ÇALIŞAN TÜRK KADINI

Okuduğunuz Yazı
ÇALIŞAN TÜRK KADINI

İçerik

Bir önceki yazımızda,Endüstri devriminin (buhar gücüyle çalışan makinlerin) başlamasıyla çalışan kadınların ücretli bir şekilde istihdam sağladığından bahsetmiştim. Hepimizin de bildiği üzere sanayi devriminin gelmesiyle “çalışan kadın” larımızın ücretli bir şekilde çalışmasına ve bununda sonucunda “çalışan kadın sorunları” nın çıkmasına neden olmuştur.

Üretimi ve üretim araçlarını özel mülkiyetinde, ellerinde bulunduran sermaye sahibi dediğimiz kapitalistlerin varlığı özel imtiyazlı, ayrıcalıklı burjuva sınıfını var etmiştir. Kapitalizm, sermaye birikimini çoğaltabilecek yeni araçlarınıda geliştirip ucuz iş gücü olan kadınları da çalışma hayatında istihdam etmeye başlamıştır. Peki dünya geneline vurduğumuzda çalışan kadınlarımız gün geçtikçe artarken,her toplumun kendi içinde toplumsal sorunları varken, Türkiye içinde istihdam sağlayan kadınlarımızın ne çeşit sorunları göz önüne gelmektedir. Türkiye’de “iş kadını” olmanın zorlukları nelerdir? Türkiye nüfusu %89,5’i Müslüman iken, İslam’da çalışan kadının yeri nelerdir?

Türk kadını ilk kez 1843’de aldığı ebelik eğitimi ile çalışmaya başlamıştır. 1897’de iş yaşamına ücretli işçi olan Türk kadınına, 1913 yılında devlet memuru olma hakkı verilmiştir. 1923 yılında Cumhuriyetin ilanını izleyerek ilk on yılda gerçekleştirilen reformlar, kadınların eşit yurttaşlar olarak haklarını kazanmasına ve toplumun yeniden yapılanmasını sağlamıştır.

Zaman geçtikçe çalışan kadınlarımız; kendi statüsünü arttırırken çalışmak istediği alanda eğitimlere yer verirken “iş kadını” ünvanını almıştır. Bu ünvan toplumumuzda bazı kesimlerin hoş görmemesine “evde otur ne işin var dışarılarda”, “kadın dediğin evde çocuğu ile ilgilenir”, “kadının yeri evidir, kocasının yanıdır”, “erkeklerin arasında çalışılırmı”, gibi ayrıştırımcı yaklaşım tarzı ile ifade edilmiştir. Bu ifadelerin bir çoğu İslam’la nitelendirilmiştir. Hiçbir şekilde doğru olmayan bu yaklaşım, özellikle İslam’a vurgu yapılarak belirtilmesi ciddi anlamda, İslam’ın “kadınları soyutlaştırdığı” izlemini ortaya koymuştur. Kadınların çalışma ortamında karşılaştıkları sorunların nedenleri yakından incelendiğinde, farklı düzeylerde de olsa en başta cinsiyete dayalı mesleki ayrımcılığın geldiği görülmektedir. 2003 yılında yürürlüğe giren “eşit davranma ilkesi” başlıklı iş kanununda bu konu işlenmiştir.

Türkiye’de son yıllarda çalışma yaşamıyla ilgili birçok yasal düzenleme yapılmış, bu süreç 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi gazetede yayınlanan 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kanunu ile günümüze kadar süre gelmiştir.

Çalışan kadının hayatına getirilen düzenlemelerden en önemlisi “gebe veya emziren kadınların” çalıştırılma şartlarıyla, “emzirme odaları ve çocuk bakım yurtlarına” dair yönetmelik ve “kadın işçilerin gece postalarında” çalıştırılma koşulları hakkında yönetmeliktir. 2007-2013 döneminde dokuzuncu kalkınma Planı’nda yer alan önlemler, kadın girişimciliğinin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla bankalar tarafından verilen kredi programları da diğer önemli gelişmelerdir. 4857 sayılı iş kanunu ile kadın işçilere analık ve emzirme durumunda tanınan haklarda ilerleme sağlanmıştır.

Özetle baktığımızda çalışan kadınlarımız için hukuki ve kanuni fırsatlar gün geçtikçe verilirken, toplumumuzda “çalışan kadın” sayısının arttığını ve bu artışla kabul edildiğini gözlemlemekteyiz. Lakin gerek kabul edemeyenler veya bu işi fırsata çevirenler için “İslam’da kadının çalışmasına gerek yoktur” ,Müslüman kadın çalışamaz deyip bunlara vurgu yaparak hareket eden veya ettirilen şahıslar bulunuyor.

Hiç bir zaman İslam, kadına iş hayatında çalışabilir, çalışamaz şeklinde yasaklar oluşturmadığı gibi kadınlar, şu meslekleri yapabilirler, şu meslekleri yapamazlar gibi önermeler ve yönlerdirmeler de yapmaz. İslam’ın yaşandığı toplumlarda iş hayatında gelişen sorunlar ve sorular karşısında konunun uzmanları makul, kabul edilebilir, insanca çözümler üretme arayışında olmuşlar, tavsiye ve teşvik babında önerilerde bulunmuşlardır.
Sahabe Abdullah bin Mes’ud’un hanımı Zeyneb’in, ailesine mali katkı olarak yaptığı el işçiliği zanaatıyla sağladığı ekonomik destekten bahsedilir. Hadis kaynaklarında anlatıldığına göre bir gün Zeynep yaptığı iş nedeniyle Allah Rasulü’ne, ailesine sağladığı destekten kendisinin sevap alıp almayacağını sordurur. Cevaben: “Evet. Üstelik bundan dolayı ona iki ecir vardır. Biri, akraba ile ilgilenme ecri, diğeri de sadaka ecridir.” (Buhari, Zekat 48; Müslim, Zekat 45-46) Aynı olay bir başka hadiste ise “Kendilerine tasaddukta bulunmana en layık kişiler, kocan ve çocuğundur.” şeklinde ifade edilir. (Ebu Davud, Zekat 44; Talak 19) Tüm bunlar inançlarımıza ve yaşadığımız toplumun kültürel alışkanlıklarına, davranışlarına aykırılık ve çatışma yaratmadığı müddetçe birey, kendisinin huzurlu ve güvenli yaşayacağı çevreyi oluşturduğunda o zaman kadın kendi iç barışını sağlamış olacaktır. Özellikle anne olan “iş kadını” kendine dikkat ettiği sürede, eşine, çocuğuna evdeki ihtiyaçların ihmal edilmediği süre zarfında, her hangi bir sorun teşkil etmeyecektir.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
75%
Beğendim
13%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
13%
Yazar Hakkında
Amine Merve Aladağ