Bir algı çalışması olarak; küfür, hakaret…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesine karşı kara propaganda mekanizmasının harekete geçirilmesi Gezi’ye kadar uzanıyor. Köprülere, caddelere, duvarlara, kapılara, pankartlara yazılan küfür ve hakaretlerin haddi ve hesabı yoktu. Sonradan bunun sistematik bir faaliyet olduğu gözlendi. Bu küfür ve hakaretler aslında siyasal bir işlevi yerine getirmek için yapılıyordu.
Küfür ve hakaret birini gözden düşürmek için bir başlangıç noktası. Erdoğan’ın zihinlerdeki ve gönüllerdeki yerini sarsmak ve gözden düşürmek için, psikolojik bir harp tekniği olarak önce sistematik küfür ve hakaretle işe başladılar. Gezi’de rastladığımız asfalta, köprülere, duvarlara, metro ve alt geçitlere yazılan küfürler bir tepki değil, aksine darbe öncesi bir algı çalışmasıydı.
Bu psikolojik harp çalışmasının kokusu 17-25 Aralık’ta çıktı. Türkiye bir sabah uyandığında, Güney Amerika’daki diktatörlüklerde rastlanabilecek şekilde Erdoğan ve ailesinin TIR’lar dolusu para çaldığı haberleriyle kasıp kavruluyordu. Aynı saatlerde Amerikan elçisi, AB elçilerini yemekte toplayarak “Bugünden itibaren bir imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” diyordu. Gezi’den başlayarak gözden düşürmeye çalıştıkları Erdoğan’ı, 17-25 Aralık’ta iktidardan alaşağı edip Türkiye’yi ele geçireceklerdi.
Başaramadılar ama devamını 15 Temmuz darbe girişimiyle getirmeye çalıştılar. Erdoğan ve ailesini kaldığı otelde sıkıştırıp katletmeye kalktılar.
Bunu da başaramadılar fakat Erdoğan ve ailesini hedef almaya hala devam ediyorlar. Sosyal medya mecralarına bakın, neredeyse her gün aileden biri linçe uğramakta, kişilik katline maruz kalmakta. Gözlerini o kadar karartmışlar ki, yeni doğmuş bebeğe, lohusa anneye ve babaya ağza alınmayacak küfür ve hakaretler yapabiliyorlar. Bunun kasıtlı psikolojik-siyasal şiddet olduğundan kuşku yok.
Bu psikolojik harbi sadece FETÖ değil, bugün muhalefet parti liderleri, yönetici ve grup başkanvekilleri de yürütüyor. Küfür ve hakaretlerle, aşağılama ve iftiralarla Erdoğan ve ailesini hedef almayı normalleştirmeye çalışıyorlar. Bu küfür dalgasına kattıkları beyinsiz, ahlaksız takımıyla da sosyal medya mecralarını lağım çukuruna dönüştürdüler.
Bu konuda tek sorumlu sosyal medya teröristleri ve küresel şirketler olamaz, muhalefet partileri ve bazı siyasi figürler de aynı lağım çukurunun içindeler.
Sosyal medya terörüne son vermek için hangi düzenleme gerekiyorsa o yapılmalıdır. Küresel sosyal medya şirketlerinin, onun uzantısı konumundaki FETÖ ve muhalefet aktörlerinin çıkardığı gürültü patırtıya bakılmadan, hazırlığı yapılan düzenleme bir an önce hayata geçirilmelidir.
Hedefin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesi olmadığını 17-25 Aralık’ta ABD elçisi açıklamıştı; Ricciardone, AB elçilerini toplayarak, onlara Türkiye’nin çöküşünü izletmek istemişti. Sonra tası tarağı toplayıp kaçmak zorunda kaldı. Bu işe bulaşanların hepsinin akıbeti benzer olacak. Türkiye’yi Irak ve Suriye gibi çökertemeyecekler; aksine, Türkiye daha da güçlü bir şekilde yoluna devam edecek.