Birleşmiş Milletler’in fonksiyonu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkisi

Okuduğunuz Yazı
Birleşmiş Milletler’in fonksiyonu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkisi

İçerik

Soğuk Savaş bittikten sonra Birleşmiş Milletler’in (BM) ve ulus-üstü kurumların pek bir fonksiyonunun kalmadığını bilmeyen yoktur. Soğuk Savaş sonrası BM’nin birkaç alanda etkinliği oldu. Örneğin BM, İkinci Körfez Savaşı’nda kimyasal silah kullanıldığı yalanı ile Irak’ın işgaline zemin hazırladı. İşgalin hukuki altyapısı bu şekilde oluşturuldu. Bu işgal neticesinde Irak gibi petrol zengini bir ülke yaşanmaz hâle getirildi. Bugün ekonomisi, sosyolojisi, yönetimi çökmüş bir ülke ile karşı karşıyayız. İşgalden bugüne kadar 500.000 kişi hayatını kaybetti. Milyonlarca Iraklı ülkesini terk edip sürgün hâle geldi. Irak, İran ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında sıkışmış hâlde kaybolan istikrarını tekrar yakalamak için büyük çaba sarf ediyor.

Afganistan işgali, Irak işgalinden daha ağır faturalar çıkardı. 50 yılı savaşla geçmiş bir millete travma üzerine travma yaşatıp sonunda işgale başladıkları yere geri döndüler. Milyona yakın can kaybı, sakatlıklar, sürgünler, göçler ve ölüm kalım mücadelesi veren mazlum Afgan halkı…

BM’nin bu işgal sürecinde de yapıcı bir icraatı olmadı. Aksine ABD’nin işgalini kolaylaştırıcı kararlar aldı. Buna İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı ırkçı saldırılar karşısında İsrail’in BM Güvenlik Konseyi’ni toplayarak Filistin’in haklı isteklerini veto ettirmesini ekleyebiliriz.

BM başta olmak üzere ulus-üstü kurumlar uluslararası politikadaki fonksiyonlarını kaybederken bir yönüyle ABD’nin dünyanın tek jandarması olma durumu da günden güne zafiyet geçiriyor:

* Çin bir küresel güç olarak tekrar tarih sahnesine çıkıyor.

* Suriye Savaşı ile birlikte Rusya, nükleer güce ve büyük enerji kaynaklarına sahip bir güç olarak kendisini hatırlattı.

* Türkiye, ekonomik olarak büyük devletler ölçeğinde olmasa da jeopolitik konumu, imparatorluk geçmişi, diplomasi geleneği ve özellikle güçlü bir siyasi liderliğe sahip olma avantajı ile üçüncü bir güç olarak uluslararası arenadaki yerini aldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi gündemi o kadar yoğun ki kendisinin icraatlarını takip etmekte zorlanıyoruz. Bu sebepten dolayı dünya siyasetinde Türkiye’nin artan etkisini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi liderliğini yorumlamaya fırsat bulamıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile geziye katılan gazeteciler analiz yazmaktan ziyade haber aktarıyorlar.

Böylesi bir analiz için başlangıç niteliğinde olacak şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın küresel siyasete lider diplomasi niteliğinde katkı sunduğu konuları sıralayalım:

1. G20 Zirvesi: Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20 Zirvesi’nde küresel bir lider pozisyonu aldı. Başta ev sahibi ülke olmak üzere dünyanın önde gelen devlet başkanları ile görüşmeler yaptı ve kongrenin sahibi ülke lideri görüntüsünü verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşme yapmak diğer ülke liderleri için siyasi bir başarı olarak görüldü.
2. Ukrayna-Rusya Savaşı: Batı ile Rusya arasında devam eden bu savaşta iki tarafla da konuşma kabiliyeti olan tek ülke Türkiye iken tek siyasi lider de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. NATO ittifakı içinde olmasına rağmen böylesi sorunlu bir meselede bağımsız bir dış politika yürütmek, böylesine güçlü bir aracılık rolü üstlenmek kolay değildir.
3. Tahıl koridoru: Ukrayna ve Rusya tahılı dünya tahılının %30 unu oluşturuyor. Başta Afrika olmak üzere geri kalmış ülkelerin çoğu bu tahıla erişmediği takdirde kıtlık tehlikesi yaşıyor. Bugüne kadar bu kör düğümü ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan çözebildi. Bu konuda dünyanın kendisinden başka bir umudu da bulunmuyor.
4. Libya krizi: Batılı devletlerin Batı dışı dünyada kaos oluşturmaktan başka bir becerisi kalmamış görünüyor. Türkiye’nin Libya’ya vermiş olduğu destek, bugün Libya’yı bir ülke olarak bir arada tutmaktadır. Bu durum, adım adım siyasi bütünleşmeye doğru evrilecektir.
5. Karabağ meselesi: Azerbaycan, Ermenistan, Türkiye ve Rusya’nın dahil olduğu bu mesele henüz suhulete ermemiş durumda. Bu meselede yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çözüm bulucu etkisi mevcuttur.
6. Katar ablukası: Bugün adım adım dostlukları pekişen Arap ülkelerinin Katar’a uyguladıkları ablukanın kırılmasında Türkiye hayli hayati bir fonksiyon icra etmiş, bugünkü Körfez barışının işlevsel olmasını sağlamıştır.
7. Balkanlar’da çıkan herhangi bir ihtilafta Türkiye daimî bir taraftır ve hakkaniyetli bir arabulucudur.
8. Tacikistan ile Kırgızistan arasında süren kısa gerilim süreçlerinde Türkiye yine yapıcı müdahalelerde bulunmuştur.
9. Somali’nin bir devlet olarak kurumsallaşması ve kendi kendisini yönetebilmesi için Türkiye ciddi girişimlerde bulunmuştur.
10. İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliği süreçlerinde Türkiye, güçlü bir ülke refleksi göstererek Batı’nın tek yanlı olarak ele aldığı birçok konuyu gündeme taşımış ve tüm süreci rasyonel ve makul taleplerde bulunarak yürütmüştür.

Herhangi bir dış politika uzmanı bu yazılanlara daha onlarca başlık ekleyebilir. Ama bu başlıklar bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin uluslararası politikadaki artan etkinliğini gözler önüne seriyor. Örneğin Rusya-Ukrayna Savaşı başladığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kapısını çalmayan ülke lideri yok gibiydi. Sonuç olarak BM’nin Soğuk Savaş sonrası kaybolan fonksiyonunun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından üstlenildiği görülüyor.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
100%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
İhsan Aktaş