Ayasofya İle İlgili Bakanlar Kurulu Kararı Sahte Mi?

Okuduğunuz Yazı
Ayasofya İle İlgili Bakanlar Kurulu Kararı Sahte Mi?

İçerik

Ayasofya, çağlara, insanlara, devletlere ve zalimlere kafa tutan ve inadına ayakta duran Ayasofya…

Neler geldi başına. 1500 senede hangi hadiselere, hangi ölümsüz kralların ve Allah’a savaş açmış zalimlerin helak olup yok olmasına şahitlik yapmıştır kim bilir.
532 senesinde çıkan Nika İsyanı ile yerle bir olan Ayasofya, 5 sene gibi kısa bir zaman zarfında eskisinden daha dik ve daha görkemli bir şekilde tekrar arz-ı endam eyledi. 1453 senesine yani İslam mabedi olacak güne kadar defalarca yıkıldı. Kâh kendi kendine yıkıldı, Kâh deprem yıktı.

Takvimler 1453’ün 30 Mayıs Çarşamba’sını gösterdiğinde 21 yaşında genç bir delikanlı ile tanışacaktı Ayasofya. Çağlar açan ve kapatan tüm dünyaya meydan okuyan şanlı bir delikanlı…

Fatih Sultan Mehmed Han…

Genç sultan, bembeyaz atıyla Ayasofya’nın kapısına kadar geldi. Beyaz pelerini uçura uçura ağzından Fetih Suresi’nin o kalpleri ferahlatan ifadeleri döküle döküle iç kapıya kadar geldi. “BİSMİLLAH YA FETTAH” diyerek kapıları itti. Açılan kapıdan süzüle süzüle içeri gererken gülümseyen bir yüz ifadesi korkudan titreye titreye kendisine bakan Roma vatandaşı İstanbullulara tarihçi Kritovulus’un kitabında yazdığına göre Yunanca;

“Kardeşlerim…” dedi.
“Kardeşlerim, bu şehir bizim hepimizin. Dün nerede ne işi yapıyorsanız onunla meşgul olmaya devam edin. Canınız ve malınız bana emanettir.”
720 ile 840 yılları arasında ortaya çıkan “Aryanizm-ikonoklazm” ekolü doğrultusunda iç süslemeleri tamamen yakılan yıkılan Ayasofya, 1204 tarihinde de Avrupa’dan gelen Katolik Latinlerin işgalinde Ayasofya’nın ikonları, süslemeleri, mozikleri parça parça oldu. Maddi olarak değerli olan parçaları ise Avrupa’ya kaçırıldı.
Osmanlı ise, şanı büyük Osmanlı ise hiçbir şeye dokunmadı, hiç zarar vermedi. Tüm duvar süslemelerini üzerine çektiği ince bir sıva tabakası ile korumaya aldı.
Seneler geçti. Cami olarak açıldığı 30 Haziran 1453’ten 481 sene sonra bir anda müze olmasına karar verildi. Hatta bir ara Opera ve Caz Orkestra Salonu ve okulu olması bile konuşuldu. Hayır hayır yanlış okumadınız Yıldız Sarayı’nı Kumarhane olarak işletenler Ayasofya Camii’ni de Opera ve Caz Merkezi’ne çevirmeyi planladılar. Ama olmadı bir şekilde bu dönüşümden vazgeçtiler.

Sonra birileri Bizans Müzesi olsun bu bina dedi. O aralar henüz soyadı kanunu yürürlüğe girmediği için Atatürk olmayan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın müdahalesi ile Bizans Müzesi olmasının önüne geçildi.

24 Kasım 1934’de bir Bakanlar Kurulu kararı ile son dört senedir restorasyon bahanesiyle ibadete kapalı tutulan Ayasofya Camii, müze olarak hizmet vermeye başladı. Bu bakanlar kurulu kararının altındaki Atatürk’e ait olduğu söylenen imzanın kriminal olarak gerçekten Atatürk tarafından mı atıldığı yoksa başka biri tarafından mı atıldığı polemiğini bir tarafa bırakalım daha önemli bir hususa geçelim.

Ayasofya Camii’ni müzeleştiren kararın imzalandığı 24 kasım 1934’te Atatürk henüz Atatürk değil. Yani henüz o soy ismi almamış ve henüz Gazi Mustafa Kemal imzasını kullanmaktadır. Sonraki zamanlarda ise a harfi küçük olan ve K ile başlayan bir imzayı kullanmıştır ki bu meşhur imzasıdır. Fakat Ayasofya kararının altında eşine benzerine hiç rastlanmamış ne bu karardan önceki kararlarda ne de sonraki kararlarda bir daha asla kullanılmayacak olan imzası kullanılmıştır. Asıl soru şu; bu imzayı kim attı? Bundan daha önemli olan soruyu soralım. Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun da dediği gibi yoksa bu kararname külliyen sahte mi?

