Bizi bölüp yönetmeyeceksiniz
Uzun süre güzeller güzeli vatanımız Türkiye’de vakit geçirdikten sonra Fransa’ya döndüm. Sözlerime Türkiye’de neler gözlemlediğimle başlamak istiyorum. Öncelikle malumunuz neredeyse herkes ekonomik koşullardan şikâyetçi. Seçim sürecinde muhalefetin de teşvikiyle pompalanan “yurt dışı hayali” had safhaya ulaşmış durumda.
Ancak insanların birçoğu yurt dışı hayali kurarken yurt dışından gelmiş Türk vatandaşlarına da içten içe tepki duyuluyor. “Biz burada bunları yaşarken onlar avro kazanıyor” diye akıllarınca her şeyi 28 ve 30 ile çarpıp ne kadar da çok para kazandıklarını hesaplıyor.
Olaylara gurbetçi cephesinden baktığımızda ise durum bambaşka. Bu sene daha da yükselen uçak bileti fiyatları nedeniyle çoğu, Türkiye’ye seyahat edememiş. Türkiye’ye tatile gelenler ise ya aksanları nedeniyle dolandırılmaktan ya da gurbetçilere karşı artan ön yargıdan şikâyetçi. Yıllardır ilk defa tanıdıklarımdan “gelecek sene Türkiye’ye seyahat etmem, hem bütün sene biriktirdiğin parayı harca hem de bunları gör, yaşa” tarzı tepkiler işittim.
Tam Türkiye’de bunları gözlemleyip Fransa’ya dönmüşken üstelik ülkeye ayak basar basmaz bindiğim ilk taksideki Fas kökenli taksi şoförü de Türkiye’de artan ırkçılık olaylarından yakınınca gerçekten çok üzüldüm. Daha taksideyken aramızda geçen diyaloğu sosyal medya hesabımdan aktardım.
Paylaşımımdan birkaç saat sonra ülke gündemine girdim. Tabii ki bu durum işlerine gelmediği için beni yalancılıkla itham edenlerden tutun da bütün Türkleri ırkçılıkla suçladığım yalanını yayan FETÖ’cü hesaplara kadar birçok farklı mecradan şahsıma saldırılar başladı. Hepsinin ortak paydası, Türkçülük maskesi altına saklanan operasyon hesapları olmalarıydı.
Uzun yıllardır yurt dışında yaşayan biri olarak yaşadığım farklı ülkelerde hep şunu gözlemledim. Bir ülkede ekonomik problemler arttıkça sosyal problemler de cereyan eder. Halk içindeki hoşnutsuzluğu fark eden iç ve dış mihraklar, sorunların üzerinde daha da tepinerek halkı bölmeye ve ayrıştırmaya çalışır. Meşhur “böl ve yönet” tekniğini hepiniz bilirsiniz.
Şu anda tam da bunu yaşıyoruz. Bazı gruplar, yüzyıllardır farklı milletlerle yaşamış Türk milletinin DNA’sında olmayan suni bir ırkçılık hareketi başlatarak halkı bölmeye çalışıyor. Hatta bunun üzerinden bir “iç savaş” çıkarma hayali kuranlar bile var!
Tabii ki ülkemiz üzerine bu kurgular yapılırken bunları organize eden gerçek suçluların kendilerini saklamaları için “günah keçileri” de tayin etmeleri gerekir değil mi? Bunlar bazen mülteciler, bazen gurbetçiler oluyor. Sığınmacı problemi üzerinde de tepinenler, bunu genel bir Arap-Afrikalı-Müslüman düşmanlığına dönüştürüyor. Bütün bunlar yapılırken de sosyal medyaya yalan yanlış bir sürü şiddet görseli ve videosu servis ediliyor. Büyük çoğunluğu yalan haber çıkmasına rağmen, bunların önüne geçilmesinde dezenformasyonla mücadele yasamız maalesef yetersiz ve etkisiz kalıyor.
Tabii ki sosyal ayrışmayı körükleyen ve çok büyük ihtimalle yurt dışından da fonlanan operasyon hesaplarının nihai amacı, ülkemizin turizmini baltalayıp etkin olduğu Afrika ve Arap coğrafyalarındaki enerjisine ket vurmak, yurt dışındaki imajını yerle bir etmek. Sizce bu durum kim veya kimlerin işine gelebilir? Bunun hem ekonomimiz hem de dış siyasetimiz üzerindeki korkunç etkilerini tahmin etmek hiç de zor değil.
Ülkede “suçlular” tayin edilirken hiç kimse ekonomik koşulları, Türkiye’nin yıllardır mücadele ettiği zorluklara bağlamıyor. Son yıllarda ülkemiz darbe girişimi, pandemi, enerji krizi ve her şeyden de önemlisi 50 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği devasa boyutta depremler yaşadı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi dış politikamız nedeniyle yurt dışından Türk lirasına karşı saldırılar gerçekleşti. Her şeye rağmen hâlâ dimdik ayaktayız. Dünya siyasetinde söz sahibi olan bir ülke konumuna eriştik. Dış siyasette Tahıl Koridoru Anlaşması’nın tekrar hayata geçirilip dünyanın bir gıda krizinden kurtulması için bütün gözler Birleşmiş Milletler’e değil, Türkiye’ye çevrildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rus mevkidaşı Putin 8 Eylül’de Rusya’da bir araya gelecekler. Dünya basını, ülkemize dair bütün gelişmeleri neredeyse bizden daha çok takip ediyor.
Hâl böyleyken gençlerimizden ricam, kendilerine öfke ve korku pompalayan operasyon hesaplarının algı çalışmalarına inanarak umutsuzluğa kapılmak yerine kendilerine ve ülkelerinin potansiyeline inanmaları ve güvenmeleri. Türkiye, bin yıllık devlet geleneğiyle büyük bir medeniyetten gelmiş, kökleri muhteşem tarihinde saklı, güçlü bir ülke.
Ülkemize karşı operasyon hâlinde olan odakların bertaraf edilmesi için devletin sert tedbirler alması ve caydırıcı cezalar uygulaması gerekiyor. Ancak gençleri eğitme, vatan sevgisi aşılama ve her türlü ayrıştırıcı gruptan uzak tutma noktasında ailelere de büyük görev düşüyor.
Bizleri birbirimize düşürmek isteyen ve bu amaçla var gücüyle çalışan şer odaklarının oyununa gelmemeliyiz. Biraz empati, sağduyu ve gayretle çözemeyeceğimiz problem yok.