BEKA…BEKA…BEKA…
Güzel ülkemin güzel insanları…
Ülkemizde rahatça ve kardeşçe yaşamayı, demokrasiyi, kalkınmayı, gelişmeyi, kendimize güvenmeyi, bir lokma ekmeğimizi huzurla yemeyi çok görüyorlar bize…
Küresel bir patronun paryaları gibi görüyorlar hepimizi…
Biçilmiş rollerin, sınırlanmış hedeflerin, önü kesilen hayallerin hakim olduğu eski Türkiye’ yi özlüyorlar.
Ayağa kalkmamızı, haksızlığı haykırmamızı, çocuklarımız için güzel bir gelecek planlamamızı engellemek tek amaçları…
Milletin adamlarına ve milletin duruşuna düşmanlar…
Dün Menderes’ti… Sonra Özal ve Erbakan… Şimdi ise Erdoğan…
Yaklaşan yerel seçimlerle bunun ne ilgisi var demeyin.
Erdoğan’ın ve Bahçeli’ nin her konuşmasında altını çizip dikkat çektiği “beka” konusuyla da direkt ilişkili yaşadıklarımız…
Soğana, patatese… Sözcü, fox ve Cumhuriyet’e…
Domates, biber, salatalık ve Patlıcana biçilen rolle…
Kılıçdaroğlu, Akşener, Karamollaoğlu ve eş başkan Temelli’ ye biçilen rol aynı…
Ülkenin bekasına vurulmak istenen darbenin malzeme listesinin olmazsa olmazları…
Domates Kılıçdaroğu, Biber Akşener, Salatalık Karamollaoğlu ve Patlıcan Temelli….
Ülkeye dayatılan bu garabetin milletin midesine oturacağını bile bile bu zehirli menüyü zillet ittifakı adıyla zorla yedirmeye çalışıyorlar bize…
Bu dört benzemezi Erdoğan düşmanlığı potasında birleştirip tek ses, tek nefes haline getiren gücü artık biliyoruz.
İhanet tiyatrosu milletin gözüne baka baka sergileniyor.
Eskiden senaristi, yönetmeni ve figüranı gizlerlerdi bizden.
Yani sahnelenen oyunun ne olduğunu ve kimler tarafından kurgulandığını bilmeden, ne olduğunu anlayamadan amaçlarına ulaşmış olurlardı.
Eski Türkiye’ nin kirli güçlerinin vazgeçmediği ve milletin geleceğini ilgilendiren her olayda hemen devreye soktukları bir toplum mühendisliği çalışmasıydı yapılanlar.
Darbelerle, terörle, muhtıralarla, ekonomik baskılarla, bürokratik oligarşi ve jüristokrasinin el ele vermesiyle vesayet imparatorluğu uzun yıllar millete nefes aldırmadı.
Milletin ayağa kalkmasına, ülkenin gelişmesine hiç izin vermediler.
Daha geçtiğimiz günlerde ibretle hatırladığımız 28 Şubat süreci bunun en güzel örneği.
Demokrasiye, milletin iradesine, ekonomiye, ülkenin bekasına hoyratça darbe vurulan, hafızalarımızdan hiç silinmeyecek karanlık ve kirli süreç…
Yıllar sonra o günleri hatırlayıp öfkemizi kontrol altına çalışmaya çalışırken, aynı kirli güçlerin benzer oyunları tekrar sahneleme girişimlerine tahammülümüz yok artık.
İşin ilginci 28 Şubat’ın karanlık yollarına ihanet taşları döşeyen yapının 31 Mart seçimlerine yaklaşırken aynı kirli oyunculara takviyeler yaparak figüranlarını yeniden sahaya sürmesi milletin dikkatinden kaçmıyor.
Genelkurmay salonuna bindirilmiş kıtalar gibi giderek, örneğini ilkel çağlarda gördüğümüz kurban ayinlerine benzer ritüelleri avuçlarını patlatırcasına alkışlayarak destek veren gazeteciler bu gün yine görevde.
