BİRİ BİZİ KAŞIKLIYOR..
Dünya gündemi günlerdir kaşıkçı olayıyla çalkalanıyor, ajanslar günlerdir bu haberle haşır neşir oluyor.
Olay son dakikaya düştüğü andan itibaren, katliamı planlayanlar dâhil bütün dünya kamuoyunun zihinleri allak bullak olmuş durumda. Çünkü olayın işleyiş şekli, yaşanan gelişmeler, elde edilen bilgi ve deliller, bütün bilimsel ezberleri yerle bir ediyor, yaşananlar hiçbir kitaba uymuyor. İlk anda eldeki tüm veriler bir cinayet vakası ve bu vakayla ilgili ortalığa saçılan deliller yumağından ibaretti. Veriler ışığında Türkiye Cumhuriyeti devletince yapılan istihbari çalışmalar sonucu yumağın sahibinin Ortadoğu’da bir devlet olduğu ortaya çıktı.
Suudi Arabistan….
Evet, yüze göze bulaşan operasyonun arkasından Suud rejiminin istihbarat teşkilatı çıktı. Yüze göze bulaşan diyorum çünkü acemi teşkilatın gerçekleştirdiği kanlı operasyon gelecekte istihbarat derslerinde ibretlik operasyonlar kapsamında okutulacak türden bir operasyon. Neresinden tutarsanız tutun, neresinden bakarsanız bakın, yapılan operasyon akılla bilimle izah edilecek zerre tarafı olmayan bir operasyondu. Öyle zannediyorum ki yeryüzünde böylesi bir daha zor yaşanır.
Olayda yapılan hatalara, işin kriminal boyutuna, saat dakika gibi ince detaylara girmeyeceğim. Çünkü bu konular üzerine çok konuşuldu, çok yazıldı. Bütün kamuoyu gelen uçakları, uçaktan inen timi, alınan valizleri, kısacası olayla ilgili tüm detayları adeta ezberledi. Burada bunları konuşmak yerine olayı çok daha geniş pencereden okuyabilmek adına şu ana kadar pek konuşulmayan hususları konuşmanın çok daha faydalı olacağı kanaatindeyim.
Bu mantıkla esas yapılması gereken olayın nasılından çok nedenlerine cevap aramak olmalı. Kaşıkçı olayındaki sır perdesi tam anlamıyla çözülmek isteniyorsa olayda “Neden Kaşıkçı?” ve “Neden Türkiye?” sorularına mutlaka cevap bulmak zorundayız. Bu soruların cevabı bulunduğu takdirde kaşıkçı olayında kalan bilinmezler ortaya çıkarılmış ve cinayet net olarak aydınlatılmış olur. Başlayalım….
Neden kaşıkçı?
Cemal Kaşıkçı Ortadoğu coğrafyasında bilinen ve mevcut Suud rejimine muhalifliğiyle tanınan reformist bir gazeteciydi. Kaşıkçı Prens Selman ve uyguladığı politikaları her platformda ve oldukça da sert bir dille eleştiriyordu. Ayrıca Kaşıkçı bununla da yetinmeyip son günlerde Trump’ı ve dolayısıyla arka planda ABD ve İsrail’in politikalarını benzer dille eleştirmeye başlamıştı. Trump’ın Prens Selman’la içli dışlı kirli ilişkiler içine girmesini ve kapalı kapılar ardında pazarlıklar yapmasını doğru bulmuyordu. Buna ilave Amerika’nın İran, Katar ve Suriye konusunda uyguladığı politikalarda da büyük hatalar yaptığını dillendirme cesaretini gösteriyordu. Üstelik bu cesareti Amerikan medyasının lokomotifi, Yahudi lobisinin en güçlü olduğu Washington Post gazetesindeki köşesinde gösteriyordu. Tüm bunlardan daha kötüsü Kaşıkçı Türkiye’yi Ortadoğu’nun yeni lideri ve küresel güç olarak görüyordu.
Bütün bu saydıklarım Kaşıkçının gazetedeki işine son verilerek kovulması için yeterliydi ancak küresel güce bu ceza yetmeyecekti. Çünkü hepsinden önemlisi Kaşıkçı El Kaide lideri Usame Bin Ladin hakkında da çok şey biliyordu. Seksenli yıllardan itibaren Ladin’le defalarca röportaj yapan Kaşıkçı bu ilişkisi nedeniyle bilmemesi gereken birçok şeyi bilen gazeteci konumuna düşmüştü. Şüphesiz Ladin’in Kaşıkçıyı kabulünde, bir zamanların flaş ismi amcası Adnan Kaşıkçının Ladinle olan samimiyetinin çok büyük etkisi olmuştu ama neticede Kaşıkçı soyadının gölgesinde de kalsa çok ses getiren röportajlar Cemal Kaşıkçı tarafından yapılmıştı.
