam bir alçaklık! Söz konusu kendi öz ülkeleri olunca bu “kadavra ruhlular” adeta kuduruyor. Demek ki Türkiye onların “öz ülkeleri” değil!
Bu gâvur sevicilerin kullandığı “tarafsızlık, objektiflik, demokrasi” gibi argümanlar sadece birer yalandan ibaret! Asla tarafsız olmadılar, ama bizden hep tarafsızlık beklediler. Asla demokrat olmadılar, ama bizden demokrasiye tapmamızı beklediler. Demokrasi diyerek bizi heykellerin karşısında dikilerek çağdaş olunacağı yalanına inandırdılar.
“AFRİN BİR SINAV KÂĞIDI”
İnsan her nefesinde imtihan halinde olduğu gibi devletler de her adımlarında bir imtihan üzerinden yürürler. Rahmetli Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi; “Filistin bir sınav kâğıdı, her mü’min kulun önünde”.
Şimdi de Afrin bir imtihan ve yarın daha başka imtihanlarımız olacak! Bu imtihanlar dünyanın dört bir yanında sürecek; çünkü bizim ordumuz mazlumun olduğu her yere gidecek!
“Şuur devrinde şiir susar, şiir devrinde şuur seyirci kalır” diyordu Ziya Gökalp!
Şimdi amansız bir savaşın tam ortasındayız! Savaşın “amansız” olmasının sebebi Türkiye ordularının düşmana “aman” vermemesidir. İşte bu vakitlerde “şiir” de susar “siyaset” de susar. “Mehmetçik” üzerinden muhalefet devşirmeye çalışanlar bir kez daha tarihin çöplüğüne gömülmeye mahkûmdur.
“ASKER CEPHEDEYKEN ONU ELEŞTİRMEK”
İstişâre süreçleri vardır. Savaşa girilmesi istişare edilirken buna itiraz edebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, en şiddetli şekilde tartışabilirsiniz. Fakat asker cephede ilk kurşunu atmaya başladığı andan itibaren eleştirilerini sürdürenler en hafif tabirle satılık birer lejyonerdir!
Bunlara kulak asmamak gerektiği gibi yine bunları boş bırakmamak da gerekir. Mehmetçik düşmanla çarpışırken onu “eleştirenler veya destek vermeyenler” iyi bilinmelidir. Afrin hakkında hiç yorum yapmayıp susmayı tercih eden kişiler hangi siyasi ve sosyolojik cenahta olursa olsun dikkatle takip edilmelidir.
Bir gün her taşın altından çıkan değil ama hiçbir taşın altını boş bırakmayan bir Türkiye olacağız! Buna göre hareket etmekte fayda var.
Ecdadın bıraktığı izleri silmeye çalıştılar ama biz o izleri koklaya koklaya bulduk. İşte Mekke’de o izler duruyor. Medine’de Peygamber (sav) Efendimiz’in kabrinin yanı başında o izler duruyor. Savakin’de, Gümülcine’de, Novipazar’da, Taif’te o izler hâlâ duruyor.
Bir gün o izler “özüne” elbette dönecektir ve o gün İstiklal Şairi Mehmet Akif’in dediği gibi “Belki yarın belki yarından da yakın” bir mesafede bizi beklemektedir. Siz İstiklal Marşı’nı hamasetten oluşan birkaç kuru kelime mi sandınız? Yazılanlar gerçekleşmeyecekse kalemlerin ne hükmü var?
Hüküm Allah’ındır ve Türkiye’nin eliyle bu hüküm tüm dünyayı saracaktır!
Cahit Zarifoğlu ile bitirelim:
“Başını eğmiş zalimleri dinlersin
Dersin ‘lokmam ellerinde’
Filistin bir sınav kâğıdı
Her mü’min kulun önünde
De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır
De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine.”