Benden sonra n’olursa olsun!
Kraliçe Marie Antoinette, ünlü sözü “Bırakın pasta yesinler!” ile kraliyetinin kaygısız yaşam tarzını özetliyordu. Kocası, 15. Louis, bu felsefeyi bir adım öteye taşıdı:
“Apres moi, le deluge” (Benden sonra tufan).
Bir kral (veya demokratik bir lider), kendisinden sonra ülkesinin yok olmasını dilemeyeceğine göre, bu söz, bugüne kadar yorumlandığı üzere bir şımarıklığın ifadesi midir? Yoksa uluslararası ilişkilerdeki realist kuramın, hem de Offensive Realism (Saldırgan Gerçekçilik) denen versiyonuna uygun bir beklenti midir?
Bu soruyu tartışmak için belki henüz erken; belki de bu yazı, bu soruyu irdelemek için bir gün geç kalmış bir yazıdır. Çünkü ABD derin devleti ve onu temsilen demokratik şekilde görevdeki son 60 günü geçirmekte olan Başkan Joe Biden’ın verdiği pası, Ukrayna’nın hala ne yapmak istediğini kimsenin çözemediği başkanı Volodimir Zelenskiy, Rusya lideri Vladimir Putin’in kalesine gönderdi.
Biden, Ukrayna’ya bir yıl önce vermiş olduğu 300 kilometre menzilli ATACMS (Ordu Taktik Füze Sistemleri) füzelerini Rusya’nın “içlerine doğru” kullanma yasağını önceki gün kaldırdı; Zelenskiy de bunlardan altısını, Moskova’ya 400 kilometre mesafedeki Bryansk bölgesine attı. Rusya, bunlardan 5’ini havada imha ettiğini, birinin parçalanarak bir askeri bölgeye düştüğünü, fakat bir zarar vermediğini açıkladı.
Rusya, ABD ve bazı NATO üyelerinin Ukrayna’ya nükleer silah ve uzun menzilli füze verecekleri haberleri üzerine nükleer karşılık kurallarında değişiklik yapmış; Ukrayna’nın nükleer silahla saldırısı halinde, bu silahları veren ülkelerin de “meşru hedef” sayılmasını kararlaştırmıştı. Biden’ın Ukrayna’ya uzun menzilli roketleri Rusya içlerine atmasına izin veren açıklaması üzerine Rusya, önceki gün, bu kararına bir madde ekledi, “nükleer olmayan NATO füzeleri kullanıldığında da onları veren ülkelerin hedef haline geleceğini” açıkladı.
Rusya sadece dişlerini mi gösteriyor? Biden, kendi görev döneminde tehdit olarak kullandığı ATACMS füzelerinin Rusya’da ölüm, yaralanma ve hasara yol açacak şekilde kullanılmasını sağlarsa, kendisinden sonra bu savaşı “iki haftada bitireceğini” söyleyen yeni başkan Donald Trump’a bir tufan mı bırakmak istiyor? Bryansk bölgesinde insanca veya başka türlü zarara yol açmayan 6 füze, Rusya’nın yeni kararnamesindeki “saldırı” tanımına girecek mi?
Uluslararası ilişkileri açıklamak için Saldırgan Gerçekçilik kuramını geliştiren Amerikalı bilim insanı John Mearsheimer, “Büyük güçlerin aktörlük yaptığı uluslararası sistemin anarşi üzerine kurulu olduğunu,” ancak devletlerin rasyonel aktörler olarak hayatta kalma olasılıklarını en üst düzeye çıkaracak şekilde hareket ettiklerini” söylüyor. Ancak Prof. Mearsheimer’ın kuramının bir diğer ilkesi de şu: “Devletler diğer devletlerin niyetlerinden asla emin olamazlar.”
Bu gözlüklerle Karadeniz’in kuzeyindeki komşularımıza yeniden baktığımızda, Rusya’nın sadece dişlerini göstermekle kalmadığını (24 Kasım 2015’te Rus Su-24 uçağının sınır ihlali sebebiyle düşürülmesinden sonraki 10 günlük krizi hatırlıyor musunuz?) ve zaten dengesi konusunda fazla iyimser konuşmak mümkün olamayan Putin’in, hiçbir zaman ABD’nin (ve onun kuyruğuna takılan AB ülkelerinin) niyetinden emin olmadığını söyleyebiliriz. Ancak Rusya gibi çok katmanlı devlet aygıtının bulunduğu bir ülkenin, Trump gibi savaşları bitireceğini söyleyerek seçim kazanmış bir başkanın koltuğa oturup, Zelenskiy’nin elinden o roketleri alıp almayacağını görmek için 60 gün sabretmeyi, yani “hayatta kalma olasılığını azami düzeye çıkaracak şekilde” hareket etmeyi tercih edeceğini tahmin edebiliriz.
Tabii, bu iyimser yorum, dizginlerinden boşanan bir Zelenskiy’nin ve Saldırgan Gerçekçilik kuramının başka bir ilkesinden hareket eden Putin’in tercihleri sebebiyle, şimdiden geç kalmış değilse…