Kısaca ortada Ladin konusu dâhil çok şey bilen ve son dönemlerde aykırı konuşmaya başlayan bir Cemal Kaşıkçı tehdidi vardı. Buraya kadar başlıklar halinde özetlediğim hususların “Neden Kaşıkçı?” sorusuna yeterli cevabı verdiği kanaatindeyim. Tüm bu bilgileri birlikte okuduğunuzda Kaşıkçı, Suud Prensi Selman için doğrudan, Amerika ve İsrail için de dolaylı olarak ciddi tehdit oluşturmaya başlamıştı. Bu nedenle derhal yok edilmesi gerekiyordu. Neden kaşıkçı sorusunun cevabını verdikten sonra şimdi gelelim işin bam teli olan ikinci kritik soruya…!
Neden Türkiye?
Bu sorunun cevabına doğru açıyla yaklaşmak için hafızayı MİT tırlarına kadar götürmek gerekir. Çünkü ABD, uzun süredir Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda teröre destek veren ülke konumuna düşürmek için türlü türlü oyunlar deniyor ve bu işten asla vazgeçmiş de değil. Amerika bu konuda ilk hamlesini MİT tırlarıyla yapmıştı. Doğrudan ülkemizi hedef alan bu saldırı, kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’in “hayvandan aşağı” diye tanımladığı zümreye giren Fetullahçı Terör Örgütü mensubu alçaklar tarafından, Amerika’dan gelen talimatla yapılmıştı. Yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, şükür savuşturduk…
Gündemi takip edenler hatırlar, yine geçtiğimiz günlerde MASAK ve İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce bir operasyon gerçekleştirildi. Türkiye’den yurt dışındaki 28.088 hesaba çeşitli tarihlerde günlük döviz kurları üzerinden yaklaşık 2.500.000.000 milyar liranın havale edildiği tespit edildi. Tespit üzerine başlatılan gizli soruşturmada; havaleyi yapan kişilerin mali ve ticari görüntülerinin yapılan havalelerle uyumlu olmadığı, kişilerin bu işi gizli bir yapı adına örgütlü olarak komisyon karşılığı yaptıkları anlaşıldı. Araştırma derinleştirildiğinde bu kişiler hakkında “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, kullanmak maksadıyla uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, bulundurmak, uyuşturucu ticareti yapmak veya sağlamak, suç işlemek için örgüt kurmak ve örgüte üye olmak, PKK, FETÖ/PDY, DHKP-C, Hizbullah gibi terör örgütleriyle irtibat veya iltisaklı olmak gibi oldukça önemli suçlardan hukuki işlem yürütüldüğü anlaşıldı.
Alıcılar hakkında yapılan incelemede ise büyük bölümünün ABD’de yaşayan İran uyruklu Museviler olduğu tespit edildi. Bu tespitler üzerine başlatılan operasyon kapsamında 417 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. İstanbul merkezli 40 ilde başlatılan operasyonlarda 216 kişi yakalandı, 103 kişinin ise yurt dışında olduğu belirlendi. İlginç tesadüf operasyon tarihi 02 Ekim 2018, yani Kaşıkçının konsolosluğa giriş yaptığı tarihti.
Sonuç olarak bu kumpasta da ABD’nin niyeti; söz konusu para transferlerini gerekçe göstererek İran, Türkiye, para transferi, terör denklemini kurmaktı. İstihbaratçılarımızın ve Dış İşlerimizin başarılı çalışmaları ile bu kumpası da anında çözerek bilgileri eşzamanlı dünya kamuoyu ile paylaşarak belayı savuşturduk.
Kaşıkçı olayı ABD’nin bu konudaki son tezgâhıydı. Amerika’nın çok seyahat eden Kaşıkçıyı katledebileceği bir çok yer ve ortam vardı. Ancak Amerika bu katliamı özellikle Türkiye’de yaptırmak istedi. Çünkü eğer kanlı plan tutsaydı, Amerika Suud üzerinden yaygarayı koparacak ve “Aynı zamanda Amerikan vatandaşı olan gazetecimiz Cemal Kaşıkçı Türkiye de kayboldu. Kaşıkçı son olarak Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğunda resmi nikâh işlemlerini yaptırdı ve bir daha da kendinden haber alınamadı. Neler oluyor?