28 Şubat’ ta “demokrasi ve halkın iradesi kirli güçlere kurban edilirken, bu gün “devletin bekası” için aynı tehlike mevcut…
Yukarıda verdiğimiz ülkenin bekasına darbe vurmak için hazırlanan malzeme listesini aklımızın bir köşesine koyarak adım adım ilerleyelim.
Birbiriyle hiç ilişkili gibi görünmeyen konu ve olayların bile tek hedefinin Erdoğan’ ı yıkıp Türkiye’ yi ele geçirmek olduğu gerçeğini hiç unutmamak lazım.
Yakın geçmişten ve ülkenin üzerine kabus gibi çöken “illetleri” hatırlar ve aralarındaki ilişkiyi anlayabilirsek “zillet ittifakının” hangi amaçla oluşturulduğu ve 31 Mart’ın neden çok önemli olduğu açıkça çıkar ortaya…
28 Şubat sürecinde kullanılan endoktrinasyon yönteminin aparatları, Ali Kalkancı, Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz’ dü.
Bu gün bile hala üzeri tam aydınlatılamayan bu kirli senaryonun planlayıcılarının hepsinin emniyetteki FETÖ yapılanmasının flaş isimleri olması bu güne ışık tutsun.
O gün millete gösterilen “algı resmini” kirli ellerinde tutan 3 isim, Sami Uslu, Recep Güven ve Ali Fuat Yılmazer’di.
28 Şubat’ ta Erbakan’ın siyaset hayatını bitirmeye yönelik komplonun, 17- 25 Aralık sürecinde bir başka versiyonu, Erdoğan’ın siyaset hayatını bitirmeye hatta Erdoğan’ı yok etme amacı taşıyordu.
Tüm kumpas ve planların bir bir çökertilmesine rağmen bu amaçlarından vaz geçmediler.
Milletin geleceğini ilgilendiren her önemli olayın öncesinde bu faaliyetler hız kazanıyor.
Her hamlenin millet tarafından boşa çıkartılmasına rağmen endoktrinasyon yöntemlerini değiştirerek seçim önsesi sahaya yayılmış durumdalar.
Fiyatı 25 liraya fırlatılan biberle, GEZİ kaosunda kırmızılı kadının elinde tuttuğu karanfile biçilen rol aynı…
Yine GEZİ örneğine devam edelim.
GEZİ’ de “Yeryüzü iftarları” saçmalığıyla kaosa maydanoz olan İhsan Eliaçık’la, Zillet ittifakında kendisine salatalık rolü biçip :” Ne alakası var merminin fiyatıyla sebze, meyve fiyatını karşılaştırmanın” diyen Karamollaoğlu’ nun da görevi aynı.
Mevsim sebzesi olmayan ve kilosu 20 liraya çıkartılan patlıcanla, GEZİ kaosunda Taksim’ de elinde “hepimiz çapulcuyuz” pankartı taşıyan Cem Boyner arasındaki ilişki de aynı…
Soğanı, kandilden getirilen keleş mermisini, patatesi ve hendek eylemlerinde altına el yapımı bomba bağlanmış parke taşını, Pensilvanya’ dan yollanan ihanet ipine inci taneleri gibi dizip boynunda gurur kolyesi gibi taşıyan Kılıçdaroğlu’ nun rolü ise hiç değişmemiş…
Acemi seyyar satıcının akım derken kakam dediği misali hatırlayın…
15 Temmuz öncesinin darbe tezgahtarlığına soyunup meydanlarda “yurtta sulh cihanda sulh ve ben Başbakan olacağım” sözlerinin “ne alakaya” geldiğini açıklayamayan Akşener’ in artan sebze ve meyve fiyatları için kurduğu :”Sebzenin fiyatıyla merminin ne alakası var? Mermiyi sivri biberden, barutu domates çekirdeğinden mi yapıyoruz? Sözlerinin alakasını siz kurun…
Siyasetle de sınırlı değil sebze ve meyve kabzımalları kardeşliği dayanışması…
Yıllardır ülkeye marka değeri katamadığı halde montaj sanayine mahkum edip kaynaklarımızı tüketerek karlarına kar katan bir meslek örgütünün tepe yöneticisinin sözleri de anlamlı.
