Çekim ve çözüm merkezi Türkiye
Bu yazıyı kaleme aldığım şu saniyelerde bütün dünya nefesini tuttu, Antalya’da gerçekleştirilecek Rusya ve Ukrayna Dışişleri bakanlarının görüşmesinden çıkacak sonucu bekliyor. Böyle gergin bir ortamda Batı ülkeleri Rusya’ya karşı ard arda açıklanan yasak ve yaptırımlarla ortalığı daha da kızıştırırken Türkiye’nin krizin ilk gününden beri arabuluculuk için sarf ettiği çaba takdire şayan.
Toplantı öncesinde, Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski’nin Kırım, Donetsk ve Luhansk’ın tanınmasıyla ilgili olarak “bunu tartışabiliriz ve oradaki insanların nasıl yaşayacakları konusunda bir uzlaşma bulabiliriz” demesi ve de “NATO’ya üyelikten soğuduğunu” açıklaması, Rusya’ya atılan olumlu bir adım olarak yorumlanıyor.
Antalya’da iki tarafın Dışişleri bakanlarının yüz yüze gerçekleştirecekleri bu ilk görüşme tarihe “Antalya antlaşması” olarak geçerek iki ülke arasında barışa doğru giden bir sürecin ilk adımı olabilir. Daha sonraki süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da belirttiği gibi, Putin ve Zelenski de Türkiye’de bir araya getirilerek barış koşulları netleştirilebilir.
Antalya’dan çıkacak sonuç ne olursa olsun, bütün dünyanın dengelerini tümden değiştiren böylesine kritik bir meselede Türkiye’nin hem sahada SİHA’larıyla hem de masada diplomasideki hüneriyle ön plana çıkması ülkemizin imaj ve prestiji için çok önemli.
Diplomasi trafiği
Türkiye artık çözüm olduğu kadar “çekim merkezi” de haline geldi. 9-14 Mart tarihleri arasında, Türkiye’de sırasıyla İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Ukraynalı mevkidaşı Dimitri Kuleba, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz ağırlanacak. Ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 Mart’ta 18.30’da ABD Başkanı Joe Biden ile de telefonda görüşecek.
Bunca ülke liderinin bir anda Türkiye’yi ziyaret etme kararı tabii ki barış arayışlarından da başka nedenlere dayanıyor. İsrail’den bir cumhurbaşkanı Türkiye’yi en son 2007 yılında yani 15 yıl önce ziyaret etmişti. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ortak basın toplantısında çok önemli bir açıklamada bulundu: “İsrail ve Türkiye, birçok alanda hepimizin ev olarak adlandırdığı bu bölgeyi çarpıcı biçimde etkileyecek bir iş birliği yapabilir ve yapmalıdır”. Bu sözlerden iki ülkenin İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasından da öte, içinde bulundukları coğrafyayı derinden etkileyecek hamlelerde bulunacakları sonucu çıkarılabilir. Miçotakis’in Türkiye ziyaretini ise, Washington’ın EastMed doğalgaz boru hattı projesinden desteğini çekmesiyle, Yunanistan’ın İsrail ve Türkiye’nin kuracakları yeni denkleme müdahil olma girişimi olarak yorumlayabiliriz.
8 Aralık 2021’de göreve başlayan Olaf Scholz’un ilk Türkiye ziyaretini de böyle bir diplomasi trafiğinde ve Rusya ve Almanya’yı birbirine bağlayan Nord Stream 2 gaz boru hattının sertifikasyonu askıya alındıktan sonra gerçekleştirmesi çok manidar. Scholz’un Ukrayna savaşının yarattığı yeni göçmen akını ve Türkiye’nin AB’ye adaylık süreci hakkında da açıklamalarda bulunması bekleniyor.
Sonuç olarak Türkiye’nin sahada olduğu kadar masada da atağa geçip şahlandığı bu dönem, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözlerini akla getiriyor: “Türkiye’nin tam üye olarak yer almadığı bir AB’nin çekim ve güç merkezi olma hedefine ulaşması mümkün değildir.”