CHP, AFRİN, ÖSO
Solun Türkiye’de her zaman yaşadığı sorun milli olmayışıydı. İşte CHP’de bu gün gördüğümüz savrulmanın geçmişi çok eskilere dayanıyor.
Hilmi Özgen’in 60 lı yıllarda çağdaş Türk Sosyalizminin köklerini İslamiyet’le açıklamaya çalışması hep bu milli olamayışın sıkıntıları.
Ama bu gün CHP üstünden milletçe maruz kaldığımız saldırının analizi millilik konusunu fersah fersah aşmış durumda.
Üzerine giydiği ulusalcı ceket, mezhepçi ve ayrılıkçı rüzgarların tesiriyle çoktan omuzlarından düşmüş.
Gözümüze gözümüze soktuğu “Ülkenin Kurucu Partisi benim” pankartını tutan eller FETÖ ile PKK ile YPG ile kenetlenmiş durumda.
Üstelik bu desteği inkar etmediği gibi her gün ihanet söylemini bir tık yükseğe taşıyor.
Sözde Afrin operasyonunu destekliyorlar öyle mi? Peki Selin Sayek Böke’nin “PYD’ nin terör örgütü olduğu konusunda istihbarati bir bilgiye ve kurumsal yapıya sahip değiliz “ demesine ne demeli?
Ya Öztürk Yılmaz? Nam ı diğer muhasebeci Kenan! ÖSO ya yaptığı El Kaide’ci iftirası!
İşte bu noktada gerçek niyet çıkıyor ortaya. Üstelik bunun gelişi güzel söylenmiş bir gaf değil, aksine planlı bir operasyonun adımları olduğunu gösteren o kadar çok delil var ki.
Bu söylemi tek başına değerlendirmeyin. FETÖ nün MİT TIR’ları ihaneti ve sonrasında dillendirilen Lahey imalarıyla birleştirin.
Hala netleşmediyse Eren Erdem’in “Suriye’de kullanılan Sarin gazının Türkiye’den gittiği” iftirasını ekleyin.
Nasıl fotoğraf netleşti mi? Hala şüpheleriniz varsa bir örnek daha verelim.
Daha da eskiye götüreyim sizleri. 2012 yılına.
CHP’li bir grup milletvekilinin Hatay’da Suriye’den kaçan subayların barındığı Apaydın kampına girmek istemesi, tesadüf müydü sizce? Sonrasında dillendirdikleri “Burası askeri bir kamp” söylemine ne demeli?
İşte yaşananları değerlendirdiğimizde, CHP üzerinden yürütülen görünürde Türkiye’yi uluslar arası kamuoyunda zora sokmaya çalışan ama aslında Erdoğan’ı LAHEY Adalet Divanı’nda yargılatmayı hayal eden FETÖ’nün planlarına taşeronluk yapan bir siyaset anlayışını görürüz karşımızda.
En son Öztürk Yılmaz’ın ÖSO iftirasını da bu çerçevede değerlendirmek lazım. Zira Ülkesini utanıp sıkılmadan “işgalci” yaftasını yapıştırmak isteyen CHP’nin ve FETÖ nün planlarını ÖSO bozuyor çünkü.
Bölgede yıllarca görev yapmış bir konsolosun ÖSO’ nun kurucularının Suriye Ordusundan ayrılmış 7 subay olduğu gerçeğini bilmemesi mümkün mü ? ABD’nin “eğit donat” kapsamında ÖSO ya eğitim verdiğini hatırlamaması ya da!
Sadece ABD’nin değil tüm dünyanın” ılımlı muhalifler ya da muhalifler” olarak tanımladığı bir organizasyonu El Kaide ile ilişkilendirmek en hafif söylemiyle insafsızlık ve edepsizliktir.
Türkiye’nin Afrin’de yürüttüğü operasyonu ÖSO ile birlikte yürütmesi CHP’ nin ima ettiği ve Türkiye düşmanı güçlerin dillendirmekten çekinmediği “işgalci “ iftirasını çürüten en somut gerçek. İşte CHP’ nin ÖSO ya nefretinin altında bu gerçek yatıyor.