Hani Eski Türkiye’ de vesayet imparatorluğunun amiral gemisine verdiği tam sayfa ilanla siyasetçilere ayar veren Tüsiad’ ın eski Başkanı Erol Bilecik’ten bahsediyoruz.
Türkiye’nin savunma sanayinde yaptığı hamlelerine dudak büküp, 2018 yılı ihracatta yaşanan %7.1 lik rekor artışı görmezden gelip, hiç alakası olmayan bir konuda turfanda salatalık ve domatesle el ele tutuşup “tilki”nin kanalında ettiği sözler pişkinliğin daniskası.
Neymiş :” Hükümetin seçim öncesi açıkladığı paketlerin ekonomiye uzun vadede olumsuz yansıyacağını ve ekonomik başarının sırrının bağımsız yargı ve demokrasi de olduğuna dikkat çekmiş”… breh… breh…breh…
Aslında Eski Türkiye’de bir ilanla başbakanları değiştirip hükümetleri devirdiği günlere duyduğu özlemin arsızca dışavurumu desek daha doğru.
Aynı günlerde TÜSİAD üyesi Sabancı grubunun Ceo’ su Mehmet Göçmen’in Kamuyu aydınlatma platformuna yaptığı açıklamada “Sabancı grubunun 2018 yılında net karının % 10 artışla 3 milyar 830 milyon liraya ulaştığını ve grubun % 34 lük bir büyüme yakaladığını” belirtmesinin ne anlama geldiğini Erol Bilecik’ e sormak lazım.Tabii bu haberin de manşetlere ya da yorumlara taşınıp millete moral olmasına izin yok.
Tam tersi çok ustaca kurgulanmış haber ve yorumlarla, hem Başkanlık sisteminin başarısız olduğu…
Erdoğan’ın tek adam rejiminin baskıcı yönetimi sebebiyle ekonominin çöktüğü, işsizliğin arttığı ve yatırımların durduğu yalanlarına alçakça ve sinsice her kanaldan milletin üstüne enjekte etmeye devam ediyorlar.
Gerçek rakamların böyle olmadığını, tüm kirli beyin yıkama metodlarının tek amaca yani “Erdoğan’ı itibarsızlaştırıp, Başkanlık sistemini yıkmaya” yönelik olduğunu haykırdığınız zaman endoktrinasyonun ikinci aşaması giriyor devreye.
Ak trolluğumuzla başlayıp, sistemin yalakası, sarayın uşağı olmakla itham edilmek en çok karşılaştıklarımız.
Ama biliyoruz ki biz halkız, halkın içindeyiz, ülkemizi tanıyoruz.
Yapılanları takdir edecek kadar vicdana.
Alçaklıkları görüp hissedecek kadar bir sağduyuya…
Erdoğan’la çıktığımız yolda Onu asla yalnız bırakmayacak bir inanca sahibiz millet olarak…
Tüm algı operasyonlarına, yapılan alçaklıklara, kirli ittifaklara, FETÖ nün ve PKK nın ihanet senaryolarına, siyasette yaşanan ahlaki çöküşlere rağmen 31 Mart’ta cevabımızı yine sandıkta vereceğiz.
Ama millete moral sanayiciye motivasyon sağlayan bir haberin manşetlerde ya da yorumlarda kendisine seralarda yetişen “salatalık, biber, patlıcan” kadar değer bulamamasını da aynı ilişkiler ağı içinde değerlendirin.
Birkaç ilde yapılan yapılan ilk denetimlerde tespit edilen 88 firmanın sebze ve meyvede ahlaksızca ve vicdansızca % 800 lere varan fahiş karlarla milleti kazıkladığı konusunda tek söz etmezler, edemezler. Zira oyunları bozulmuştur.
Milletin gönlüne dokunup, nabzını tutmadıkları için inanmak istiyorlar yalanlarına.
Kendileri planlayıp, kendileri kurgulayıp, kendileri inanıp, kendileri hüküm veriyorlar daha sonuçlanmamış seçimlerin sonuçlarına ilişkin.
Soğanla, patatesle, patlıcanla, biberle yarattıklarını düşündükleri karamsarlık sarmalının, sandıkta zillet ittifikanın başarısının mührü zannediyorlar.
