Çekilme vaktinin geldiğini Putin’e kim söyleyecek?
Genelkurmay başkanınızı, alıp birkaç ordudan oluşan bir grubun başına – o grup velev ki yabancı bir ülkenin işgaline girişmiş olsun – atadığınız zaman, işler iyi gitmiyor demektir. Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in Genelkurmay Başkanı, Orgeneral Valery Gerasimov’u, üç yardımcısıyla birlikte “Ukrayna Özel Harekât Grubu Komutanlığı” görevine ataması, bir tür yenilgi itirafı, bir tür “Bu işin içinden çıkamıyorum” çığlığıdır.
Putin bu kararı açıklarken, Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenskiy, Rus kuvvetleriyle paralı asker örgütünü Wagner arasında Donetsk bölgesindeki 10 bin nüfuslu Soledar kasabasına ilişkin “Sen aldın-Ben aldım” kavgasıyla alay ediyor; “İkiniz de alamadınız. Biz Soledar’ı taktik olarak boşalttık!” diyordu.
Çok değil, geçen Ekim ayında Ukrayna’daki tüm Rus birliklerinin komutası, Rusya Uzay ve Havacılık Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Sergey Surovikin’e verilmişti. Surovikin, şimdi yeni komutanın yardımcısı olacak.
Zelenskiy, “Wagner ile yarışa kalkışan Rus ordusunun, bölgeye ağır bir kuvvetle saldıracağını anladığımız için, geri çekildik” diyor. Bu taktik değerlendirmeleri yapan bir tiyatrocu. Putin ve ekibi, sırası geldiğinde, “Biz Ukrayna halkıyla değil, 2014’te iktidarı ele geçiren faşist bir çeteyle savaşıyoruz” diyor ama görünen o ki, savaşı o “çete” dedikleri ekip, ABD’nin verdiği bağışlarla bir hayli iyi götürüyor. Elbette bunun, Ukrayna Savunma Bakanı Oleksiy Reznikov’un patavatsızca da olsa ifade ettiği gibi, artık “de facto” (bilfiil) NATO üyesi olan Ukrayna’ya karşı bir vekalet savaşı olduğu inkâr edilemez. Ancak bu gerçek, Rusya açısından bu işgali ve beraberinde gelen savaşı sürdürmek için bir sebep oluşturamaz. Tam tersine, deklare edilmiş olsun olmasın, Rusya’nın bütün AB’ye ve NATO’ya karşı bir savaşı kazanamayacağı anlaşılmış olmalıdır.
Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vassili Nebenzia, çok kısık bir sesle de olsa, geçen hafta sonu, “Bu çatışmayı çözüme kavuşturma imkânı, ancak Ukrayna Rusya’ya karşı tehdit olmaya ve Rusça konuşan Ukraynalılara ayrımcı muameleye son verdiği zaman ortaya çıkacaktır” diyerek bir yol gösterdi. Bu sözlerin üzerindeki diplomatik örtüyü kaldırırsanız, altındaki talep, Ukrayna ve onun adına Minsk Belgesi’ni imzalayan Almanya ve Fransa’nın görüşme masasına dönmeleridir. Ukrayna’da 2014 seçimini kazananların böyle bir görüşmeye gerçekten niyetleri var mıydı? 18’i askeri olmak üzere 40 milyar dolar Amerikan yardımıyla bilfiil NATO üyesi olma vaadinden sonra mı Minsk Masası’na tekmeyi vurdular? Bilinmez ama bilinmesinin önemi de kalmamış bulunuyor. Çünkü Zelenskiy bütün maharetiyle canlandırdığı “kahraman devlet başkanı” rolüne o kadar ısındı ki, bunu bir kenara bırakıp, yeni bir diplomasi aktörü rolüne geçmeye teşebbüs bile etmeyecektir.
Putin, AB’nin Rus gazı olmadan bir kışı çıkartmayı göze almayacağını hesaplıyordu; alıyorlar… Putin, Rusya’nın devasa doğal kaynaklarının ihracatı sayesinde AB’nin durduracağı ticaretin telafi edileceğini sanıyordu; edilemiyor! Ve nihayet Putin, Çin’in kayıtsız şartsız kendi arkasında duracağı kanısındaydı; durmuyor…
Bunları bir araya getirip, “Gospodin Vladimir Vladimiroviç; Ukrayna’dan çekilelim… Ayrıntıları bu aktörle Ankara’da konuşalım” demek lazım. Ama nasıl?