ABD’nin, Avrupa’nın bu söylemi dillendirip, Türkiye’yi suçlamasını anlamak mümkün. Ama CHP’nin bu görüşü utanmadan ve sıkılmadan dillendirmeye çalışmasını izah edebilecek bir analizci yok. FETÖ etkisi partiyi ele geçirmiş desek yanlış olmaz.
Erdoğan nefretinin esir aldığı ve FETÖ aklının yönlendirdiği bir ana muhalefet Türkiye’nin kanayan yarasıdır.
CHP Kurultayı da bu söylemlerimizi apaçık destekler mahiyette. Parti yönetimine ve yetkili kurullarına seçilen isimlere bakıldığında tablo net bir şekilde çıkıyor ortaya.
2015 yılında siyasete atılıp Ardahan milletvekili seçilen Öztürk Yılmaz hangi siyasi geçmişiyle, hangi siyasi performansıyla CHP Genel Başkan Yardımcılığına getirildi acaba? Üstelik son Kurultayda tekrar PM üyeliğine seçilmesi ve Genel Başkan Yardımcılığı görevine devam ettirilmesi, siyasi tarihimizde pek rastlanmayan bir durum. Erdoğan nefretiyle Türkiye’yi Uluslar arası kamuoyunda küçük düşürme misyonu esas görevi gibi.
Gelin görün ki Kurultaydan 1 ay önce yapılan genel kurul seçimlerinde PKK’yı kınayan Tunceli İl Başkanı Ali Rıza Güder seçilemiyor. Bunu da demokrasinin ve sandığın gereği diye sineye çekmek ne kadar kabul görür takdirinize bırakıyorum.
Sezgin Tanrıkulu’nun da PM üyeliğine seçilmemesine takılmayın. PKK’ nın adeta sözcülüğünü üstlenen bir ismi aday göstermekten çekinmeyen Kılıçdaroğlu, Tanrıkulu’nun gayrı resmi parti sözcüsü gibi yaptığı ayrılıkçı ve terör sevici söylemlerine yine arka çıkar hiç şüpheniz olmasın.
“Şehitler ölmez vatan bölünmez” sözünden nefret ettiğini göğsünü gere gere sosyal medyada paylaşan Sera Kadıgil de milli değerlere hakaret, millete nefret sınavından başarıyla geçmiş ki PM üyeliğini kapmış.
PYD’ yi terör örgütü olarak kabul etmeyen Selin Sayek Böke de milli değerlere yabancı, ülke düşmanlarına yakın söylemlerinden dolayı PM üyeliğini hak kazanmış.
Kadroya bakar mısınız?
Eren Erdem’i de unuttuk sanmayın. Tescilli Erdoğan düşmanı ve FETÖ sözcüsü de PM üyeliğini korumuş.
Aslında listeyi uzatmak mümkün. Ama bu kadarı bile CHP nin niyetini ve milli hassasiyet konusunda zafiyetini göstermek bakımından yeterli.
Ülkesinin şehitler verme pahasına bekasını korumak için verdiği mücadeleyi itibarsızlaştırmak için her yolu deneyen bir siyasi anlayışı onaylamak mümkün değil.
FETÖ’nün sadece insanları değil bir partiyi de nasıl zehirleyebileceğini nasıl millete düşman bir çizgide inatla yürümeye zorlamasını ibretle seyrediyoruz.
Kasetle kurgulanan bir siyasi dizaynın hala etkisini sürdürmesi ve daha acısı Ülkenin Kurucu Partisini esir alması daha da üzüntü verici.
17-25 Aralık’ta, Gezi’de, Hendek teröründe, 15 Temmuz’da ve en son Afrin Operasyonunda hep ülke düşmanlarıyla aynı paydada birleşmesini kabul etmek çok zor.
Afrin operasyonuna gönülden inandığı ve Devletin bekası için gerekli gördüğü için değil, milletin kahir ekseriyetinin desteklemesi sebebiyle kerhen ve “sözde” destek veriyor CHP.
Türkiye’nin güvenliğini, ülkenin birlik beraberlik ve bütünlüğünü hiçe sayıp sadece ve sadece Erdoğan düşmanlığıyla siyaset diline küfrün ve FETÖ suflelerinin hakim olduğu bir ana muhalefet ülkenin gerçeğidir.
Tahsin Yıldız