Başkan Erdoğan’ın Afrika şifreleri
“Bonjour Matmazel” diyerek Genel Yayın Yönetmeni’nin odasına girmişti adam…
Endişeliydi… Sırtından terler akıyordu… Bu kez ne yapacaktı? Hangi başlığı atmalıydı? Deşifre olmuşlardı. Sömürdükleri ülkelerden bir göçmen az önce masaya iki espresso bırakmıştı ama o bile kafasını rahatlatmıyor, kelimeler beyninde dönüp duruyordu.
Boğazı sıkılıyor… Birileri yakasına yapışıyor gibiydi.
Az önce “Angola, Togo, Nijerya” ülkelerini 3 gece, 4 gün gezen Türkiye Cumhurbaşkanı dönüşte gazetecilere açıklamalar yapmış ve “tarihî gerçeği” hatırlatmıştı. Okudukça gömleğinin en üst düğmesini açarak kravatını gevşetme ihtiyacı hissetti adam…
“KAPİTALİZMİN CÂNİ EVLATLARI…” diyordu Erdoğan! “Oh my god” kıvamına gelen adam Erdoğan’ın açıklamalarını okumaya devam etti:
“Buralara helikopterlerle gelirler; o ocakların olduğu yerlere inerler; altın, elmas, gümüş, aklınıza ne gelirse bütün ocakları sömürürler, alıp kendi ülkelerine taşırlarmış. Oradaki garipler ölmüş, bitmiş, yok olmuş; umurlarında değil. Bunların bütün işi o yer altındaki zenginlikler. Onları da zaten orada bırakmadılar, aldılar kendi ülkelerine taşıdılar.”
Az önce “Bonjour..” diyen adam ve genel yayın yönetmeninin yüzü kirece dönmüştü. Okumaya devam ettiler:
“Fransızlar bunları sömürdü. Ama bunlar bu işin farkına çok geç vardılar. Türkiye olarak bizim derdimiz bunları sömürmek değil… Hem onlara kazandıralım hem biz kazanalım diyoruz… Tabii birileri de bunun farkında. Elimizden gidiyor diye endişe ediyorlar. Çünkü bunlar hep tek taraflı çalıştılar. Biz öyle değiliz. Onlar da kazanacak, biz de kazanacağız. Tabii bunların bir daha oralara girmeleri de kolay kolay mümkün olmayacak.”
Az önce kirece dönen suratları renkten renge girmeye başlamıştı ve vurucu nokta geldi:
“Düşünün Nijerya Cumhurbaşkanı Sayın Buhari ‘Bizim 1 milyon insanımızı öldürdüler’ diyor.Fransızlar aynı şekilde Cezayir’de 1 milyon insanı öldürdüler. Ruanda’da 700 bin insanıöldürdüler. Bunu söylediğiniz zaman kuduruyorlar.”
Daha fazla okumaya güçleri kalmamıştı. Kudurmuş gibiydiler ve hemen yarınki gazetelere manşetler hazırlamaya başladılar:
“ERDOĞAN, AFRİKA’DAKİ VARLIĞINI GÜÇLENDİRİYOR”
“TÜRKİYE’NİN BATIAFRİKA’DAKİ SON HAMLESİ SARSICI”
“ERDOĞAN, AFRİKA’YA SEYAHAT ETMEDENBİR YIL GEÇİRMİYOR”
Ellerinden ancak bu kadarı geliyordu. Erdoğan’ı “direkt karalasalar” her şeyin daha kötü olacağını biliyorlardı. Topyekûn saldırıya geçmeye başladılar. Erdoğan’ı doğrudan eleştirmeyeceklerdi ama hükümetini sarsmak ve ekonomik yönden zorlamak için kozlarını kullanacaklardı. Ve başladılar:
10 ülkenin büyükelçisi tekmil-i birden, dünyada emsali görülmedik biçimde görev yaptıkları ülkenin iç işlerine karışıyor ve ortak açıklama yaparak, “KAVALA BIRAKILSIN” diyorlardı. Oysa kendi ülkelerinin vatandaşı bile değildi. 84 milyonluk Türkiye’de onları Kavala ne ilgilendiriyordu?
Sonra FATF denen mali oluşum çıktı; “Türkiye terörün finansmanına karşı çok önemli adımlar attı ama daha çok atmalı” diyerek “Türkiye’yi takip etmek üzere gri listeye aldık” dedi. Aynı FATF bugüne kadar çıkıp; “AMERİKA, YPG TERÖRÜNE FİNANSMAN SAĞLIYOR” diyemedi.
Ülkesinin milli mücadelesini desteklemesi gereken Cumhuriyet Halk Partisi de onlara; “Erdoğan’ı biz eleştiririz, Kavala bizim mevzumuz, siz az ötede oynayın” demedi, diyemedi! Kendine milliyetçi diyen İyi Parti’nin bir yetkilisi çıkıp; “İç işlerimizden size ne?” diyemediği gibi Genel Başkan Akşener; “Suçlu Erdoğan, bu müdahaleye zemin hazırladı” diyerek büyükelçileri dolaylı olarak destekledi.
Afrika’ya tekrar bakalım… 32 milyon nüfuslu Angola’daki Afrikalılar “Portekizce” konuşuyor. Çin ve Rusya’nın devasa yatırımları var. Ama Erdoğan ziyarete gidince; “Afrika’da ne işi var? Ekonomiyi böyle mi düzeltecek? Hah hah hah haaaa…” diye kasılarak geğiren onun bunun beslemeli yavşakları aslında her şeyi biliyor. Onları yavşaklıklarıyla baş başa bırakıp işimize bakalım!
“OSMAN KAVALA” Danimarka vatandaşı mı? Yeni Zelanda, Norveç, Kanada, İsveç, Hollanda, Fransa, Finlandiya, ABD, Almanya vatandaşı mı? Bu ülkeler kendi vatandaşı olmayan biri için neden “ortak açıklama” ile çağrı yapıyor. Yoksa Kavala gibi Türkiye’de çok kişi var da artık gözleri korktuğu için onlara iş mi çıkaramıyorlar?
“KAVALA BAHANE, TEHDİTLER ŞAHANE” Büyükelçi efendiler görünüşte “Kavala” diyor ama gerçekte; “Akdeniz’den çekilin, Libya’dan çıkın, YPG’yi rahat bırakın, LGBT faaliyetleri yayılsın, TÜGVA’lar kapanıp Siyonist kulüpler açılsın, yerli otomobil TOGG’u askı edin, yerli silahlar yerine ithal alın…” gibi istekler arkasından gelmeye devam edecek!
Mesele ağaç değil, mesele Kavala da değil!
Bir gazeteci olarak; ülkemin iç işlerine karışan büyükelçileri ülkemin içinde istemiyorum! Nokta!