Bin Ladin’siz Taliban
Taliban ile El Kaide arasında bağ kuran, başka bir deyişle, Usame Bin Ladin’in yaptığı ve yapacağı bütün terörist eylemlerden Afganistan’daki rejimi sorumlu tutan karar, 15 Ekim 1999’da BM Güvenlik Konseyi’nde alınmıştı. Kararda, El Kaide’nin o tarihe kadar Sudan’da ve Afganistan’daki terör eylemleri sıralanıyor ve Taliban rejimi, Bin Ladin’e yardım ve yataklık yapmakla suçlanıyordu. O tarihte, Afganistan’da hâlâ bir tür aşiretler arası koalisyon vardı ve Kuzey İttifakı adı verilen Tacik ve Özbekler, çoğunluktaki Dari ve Peştun milletiyle bir paylaşım içindeydi. Ancak BM kararından sonra, El Kaide, Kuzey İttifakı’nın lideri Ahmet Şah Mesut’u öldürdü ve bu paylaşım son buldu.
Şah Mesut’un Usame Bin Ladin’in ABD aleyhtarı terör eylemleri hazırlığını onaylamadığı için öldürüldüğü, bu cinayetten Taliban yöneticilerinin haberi olmadığı çok yazıldı, söylendi. Ancak suikastın gerçekleştiği 9 Eylül 20011’in, El Kaide terörünün küreselleşmesi için perdenin açıldığı tarih olduğu gerçek. Nitekim üç gün sonra 11 Eylül saldırıları gerçekleşti; ABD Afganistan’a savaş açtı, Bin Ladin kaçtı ve 5 Aralık’ta geçici hükümet kuruldu. Kuzey İttifakı ile yer yer çatışan Taliban’a bağlı askerler teslim olmaya başladılar. Bazı yerlerde tutunan Taliban kuvvetlerine karşı büyük bir saldırı başlatıldı; ancak ABD’nin dikkati artık Kuveyt’i işgal eden Irak lideri Saddam Hüseyin’e dönmüştü. ABD başkanı George W. Bush’un “Afganistan’da yeni bir ulus inşa edeceği” sözü bir anda unutuldu ve ABD askerleri, Mayıs 2003’te NATO üyeleri “Bizimle ne alakası var?” diyemeden görevlerini NATO’ya devrettiler ve çekildiler.
Yeni Afgan Anayasası, yeni seçimler, Taliban kalıntılarıyla yer-yer çatışmalar derken, Barack Obama’nın başkan olmasıyla, Afgan ordusunu daha iyi eğitmek iddiasıyla ABD’nin giderek azalan askeri varlığı yeniden artırıldı. 2011’de Usame Bin Ladin’in Pakistan’da gizlendiği yerde bulunup öldürülmesinden sonra ABD birliğinin sayısı yeniden azalmaya başladı ve sonunda Bonn’da yapılan bir konferansla, Hamid Karzai hükumetine 10 milyon dolar yardım vaat edildi; Batı dünyası, Afganistan’dan elini yıkayıp, çekildi.
Afganistan’da geniş çapta eğitim seferberliği açılacağı, ülkenin bir tornavida bile imal edemeyen sınai gerilikten kurtarılacağı, aşiretler arası dengelere dayanan siyasal sistemin, gerçekten demokratik reformlarla, çağdaş bir işleyişe kavuşturulacağı gibi vaatler unutuldu. ABD’nin Afganistan’a ve Irak’a (şimdi de Suriye’ye) demokrasi getireceği sözü, hem demokrasiye inananların hem de milletlerini teokratik bir karanlıkta tutma yanlısı İslamcıların ortak alay konusu oldu.
1950-60’ların Batılı siyaset bilimcilerinin en bayıldığı “ulus inşası” modellerinin hiçbiri Afganistan’da işe yaramadı. Bu modellerin hiçbir yerde işe yaramadığını ifade edenlerin sesleri de İslamcıların gürültüsü arasında yok oldu, gitti.
ABD Başkanı Biden’ın, “Biz ulus inşa edeceğiz diye söz vermedik” sözü Amerika’sız bir Afganistan’ın başlangıcıdır. Bu dönemde Taliban, dışarıdan gelip, tepesine çöken bir Arap teröristten, Usame Bin Ladin de kurtulmuş bulunuyor. Şimdi Taliban’ın önünde Sovyet işgalini sona erdirdikleri, komünist diktadan kurtuldukları 1990’lara dönmüş gibi, o zaman yapmadıkları Tacik ve Özbeklerle, Dari ve Peştunların bir ulus inşası için büyük ittifakını kurmaları imkânı var. Taliban sözcülerinin ilk açıklamalarından devrin değiştiğinin farkında olduğu izlenimini elde etmek mümkün. Gerçekten de dünya, 30 yıl öncesinin dünyası değil. Afganistan’ın ABD’nin yapmadığı ve yaptırmadığı, bu kalkınma çabasına çok daha kolay destek bulacağı görünüyor. Kuzey İttifakı ve diğer yerel liderlerin çekilen ABD’nin yerini kolayca dolduran Taliban ile çatışmaması, bu kalkınma ve inşa döneminin barışçı bir şekilde başlayacağının işareti.
Afgan halkı bu fırsatı kaçırmamalı.