Bülent Ecevit: Sultan Vahdettin hain değildi
Başbakan Bülent Ecevit bir gazeteye verdiği röportajında, Padişah Vahdettin’in Kurtuluş Savaşı’na açıktan olmasa da belirgin şekilde destek verdiğini kabul ettiğini açıklamıştı.
Osmanlı padişahları için iyi-kötü ayrımı yapmanın doğru olmadığını belirten Ecevit, hepsinin farklı yönleri olduğunu vurgulamıştı.
Cennetmekân Abdülhamid Han ile ilgili Ecevit; “Hem dinine bağlı birisiydi hem de Batı kültürünü ihmal etmedi. Okullar, köprüler, yollar yaptırdı. Eğitim çalışmaları yaptı” demişti.
Bülent Ecevit’in Sultan Vahdettin’le ilgili düşüncesi şöyle:
“Kurtuluş Savaşı’na açıktan olmasa bile belirgin şekilde destek oldu. İstanbul’dan ayrılacağı zaman devletin elinde külliyatlı altın ve para vardı. O, çok az bir miktar aldı. İstese tümünü alabilirdi. Saygıdeğer bir davranışta bulundu.”
“VAHDETTİN HAN VE MUSTAFA KEMAL BULUŞMASI”
Tarihçi Murat Bardakçı yine tarihî vesikalara dayanarak Sultan Vahdettin ve Mustafa Kemal’in 15 Mayıs 1919’da Yıldız Sarayı’nda görüştüğünü belirtir. Vahdettin Han Osmanlı Sultanı’dır, Mustafa Kemal ise Osmanlı Subayı’dır.
Karadeniz ve İstanbul maalesef İngiltere kuşatması altındadır, bu sebeple Boğazlar’dan İngiliz vizesi ile çıkılmaktadır. Bandırma Vapuru için de İngiltere’den vize alınmak zorunda kalınmıştır.
16 Mayıs 1919’da öğle saatlerinde Sultan Vahdettin Han’la son kez görüşen Mustafa Kemal, Galata rıhtımından bir motorla Bandırma Vapuru’na biner ve Samsun’a yola çıkar.
Bandırma Vapuru 48 metre uzunluğundadır, baca yüksekliği 6 metredir ve içinde 23’ü karargâh mensubu olmak üzere 48 kişi vardır. Kaptanı ise Kayserili’dir.
“DEVLET BAHÇELİ VE ABDÜLHAMİD HAN”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 24 Mayıs 2022’de TBMM Grup Toplantısı’nda şunları söylemişti:
“Osmanlı İmparatorluğu’nda tahta çıkan hiçbir padişah asla ve kat’a kendi çıkarını devletinin ve milletinin çıkarı üstünde görmemiştir.
Bunun yanında Oğuz soyundan kesinlikle hain çıkmamıştır.
Son günlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun 34’üncü padişahı olan Sultan 2’inci Abdülhamid Han’la ilgili tartışmalar yine alevlenmiştir.
33 yıllık hükümdarlık döneminde yedi düvelle mücadele eden; aklıyla, ahlakıyla, imanıyla, zekâsıyla, sezgisiyle, siyasi maharetiyle İmparatorluğu’muzu ayakta tutan hünkârımızı istibdatla bir ananlar tarih cahili olmaları bir yana, millî tarihimize yabancıların gözüyle bakan sefillerdir.
Abdülhamid’i kimler sevmiyorsa, tedavi edilmemiş kuyruk acısını hâlâ kimler çekiyorsa, onlara dikkat edeceğiz, çünkü onlar Batı’nın içimize yuvalanmış etki ajanlarıdır, üstelik 1900’lü yılların başında sahnelenen kahpe oyunların günümüzdeki mültezimleridir.
Abdülhamid’i Ermeni çetecileri sevmez, Siyonizmin müellifleri sevmez, sömürgeciler sevmez, casuslar sevmez, Türk ve İslam düşmanları hiç sevmez.
Hamdolsun onu sevenler ona yetecek, Müslüman Türk milleti her daim aziz hatırasını sevgiyle, hürmetle ve rahmetle hatırlayacaktır.
Eğer Cumhurbaşkanı’mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bugünün Abdülhamid’i olarak görülüyorsa, bizce bunun hiçbir mahsuru yoktur, bilakis gurur duyulacak bir övgünün tezahürü ve tezekkürüdür.
Osmanlı İmparatorluğu bizimdir, Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, Atatürk bizimdir, Abdülhamid Han da bizimdir.
Dedelerimize hakaret edenler zillettedir.
İyisiyle kötüsüyle geçmişte yaşamış her kim varsa ve yaşanmış her ne olay bulunuyorsa duygularımızla değil, bugünün ölçüleriyle değil, şuurumuzun pırıltılarıyla ve kendi zamanlarının şartlarıyla değerlendirmeliyiz.
Bu vesileyle başta 2’inci Abdülhamid ve Aziz Atatürk olmak üzere, muhterem büyüklerimizi, büyük ceddimizi rahmetle, minnetle, hürmetle anıyor, Rabbim her birisinden razı olsun diyorum.”
Sayın Bahçeli bu sözleriyle bir hakikati dile getiriyor.
Bence de geçmişle cebelleşmeye, geçmiş üzerinden birbirimizin kalbini kırmaya gerek yok!
Tüm kırıklıklar bir süre sonra “fitneye” dönüşüyor ve birbirimize düşüyoruz.
Bugüne odaklanalım!
Hedef belli; Kızılelma!
Üstadın dediği gibi:
“Denildi mi bir yerin, adına Türk Beldesi;
Gözüm al bayrak arar, kulağım ezan sesi”
Hülasa; sadece Türkiye sınırlarını değil, tüm yeryüzünü beldemiz eyleyeceğiz; öncekiler gibi, öncüler gibi!
SON SÖZ: İyisiyle kötüsüyle tüm “tarihî devlet başkanlarımız” bizimdir. Tarihi şahsiyetlerimizi yine tarihçiler ve vesikalar ışığında “ibret almak ve hataları tekrarlamamak üzere” değerlendirmeliyiz. Sultan Vahdettin Han ile Mustafa Kemal’i karşılaştırıp buradan kavga üretmek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve aziz milletimize yapılacak en büyük kötülüktür. Birini diğerinden daha çok sevebilirsiniz; birinin diğerinden daha çok yanlışı oldu diyebilirsiniz; ama sövemezsiniz ve bunun üzerinden milletin evlatlarını birbirine kırdıramazsınız!