“ANKARALILAR GRUBU” neden ayrıştı?
Onlara zamanında “Bilkentliler” de deniyordu.
Potansiyeli olan, zeki gençlerin arasından seçilmişlerdi ve Bilkent Üniversitesi’nin teknolojik altyapısı sağlam fakültelerinde eğitim alıyorlardı.
Mezunları arasında Türkiye’de kalıp da iş hayatında görev verilen ya da kamu kurumlarının stratejik noktalarına yerleştirilenlerin çoğu, daha sonra diğerleri gibi Amerika Birleşik Devletleri’ne gittiler. Hepsi de Bilkent’li değildi tabii. Sadece başı çekenler onların arasından çıktığı için isimleri öyle kalmıştı. Dediğim gibi genellikle zeki ve iyi eğitim alanlardan oluşuyordu bu grup.
1990’lı yılların sonundan itibaren başlayan bu akım sayesinde ABD’de, Amerikan devletinin de desteğiyle hayli kritik noktalarda görev alan, CIA’in yakın ilgisine de mazhar olan ve adı başlıkta da ifade ettiğim gibi Bilkentliler’den mülhem “Ankaralılar Grubu” na dönüşen bu kesimin sayısı gittikçe arttı. Aralarında ilginç biçimde o zamanki tanımıyla Fetullahçılar Cemaati dışında bir network(İletişim ağı) oluştu. Pensilvanya ile bağlantıları vardı kuşkusuz ve Gülen’in dünyaya yayılan okullar dışında en çok gurur duyduğu gençler onlardı. Ama onlar ayrı “takılmayı” tercih ediyorlardı. Cemaat’in tabanını ve yönetim kademelerindeki dini kisveli imamları kendi entelektüel seviyelerinde görmüyorlar, adeta aşağılıyorlardı. Aslında geleceği okuma bakımından bir üstünlüklerinin olduğu muhakkaktı çünkü Fetullah Gülen ve mahrem imamlarının, Mustafa Özcan’la birlikte yürüttükleri, özellikle de 2011 yılından itibaren açığa çıkan siyasallaşma sürecinin tamamen karşısında durdular. Söyledikleri çok netti:
“Biz cemaat olarak kurulduk ve öyle devam edecektik, ama şimdi bir siyasal parti ve hükümete yargı, ordu ve bürokrasideki adamlarımızla hukuk dışı müdahale etme noktasına geldik. Sonu iyi olmaz.”
Nitekim 15 Temmuz onları haklı çıkardı, bu yüzden Türkiye’den kaçan FETÖ’cü firarilerin de aralarına katılmalarıyla gün be gün güçlendiler. Aralarındaki network daha da büyüdü. Çeşitli dijital platformlar oluşturarak haberleşmeye, istişarelerde bulunmaya başladılar.
FETÖ elebaşı, örgütsel yapılanma için ABD’yi beş bölgeye ayırmıştı. ANKARALILAR GRUBU bu beş bölgenin dördünü ele geçirdiler. Üstelik ekonomik bakımdan Pensilvanya’ya ve para musluğunu elinde tutan Mustafa Özcan’a da bağımlı değiller çünkü Amerika’ya çok eskiden geldikleri için ekonomik durumları çok iyi. Amerikan sistemine hâkimler.
FETÖ tabanı tabii ki 15 Temmuz darbe girişimini kimin yaptığını çok iyi biliyordu. Çünkü iş üstünde yakalandılar. Ama Fetullah’ın kendini bu işten sıyırıp “kontrollü darbe yalanı” nı ortaya atması, bunun Türkiye’de bile ahlaksızca dillendirilmesinden sonra rahatlamışlardı.
Söylemleri hemen hemen aynıydı:
“Biz yapmadık canım, hükümet kendi yaptı, bizden de birileri katıldı aldanarak.”
Buna inanmayı tercih ettiler yalan olduğunu bile bile.
Ama Fetullah Gülen’in kardeşinin oğlu, Pensilvanya’daki kampta bulunan bir villada ikamet eden yeğeni Ebu Seleme’nin ortaya çıkıp her şeyi açık açık anlatması, darbe kararının nasıl Amcası Fetullah Gülen’le birlikte Mustafa Özcan, Cevdet Türkyolu, Şerif Ali Tekalan gibi FETÖ kodamanlarıyla birlikte alındığını anlatınca o kırılma gerçekleşti.
