Beddua benzer, pişkinlik benzer
Türkiye Cumhuriyeti tarihi içerisindeki en ağır hırsızlık, yağmacılık ve talan, FETÖ ve onun teröristleri tarafından yapılmıştır. Elbette, ilk başta bunların terörist ve CIA maşası casusluk şebekesi olduğunu bilmiyorduk. İsmet Özel gibi bazı mütefekkirler onu “Kardinal” diye anıyorlardı. Papa ile görüşmesi ve “Dinlerarası Diyalog” projeleri, bu konuda bizim de şüphe duymamıza ve eleştirmemize sebep oldu. Nitekim onlar, Hristiyanları ve Yahudileri “Ehl-i din” şeklinde tanımlayarak iş birliklerini meşru bir zemine dayandırmaya çalışsalar da, nihayetinde Evanjelist-Siyonist iş birliğinin farklı bir boyutunu ortaya koyuyor, İslam coğrafyalarını emperyalist Batı’nın etkisine açık hâle getiriyorlardı.
Oysa Cenab-ı Allah, “Lekum dînukum ve liye dîn” yani “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” diye açık bir şekilde Kâfirûn Suresi’nin 6. ayetinde bu durumu ortaya koyuyordu.
Nitekim Âl-i İmrân Suresi 19. ayette de, “İnne’d-dîne indallâhi’l-İslâm” (Kuşkusuz, Allah katında tek din İslam’dır.) açık ayetine rağmen bu münafıklığı yaptılar.
FETÖ elebaşısı, bu topraklara ve İslam’a ihanetiyle unutulacak biri değil. Peki, durup dururken nereden aklımıza geldi? Yakın geçmişte, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in katıldığı bir programda şu açıklamaları yaptığı görüldü: Tekin, yatay geçiş sürecinin yaşandığı 1990 yılında, ana sözleşmesinde özel okulculuk bulunan ve İmamoğlu ailesinin kurduğu bir şirket olduğunu belirterek şunları söyledi: “Aynı şirket bir okul inşaatına başlıyor. Ne zaman başladığını bilmiyoruz ama 1997 yılında Millî Eğitim Bakanlığına, Özel Gülbahar Hatun Kolejlerinin ruhsatı için başvuruluyor. ‘Bitirdik, eğitim-öğretime açıyoruz.’ diyorlar ve açıyorlar. Ekrem İmamoğlu’nun da hissedarı olduğu bir aile şirketi, 1997 yılında okul açıyor. Bu okul, FETÖ’nün Türkiye’de açılan ilk ve en güçlü okullarından biri. 15 Temmuz sürecinde kapattığımız okullardan biri. Eğer bir iltimas varsa, bu iltimasın gerekçesi bu ilişki olabilir. Birileri ciddi şekilde korunmuş ve böyle bir şey yapmış. Dönemin güçlü sermayedar bir ailenin çocuğu değil, çok önemli bir siyasi aktörün yakını değilse, bir bağlantı olması lazım. ‘Bu olabilir mi?’ diye söylüyorum.”
Tekin bu soruyu sorarken, ben ise başka bir tesadüfe dikkat çekmek isterim. FETÖ elebaşı Gülen, İslam’a verdiği zararlar, bu milletin kaynaklarını çalarak örgütüne aktarması ve
yabancı istihbarat örgütleriyle Türkiye aleyhine her türlü fitnenin içinde olmasına rağmen, 2013 yılında 17-25 Aralık sürecinden sonra yaptığı bir vaazda, “Evlerine ateşler salınsın.” diye ağır beddualar etmişti. Daha önce de farklı dönemlerde, “Yuvalarını başlarına yıksın.” Gibi bedduaları vardı. Hasan İmamoğlu’nun bedduasının tam metnini bulmak için ChatGPT’ye sordum.
Ekrem İmamoğlu’nun babası Hasan İmamoğlu, bayram namazının ardından yaptığı açıklamada, oğlunun tutuklanmasına sebep olduğunu düşündüğü kişilere yönelik sert ifadeler kullanarak beddua etti;
“Bizi bu kadar perişanlığa sürükleyenler, çoluk çocuğunun ciğerinden et yiyerek iyileşmeye uğraşsın ve iyileşemesin.”
Bu sözlerin, İncil’deki Yeremya Kitabı 19:9 bölümünden alıntı olduğu ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun da benzer ifadeler kullandığı belirtiliyor. Ancak ben, Siyonist kasap ve soykırımcı Binyamin Netanyahu’nun ifadelerinden daha ziyade, FETÖ elebaşısının yukarıdaki beddualarına ve onların bu ülkeye yaptıkları yetmiyormuş gibi pişkince bu bedduaları edebilmelerinin benzerliklerine dikkati çekmek istiyorum.
Gerçekten, bu kadar pişkinlik ancak soykırımcı Netanyahu’da, bu ülkenin geleceğini çalan FETÖ elebaşısında ve kendisine emanet edilmiş İstanbul’un kaynaklarını ailesine ve yandaşlarına peşkeş çektiğine dair ortaya konulan deliller ve iddialar bulunan Ekrem İmamoğlu’nun babasında olabilir.
FETÖ elebaşısının bedduasındaki ve Hasan İmamoğlu’nun bedduasındaki benzerlikler sadece benim mi dikkatimi çekiyor? Tüm bu bilgiler ışığında yorumu sizlere bırakıyorum