Soyadı Kanunu 1 Kasım 1934’de çıkartıldı ve gazi Mustafa Kemal Paşa’ya özel bir madde ile ATATÜRK soy ismi verildi. 24 Kasım 1934’de de Ayasofya Camii’ni müzeye çeviren kararname imzalandı ve altına şeklinde başka bir yerde eşine benzerine rastlanmayan bir Atatürk imzası atıldı. Ee ne var bunda soyadı kanunundan 24 gün sonraya ait bir imza derseniz acele etmiş olursunuz. Bekleyin lütfen zira, bu soy adı kanunun son maddesi der ki;

Bu soyadı kanunu 2 Ocak 1935’den itibaren geçerli olacaktır. Yani Mustafa Kemal Paşa, 24 Kasım’da Atatürk değil, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve imzası da şeklindedir. Yani o tarihte böyle bir imza hukuken atılamaz. Kaldı ki, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa hayatı boyunca hep şeklinde imza kullandı.
Şimdi bu Bakanlar Kurulu kararnamesinin detaylarına inelim. Kararnamenin birinci sayfasında Kararlar Müdürlüğü, ikinci sayfasında Muamelat Müdürlüğü yazısını taşıyan antetli başlık vardır. Bu farklılık tek başına bir şey ifade etmeyebilir. Ancak farklılığın kararname şartlarındaki diğer tutarsızlıklarla birlikte görülmesi, kararname üzerinde şüphe oluşturmaktadır.

Bu kararname, 24 Kasım 1934 tarihli ve 1589 sayılıdır. Halbuki 22 Kasım 1934’de çıkan en son kararnamenin numarası 1590-1606 arasındadır. Ayasofya Kararnamesi ise bu tarihten iki gün sonra çıkartılmış gözükmektedir. Dolayısıyla kararnamenin numarası 1606 sayısını takip eden bir sayı olmalıdır. Halbuki, Ayasofya kararnamesinin tarihi sonra, sayı numarası ise daha önceki tarihlere aittir. Üstelik daha önceki ve sonraki tarihlerde de bu sayıda bir Ayasofya kararnamesi yoktur. Yani bu madde kararnameler defterine işlenmemiştir.

İşte böyle bir bilinmezler ve ben yaptım oldu halleri ile 5 asırlık cami bir anda müze olmuştur.

Pek çok yönden geçerliliği tartışılacak durumda olan bu bakanlar kurulu kararını başka bir yazıya bırakalım ve günümüze gelelim.

Cumhurbaşkanımızın Ayasofya açılımı ile 86 senedir müze olarak kullanılan mahsun ve gözü yaşlı Ayasofya’nın nihayet bu şehri fetheden güzel adamın “Kılıç Hakkı” olarak tekrar camiye dönüştürülmesi ve yani bir şekilde manevi anlamda aslına rücu ettirilmesi söz konusu oldu.

Bu konuda yapılan anket neticelerine de yansıyan halk desteği muhalefeti bir nevi susturdu ve sanki ülkede bu konuda itiraz edecek bir yapı ya da grup kalmadı. Ancak mesele hiç de öyle değil. Mesela dün İyi Parti’nin verdiği Ayasofya teklifi, Akparti tarafından reddedilince Mal bulmuş mağribîler üstüne atladı ve Akp gerçek yüzünü gösterdi ve Ayasofya’nın cami olmasını Akp istemiyor dedi. Halbuki ortalama bir zekaya sahip ve okuduğunu az da olsa anlayacak olan herkes, Akpartili Mustafa Muş,un Temmuz ayını işaret ederek bu meseleyi Temmuzda halledeceğiz dediğini anlamış olsa gerek. Zira anlamak hiç de zor değil eğer kötü bir niyetiniz yoksa…

Şimdi bu mal bulmuş ve anlama kabiliyetinde sıkıntı olan mağribilere soruyorum; 2 Temmuz’da Danıştay’da davası görülecek olan Ayasofya meselesinde BU KONUDA GEREKLİ ADIMLAR TEMMUZ AYINDA YANİ MAHKEME KARARINI VERDİKTEN SONRA ATILACAKTIR sözünün Allah aşkına nesini anlamadınız?

Ankara’dan alınan ve henüz teyit edilemeyen bilgiye göre Ayasofya’nın halıları dahi sipariş verildi. Eğer karar lehte çıkarsa Ayasofya’nın ağustos sonu gibi ibadete açılması planlanıyor. Ayasofya’nın siparişi verilen özel halıları ise tıpkı Fatih Sultan Mehmet dönemindeki gibi gül desenli üretilecek.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
100%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Ahmet ANAPALI