Şaşırmamak elde değil.
Milleti salak yerine koyduklarına mı yanarsınız…
İlkokul çocuğu zekasına eş değer hamlelerle sonuç alacaklarını düşünüp milleti yönetmeye talip olduklarına mı üzülürsünüz…
Daha da acısı FETÖ nün kuyruğunda 4 lü topuz olmuş bir muhalefetin çaresizliğine mi isyan edersiniz…
Devlet aklının tanzim satış noktalarını devreye sokup fiyatların 1 günde normalleşmesini izah edecek ekonomik argümanları da yoktur.
Tüm bunlar yaşanırken FETÖ cü hainlerin beşinci kol faaliyetleri de sinsi sinsi sürer.
Tıpkı 2014 seçimlerinde olduğu gibi alçakça yalanlarla, kahpece analizlerle ülkenin ekonomik bir uçurumun eşiğinde olduğunu, AK Partinin hezimet yaşayacağına inandırırlar kendilerini. Kendilerini diyoruz zira milletin bu tür algılara pabuç bırakmadığını yaşadıkları hezimetlerle test ettiler.
ABD Başkanının sosyal medyadan Türkiye’ yi ekonomik olarak çökertme tehditleri…
Marksist Leninist bir terör örgütü PKK’ nın emperyalist ABD’ nin bölgede kiralık katilleri olarak görev yapması ve örgüt elebaşılarından Mustafa Karasu’nun: “7 Haziran’da olduğu gibi 31 Mart’ta da CHP’ nin HDP ile birlikte hareket etmesi gerektiği” çağrısı…
Türkiye düşmanı AB Türkiye Raportörü Kata Piri’ nin “Müzakerelerin askıya alınması” yönündeki önerisinin 7 ye karşı 47 oyla kabul edilmesi…
Tarihi bir hamleyle kendi sondaj gemimizle Akdeniz’ de yaptığımız aramalardan rahatsız olan CHP Mersin milletvekili Ali Mahir Başarır’ ın “sondajlar iptal edilsin” talebi…
Firari FETÖ cü Ekrem Dumanlı’ ya kolundaki saati hediye eden, 17-25 Aralık yargı ve emniyet darbe girişimiyle ilgili .” 17-25 Aralık milletimize düze çıkma adına oluşan önemli fırsattır” yorumunu yapan İdris Naim Şahin’in Saadet Partisi Ordu Belediye Başkan adayı olarak gösterilmesi…
“Yeni bir parti Türkiye’ye uğur getirecek”, “Artık daha iyisi olacak” söylemleriyle Yenibirparti.org sitesinin hizmete girmesi…
Googel’ın yaptığı manüplatif anketlere göre 31 Mart’ta 12 ilde millet ittifakının kazanacağını ilan etmesi…
Seçim sürecinde milletçe yaşadığımız daha doğrusu mağruz kaldığımız endoktrinasyon yani beyin yıkama faaliyetlerinden bir demet sundum size…
Bundan sonrası aklınıza, vicdanınıza, sağduyunuza, ülke sevginize, birliğinize ve bütünlüğünüze verdiğiniz öneme kalmış.
Erdoğan’ın sözleriyle son verelim hasbihalimize, sohbetimize:
“ Biz tökezlersek, coğrafyamızdaki tüm insanları birbirine kırdırmak için her gün yeni oyunlar çevirenler bayram eder”
“Biz tökezlersek Avrupa’ dan Amerika’ ya kadar tüm Batı’ da yükselişe geçen İslam düşmanları adeta zincirlerinden boşanmışa döner. Türkiye’ de normal şartlarda asla bir arada bulunmaması gereken partileri bir araya getirenlerin amacı herhalde 3-5 belediye başkanlığı veya daha fazla kazanmak olmasa gerek”
31 Mart’ ta bir kez daha bozacağız oyunlarını hiç şüpheniz olmasın.
FETÖ ye umut, PKK ya hayat öpücüğü, kirli güçlere sırtlan gibi dişlerini göstere göstere sevindirecek bir plana izin vermeyelim.