Türkiye insan haklarının ayaklar altına alındığı, gazetecilerin yok edildiği, basın ve insan özgürlüğünün yok sayıldığı bir ülke haline geldi, Türk yetkililerinin bu konuda bir açıklama yapmasını bekliyoruz, bunun hesabı verilmeli!” naraları atıyor olacaktı. Ancak diğer kumpaslarda olduğu gibi istihbaratımız bu tezgâhıda anında tespit ederek bozdu ve kendisine dönmüş namluyu karşıya çevirmesini bildi.
Amerika bu işin neresinde?
Sonda yazacağımı başta yazayım Amerika bu işin her yerinde, İsrail bu işin her yerinde. Amerika bu işin azmettireni, Amerika bu işin planlayıcısı. Kısacası Amerika her zaman olduğu gibi gırtlağına kadar pisliğe gömülmüş durumda.. Argo tabirle gazı veren Amerika, sonrasında verdiği gazı bahane ederek çökende Amerika. Irak’ta da aynısı olmadı mı! Saddam’a Kuveyt’i tabi ki işgal edebilirsin diye yol veren Amerika daha sonra bu işgali bahane edip Irak’a çökmedi mi!
Selman’a da aynı gazı veren Amerika’nın bu oyundaki planı; cinayeti Türkiye’nin üzerine yıkarak uluslararası platformda köşeye sıkıştırmak ve böylelikle Irak ile Suriye’de kaybettiklerini geri almak, Selman’ı da hakkındaki kirli kozları artırarak kıpırdayamaz hale getirmekti. Selman işi yüzüne gözüne bulaştırdığı an “B” planı devreye girecekti ve alternatif plan gereği cinayet Suud Rejiminin üzerine yıkılacak, ardından cinayet bahane edilerek rejiminin Amerika’daki tüm paralarına el konulacaktı. Planın Türkiye bacağı çöktü, ancak Selman’la ilgili bölüm halen yürüyor.
Geçtiğimiz gün Trump bu katliamla ilgili yaptığı konuşmada Suud rejimine sert yaptırımlar geleceğini açıkladı. Bu açıklamanın hemen ardından sızan haberlere göre Amerika; rejimin 200 milyar dolarlık Amerikan tahvilleri geri ödemelerini 15 yıl ertelemeyi ve büyük Amerikan şirketlerinde mevcut 750 milyar dolar değerindeki hisselerine de el koymayı planlıyor.
Bu olayda da görüldüğü gibi Amerika bugüne kadar bir taşla çok kuş vurmayı ezber haline getirmiş durumda.
Ancak aynı Amerika eski Türkiye’nin yerinde yeller estiğini, her kuşun etinin yenmeyeceğini de unutmuş durumda. Bu unutkanlığın sebebi, Türkiye’den aldığı öldürücü yumruklardan etkisiyle yaşadığı beyin felci. Felcin etkisiyle ABD halen FETÖ ile Türkiye’de at koşturduğu günlerde olduğunu zannediyor. Hal böyle olunca da kurduğu her kumpasın tutacağını zannediyor. Bu zannından dolayı tahminlerinde haklı! Düşünsenize, MASAK ve Kaşıkçı olayları FETÖ’nün hâkim olduğu günlerde olsaydı ülkenin hali nice olurdu.
Süreç nasıl işleyecek?
Bu katliamın azmettireni Amerika tetikçilik görevini Selman’a buyurmuştu. Selman’da örgüt lideri olarak dönüp katliamı yolladığı time buyurdu. Muhtemelen bu timden biri ya da konsolos suçu üstüne alacaktır ve ardından birkaç kişinin ipte sallandırılmasıyla da bu dosya bir daha açılmamak üzere kapatılacaktır. Tabi ipte sallandırılanlar timde görevli birileri mi olacak, yoksa cezaevinde yatan birkaç masum kurban mı belli değil. Gerçek başa geçirilen çuvalın içinde saklı kalacak. Bana sorarsanız birkaç masum sallanacak.
Gelin bütün bunları bir kenara bırakalım ve yazının okuru olarak vicdanlarda karar verelim; Bu cinayeti kim ya da kimler işledi? Burada bir ipucu vereyim. Bu tür gizemli istihbarat operasyonlarında failin kim olduğunu bulmanın yolu şu anahtar soruya cevap vermekten geçiyor. “Bu operasyon kime yaradı?”
Kaşıkçı olayında kime sorusunun cevabı şüphesiz ve tartışmasız Amerika’dır. Dolayısıyla bu olayların faili Amerika’dır. Cinayeti bahane ederek Suudun trilyon dolarını kaşıklayan Amerika bu yaptığıyla cinayet suçuna bir de gaspı eklemiştir. Ancak Amerika açısından bu konuda herhangi bir sorun yok. Çünkü katil, gaspçı gibi sıfatların kendisine çok yakıştığını Amerika da biliyor.