AK Parti’nin kuruluş yıldönümünde hükümet icraatları neden konuşulmaz?
Büyük mütefekkir Sezai Karakoç, Osmanlı Devleti’ni bir aslana benzetir ve Sultan Abdülhamid’in, aslanın pençesinin olmadığını bildiğini söyler. Karakoç, bir devletin pençesinin, onun yetiştirdiği entelektüeller olduğunu belirtir. Abdülhamid, Osmanlı’nın bu açığını kapatmak için tedbirler almış, fakat Mekteb-i Mülkiye ve Tıbbiye’de yetişen gençler, kendisini erken yaşta siyaset sahnesine atmışlardır.
Dünden bugüne geldiğimizde, bu pençenin varlığını kısa bir dönem hissettik. 1990’lı yıllarda Bülent Ecevit başbakandı; Ali Bulaç ve Fehmi Koru, bir programda konuk olarak Ecevit’e sordukları sorularla tüm ülkede gündem yarattı. Sol kesim ve Kemalistler, İslamcılar okudu ve seviyelerini yükselttiler. “Geri kaldık” ifadelerini kullandılar.
Refah Partisi’nin siyaset birikimi ve geleceğe dair ütopyasıyla tanışmam, çocukluk yıllarıma dayanır. O günden beri, bu fikriyatın dünyayı değiştireceğine olan inancım tamdı. 1994-1997 yılları, Refah Partisi ve Türkiye dindar muhafazakârları için altın yıllardı. İstanbul, Ankara ve Diyarbakır büyükşehir belediyeleri kazanılmış, 40 yıllık kültürel birikim sahneye sunulmuş; siyasal devrim, kültürel ve bilimsel tartışmalarla kimlik kazanıyordu.
İstanbul’da kültür ve tarih yeniden yazılıyor; bu milletin tarihi, kültürü, edebiyatı, fikir ve siyaseti her ortamda tartışılıyordu. Erdoğan yönetimindeki İstanbul’da yapılan kültür etkinlikleri, tüm Türkiye’den takip ediliyordu. Doğudan batıdankonferansları, sempozyumlar, küçük etkinlikler, Gösteri Sanatları Merkezi’nin sahneye koyduğu tiyatrolar… Geleneğimizin büyülü atmosferi sayılan Beytül Hikme tartışmalarının mekânlara yayılmış hali gibiydi. Bu etkinliklere dünyanın tüm kıtalarından birinci sınıf bilim adamları, siyasetçiler ve sanatçılar katılırdı. Bizler de bu iklimi doya doya solurduk.
Bu bereketli yılların ardından, bizzat yönetimini temsil ettiğim ajans tarafında, İlyas Başsoy’un yer aldığı “Kentim İstanbul” projesi, bugünün yerel yönetim anlayışında ütopya sayılacak düzeyde bir etkinkikti.
İBB’nin İstanbul’da mayaladığı siyaset bugün, AK Parti’nin çeyrek asra varan siyasetinin kaidesini oluşturmuştur.
Geçtiğimiz hafta, Erdoğan’ın vizyonu ile ilgili bir yazıda, “AK Parti’nin gelecekte ne yapacağı değil, geçmişte yaptıklarının hakkıyla özümsenmesi halinde bu parti 80 yıllık bir parti olur” demiştim.
Erdoğan yönetimindeki AK Parti hükümetleri, büyük bir devrim gerçekleştirdi. Ancak bir devrimi gerçekleştirenler, çoğu zaman yaptıkları devrimin kıymetini bilemezlermiş.
AK Parti’nin kuruluş yıldönümü, aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanımızın göreve geldiği haftaya rastlıyor. Bu 22 yıllık devrim, başarılarıyla, yapılan işler, başarılanlar, başarılamayan yönleri ve varsa ortaya çıkan yeni sorunlar, hep birlikte ülkenin tümünde yediden yetmişe tartışılabilirdi.
Sayıları 200’ü bulan üniversitelerimizdeki yönetim sınıfı dahil, büyük Türkiye devriminin bir parçası olamadılar. Klasik anlamda Batı hegemonyasında yaşayan edilgen akademik kültür devam ediyor. Erdoğan’ın atadığı rektörlerin çoğu, Erdoğan devriminin yakından uzağından geçmiyor. Pasifleşmiş STK’lar ise akademide var olan birikimi kışkırtıcı bir şekilde sahneye taşıyamıyor.
Peki bu kuruluş yıldönümünde neler yapılabilir? Türkiye’nin tüm illerinde salonlarda, parti merkezlerinde, akademik ortamlarda, siyasetle ilgili sivil toplum örgütlerinde çok farklı başlıklarda bu devrim tartışmaya açılabilir.
1. AK Parti siyasetinin gelmiş olduğu seviye ve ikinci yirmi yılın vizyonu ve sofistike başlıklar:
* Demokrasi: Türk siyasal yaşamında vesayet ve demokratikleşme. Batı’da demokrasinin ve birey iradesinin yok sayılmasına karşılık, Türkiye insanlık için bir özgürlük modeli sunabilir mi? Türkiye’deki vesayet bekçileri ile Batı ittifakı, uzun vadede askeri ve bürokratik vesayeti geri getirebilir mi?
* Kalkınma ve altyapı: Türkiye’nin son 22 yılda kurmuş olduğu altyapı yatırımlarının Batılı kalkınma modelleri ile karşılaştırması. Son 22 yılda biriken altyapı ve yatırım birikimi gelişmekte olan ülkelere ihraç edilebilir mi?
* Enerji: Türkiye, enerjiden bir ekosistem kurdu. Bugün bu ekosistem bir adım ileriye taşınarak, Türkiye bir doğalgaz merkezine dönüşmüştür.
* Sağlık: 22 yıl öncesinde hastaneler hasta kabul edemezken, hastaya erişim ve doktora erişim büyük oranda sorun olmaktan çıktı. Bu ekosistem, sağlık turizmine zemin hazırladı. Uzun vadede sağlık turizminden ülkenin kazancı, turizme eşdeğer olabilir.
* Eğitim ve kültür: Anadolu’nun bir ucundan ötekine üniversite ve ortaöğrenimde mekân sorunu kalmamıştır. Eğitimde kalitenin artırılması, küresel rekabette güçlü bir oyuncu olmak için yeni vizyonlar tartışılmalıdır. Kültür konusu tartışmaya açık bir konudur, bir yazıda uzun uzadıya ele alınabilir.
* Savunma ve güvenlik: Hükümetin iletişimde en başarılı olduğu alan, savunma sanayii ve güvenlik doktrini alanıdır. Bu konuda her bir yönetici takdiri hak ediyor.
Bir ülkenin siyaseti, dış politikası ve hükümetin ürettiği hizmetler, entelektüel zeminde tartışıldığında yeniden anlam kazanır ve büyülü hale gelir.
Kuruluşunun yıl dönümünde AK Parti, siyasi devrimi, yatırımları ve altyapı devrimi, güvenlik ve dış politika vizyonu, yurdun dört bir köşesinde nitelikli tartışmalara konu olmalıydı. Geçmişteki başarılarını anlamlandıramayan bir hareket, geleceğe vizyon koymakta zorlanır.