Ankaralılar Grubu artık alenen, “Biz madem ki cemaattik, siyasete girmeyeceğimizi deklare etmiştik, neden bunu yaptınız? Neden ülkemizin seçilmiş yönetimine darbe girişiminde bulundunuz? Kime danıştınız, kiminle istişare ettiniz?” demeye başladı. Zaten Fetullah Gülen’i de vizyonsuz ve artık karar alamayacak kadar gerçeklikten kopuk olarak nitelendiren bu grubun sözlerini artık adları ŞEFFAFÇILAR olarak anılmaya başlayanlar Avrupa’daki firari FETÖ’cüler de tekrar ediyorlar.
Son aylarda Avrupa’daki FETÖ yapılanmasında da “şeffaflık ve yerellik” tartışmaları yapılıyor. Bundan böyle “merkezden gönderilecek imamları” kabul etmeyeceklerini, herkesin kendi bulunduğu yerde toplanarak “demokratik” biçimde kendi yöneticilerini belirlemesi gerektiğini, imam, hususi, mahrem imam gibi sıfatlarla anılan “manevi” liderler yerine dernek başkanı tarzında, kongrelerde her seçimle değişecek yöneticilerin seçilmesinin çok daha uygun olacağını belirtiyorlar. Bunun gerekçesi de çok çok ilginç:
“MERKEZ SUÇ İŞLİYOR, bedelini bizler ödüyoruz. Demokratik işleyişe kapalı, kararlarına katılamadığımız bir merkezin bizi temsil etmesi de söz konusu olamaz. Darbe yapıldığını Ebu Seleme konuşmasaydı ne olacaktı? Yeğen Gülen bunu söylemişse demek ki bize ne kadar yalan söylemişsiniz. Artık kaderimizi kendimiz belirleyeceğiz. Bundan sonra ancak eşit ilişki olabilir”
ANKARILALAR GRUBU’NUN LİDERİ VAR MI?
Bu sorunun cevabı ABD’deki Ankaralılar Grubu içinde henüz belirsiz. Dedikleri şu:
“Biz aramızda bir konu olursa istişare ediyoruz, herkes görüşlerini bildiriyor, mutabık kaldığımız noktalarda da açıklama yapıyoruz. Bir liderimiz yok”
Gerçi böyle söyleseler de Ankaralılar Grubu adına bir isim var; AHMET KURU…
Bu ismi epeydir yaptığı çıkışlar nedeniyle takip ediyoruz. Yakın geçmişte zaten bu ateşin fitilini bir internet sitesindeki yazısında Fetullah Gülen ve FETÖ’ye ağır eleştiriler yönelterek yakmıştı.
Bu yazısında 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ‘örgütün’ takipçilerine bir çözüm yolu sunmadığını belirterek “Cemaat ile ilişkili bireyler sayısal olarak önemli bir kitle ve uğradıkları mağduriyetlere karşı rasyonel çözümler ortaya koyabilecek potansiyele sahipler. Ancak önlerindeki en büyük engellerden birisi Cemaat’in gerçeklikten kopmuş liderliğine ve türlü fiyaskolara imza atmış olan hiyerarşisine hala kredi veriyor olmaları. Cemaat’in hiyerarşik yapısı lağvedilse bireyler bulundukları değişik ülkelerde topluma gerçekten entegre olabilir, yerel ve gerçekten bağımsız sivil toplum aktörleri olarak bireysel veya kolektif faaliyetlerde bulunabilirler” diyordu.
San Diego Eyalet Üniversitesi, Siyaset Bilimi Bölümünde görevli Ahmet Kuru görüleceği üzere ta 2018 yılında Cemaat’in hiyerarşik yapısının lağvedilmesinden söz etmekte.
Bu bir nevi Fetullah Gülen’e başkaldırıydı.
Bu öneri bugün ANKARALILAR GRUBU’nun da temel prensipleri arasında yer alıyor:
“Eğer Cemaat mevcut yapısını lağvederse Türkiye’de mensuplarına yönelen nefretin ve kendisinden duyulan korkunun belirli bir oranda azalmasını sağlayabilir. Cemaat’in sona ermesiyle bağımsızlıklarını kazanacak bireylerin Türkiye’de olanları yeni bir hayata başlama adımları atabilir, yurtdışındakiler de bulundukları ülkelere gerçekten entegre olabilirler. Gülen’den mistik beklentisi kalmayan bireylerin kendi ayakları üzerinde rasyonel bir şekilde, sebeplere riayet ederek yaşama tutunma ihtimalleri güçlenir”
Bizim Ümit Akdemir’in bana verdiği ipuçlarından yola çıktığımda işlerin nerelere vardığını görebiliyoruz. Dağılma ve fraksiyonların oluşumuna, FETÖ’nün ifşa edilen yeni hedeflerine Perşembe günü bakacağız. Bu sütunda olun.