Çevreci görünümlü sömürge modeline hayır

Okuduğunuz Yazı
Çevreci görünümlü sömürge modeline hayır

İçerik

Türkiye son 10 yılda altın rezervlerini en çok artıran üçüncü ülke.

İlk beş listesinde üstümüzde Rusya ve Çin, altımızda Kazakistan ve Polonya var.

Bir ülkenin altın rezervlerini artırması o ülkenin ekonomi politikalarında altına yönelik stratejiler geliştirdiği anlamına gelir. Altın rezervlerin ne kadar kuvvetliyse ekonomide o kadar bağımsız hareket edersin. Küresel ekonominin seni hapsetmeye çalıştığı dar paranteze mahkum olmazsın.

Ekonomik ve finansal direncin yüksekse dış politikada da, savunma sanayiinde de elin rahat olur. Hele de savaşın ayak seslerinin duyulduğu, ekonomik belirsizliklerin had safhaya ulaştığı böyle bir dönemde.

Altın tarih boyunca önemliydi ama bugün her zamankinden daha stratejik, daha önemli.

Dünyada bilinen altın rezervlerinin yüzde 2’si Anadolu’da. Türkiye Madenciler Derneği ise altın madeni potansiyelimizi 6 bin 500 ton olarak tahmin ediyor. Bu en iyimser tahminle 300 milyar doların toprağın altında yattığı anlamına geliyor.

Peki bu zenginliğin ne kadarını ekonomiye kazandırabiliyoruz? Enerji Bakanlığı verilerine göre 2022 altın üretimimiz 31 ton. 2023’te ise 36 ton. Altın üretimimiz tüketimi karşılamadığı için net altın ithalatçısı ülkeyiz. Altın madeninde 2022’ye kadar 6 yılda ortalama 7,1 milyar dolar yıllık dış ticaret açığımız varken, 2022 yılında 11 milyar dolar dış ticaret açığı vermişiz.

Bu rakamlar bize daha fazla altın üretmemiz gerektiğini söylüyor. Bakanlığın hedefi üretimi yıllık 50 tona çıkarmak.

Ama bunu yapmak kolay değil. Dünyanın sayılı altın rezervlerine sahip Türkiye’de 2001 yılına kadar altın üretimi yok!

Ne zaman toprağın altındaki zenginlik ekonomiye kazandırılmak istense devreye uluslararası lobiler ve onlar tarafından fonlanan sözde çevreci hareketler girmiş.

90’lı yıllarda Boğaz Köprüsü’nde çevreci duyarlılıkla eylem yaptığını düşündüğümüz Bergamalı köylüleri hatırlayan var mı? Onların Türkiye’nin altın çıkarmasını istemeyen lobiler tarafından kullanıldığını yıllar sonra bir FETÖ suikastıyla susturulan Necip Hablemitoğlu’nun “Bergama Dosyası ve Alman Vakıfları” adlı kitabı sayesinde öğrendi bu ülke!

Bugün de durum farklı değil. Türkiye’nin altın üretimini baltalamak isteyenler yine boş durmuyor. Yurt dışından fonlanan haber siteleri üzerinden işlenen “Altın madenleri çevreyi yok ediyor” algısı ne yazık ki, karşılık buluyor. Oysa bu lobinin tek bir amacı var: Türkiye’yi Fransa’nın sömürgesi Mali gibi kendi altınından mahrum bırakmak.

Mali örneği çok kıymetli. Fransa’nın 1800’lerde işgal ettiği Mali’de tam 860 altın madeni var. Yılda 50 ton altın üretiliyor. Ama Mali’nin bankalarda hiç altın rezervi yok! Topraklarında tek bir altın madeni bile bulunmayan Fransa ise 2 bin 437 tonla dünyanın en çok altın rezervine sahip dördüncü ülkesi.

Türkiye’nin yerin altındaki zenginliği yerin üstüne taşımasını istemeyenlerin kafasında Mali modeli var. Bizden toprak altındaki zenginliği unutmamızı istiyorlar. Bütün bunları niye yazdık? Şu sıralar altın madenlerindeki üretim yine sistemli bir algı çalışmasıyla durdurulmak isteniyor.

Çöpler Maden İşletmesinde 13 Şubat 2024 günü meydana gelen toprak kaymasıyla ilgili TBMM Araştırma Komisyonuna sunulan rapordaki iddialar madeni işleten Anagold firması tarafından tek tek cevaplanmış. Ama niyeyse sadece iddialar konuşuluyor. Kimse cevaplarla ilgilenmiyor!

Bu işletme Türkiye’nin altın üretiminde önemli bir role sahip. Kazadan önceki yıl 10 tona yakın altın üretmiş. Ülkenin toplam üretiminin neredeyse yüzde 25’i demek bu. Kaza sonrasında bölgede üretim durmuş durumda. Binlerce kişiye istihdam sağlayan işletme henüz faaliyete geçmedi.

Dün Türkiye’nin altın üretimine ilişkin son durumunu Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’a sordum. Bakan Bayraktar, madencilik sektörünün önünü açacak, sektördeki firmaların üretimi artırmasını sağlayacak bir çalışma hazırlığında olduklarını söyledi. Erzincan’da yaşanan kazadan sonra aylarca bölgede mesai yapan Bayraktar, kazada hayatını kaybeden madencilerin aileleri ile de yakından ilgilendi. Firmanın işçilere karşı sorumluluklarını fazlasıyla yerine getirmesinde Bakanın payı büyük.

Bakan Bayraktar’a “Türkiye’de çıkarılan altınları yabancı firmalar yurt dışına götürüyor, ülkeye bir faydası olmuyor” iddialarını da sordum:

“Kimse altını alıp bir yere götürmüyor. Merkez Bankası’nda duruyor altınlarımız. Bu söylentilere inanmamak lazım. Ülkeye yabancı yatırımcı gelmesinden rahatsızlık duymak yanlış.”

Bakan böyle diyor ama yabancı yatırımcıdan rahatsızlık duyan bunu da çevrecilik maskesiyle perdeleyen bir anlayış Türkiye’nin önünü tıkıyor. Hiçbir yatırım rasyonel düzeyde ele alınamıyor.

Erzincan’daki de dahil hangi firmanın bir hatası, kusuru varsa sonuna kadar üzerine gidilmeli, hesap sorulmalı. En ağır ceza neyse verilmeli. Buna kimsenin bir itirazı olamaz. Ama kimse bu ülkeyi çevrecilik maskesiyle altın üretimini durdurmaya çalışan lobilerin tuzağına çekmesin.  Toprağın altında öylece duran o altın bu ülke insanının anasının ak sütü gibi helal.

Yabancı vakıfların, onların fonladığı sözde STK’ların tezgahlarına artık karnımız tok.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Zafer Şahin