Çocuk katillerine idam cezası nasıl gelir?
İdam cezası, çok yönlü tartışılması gereken enine boyuna derin bir mesele. “İdam bir ceza mıdır” konusu bile çok uzun yıllardır tartışılan bir meseleyken, daha adının bile doğrusu nedir (idam mı ölüm mü gibi); bir karar verilememişken, tartışmayı hemen infaz zeminine taşımak, memleketin başına altından kalkılamayacak kadar büyük belalar açabilir.
Konuya her yönüyle hâkim uzman bir heyetin, sürekli ve bolca halkın karşısına çıkıp uzun uzun idam cezası gelirse neleri kaybedeceğimizi anlatması lazım.
Mesela, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bağlayıcı kararlarından vazgeçmek” anlamına gelecek bu karar hukuk sistemimizde neye mal olur?
Mesela, taraf olduğumuz İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ölüm cezasını kaldıran 6. ve 13. protokollerini artık bağlayıcı olmaktan çıkarırsak Avrupa’da bizi ne yerine koyarlar ve bunun gerçekten karşılığı nedir? Buna benzer 20 civarında uluslararası kriterin herkes tarafından iyice anlaşılması gerekiyor.
Okullarda adalet ve hukuk eğitimi vermeliyiz. Okula gitmeyen yetişkinler içinde ayrı bir eğitim başlatılmalıyız. Hukuk ne demek, adalet ne demek, hürriyet ne demek, hukuk niye ve nasıl değişkendir? Adalet neye dayanarak sabit kalır? Her vatandaşın doğal olarak bilmesi gereken “Uluslararası Hukukta Devletleri Tanıma” tam olarak ne demek, anlaşmalara taraf olmak ne demek, bu mekanizmalar kabaca nasıl çalışır? “Aman canım AB bizi tanısına ne, tanımasa ne, zaten düşmanlar” diyen biri aslında ağzından çıkanın tam olarak ne demek olduğunu biliyor mu?
Ne dediği anlaşılan, yarı Türkçe yarı İngilizce konuşmayan, lafı lastik gibi çekip 4 dakika süren yüklemsiz cümleler kurmayan “uzmanların” medyaya bir disiplin dahlinde çıkıp Milli Eğitim yapması gerekiyor. Ölüm cezasının tarihini, 100 yıldır uygulanmasını ve uygulanmaması halinde ne gibi etkileri olduğunu anlatılması lazım. Acaba idam olan ülkelerde suç azalmış mı? Yoksa ölüm cezası sadece suçtan mağdur olan birinci derece yakınlarla birlikte, dolaylı mağdur kamuoyunun intikamı mı alınmış.
İdam cezasının suç tanımı; kesin, net, yoruma kapalı ve genişletilemeyecek bir şekilde yapılması ise diğer önemli boyutu.
Yani kimleri ölüm cezasına çarptıracağız? Siyasi suçlar, fikir suçları gibi meseleler ne olacak?
Örneğin “vatan haini” diye genel bir suç tanımı yaparak ölüm cezası vermek aslında Türkiye’yi toptan idam etmek olabilir. Mesele ben, Zekeriya Öz’e göre vatan hainiyim. Bir Saadet Partili’ye göre BOP’çu, Yahudi uşağı, Siyonist ajan, hem kâfir hem münafık bir vatan hainiyim. Saadet Partisi’nin eline fırsat geçse, beni Fatih Camii’nde namaz çıkışında yakalayıp vinçle asarken tekbir getirirler. HDP’li birinin eline fırsat geçse, beni balkondan atıp üstümden arabayla geçtikten sonra cesedimi yaktıkları ateşin başında “devrimci ve demokratik” marşlar söyleyerek idam ederler.
Çünkü ben olanlara göre de vatan hainiyim. Yıllar sonra Türkiye, eline fırsat geçirenin kime vatan haini diyorsa onu darağacına çektiği bir idam cehennemine dönüşebilir. Gerçekten Kenan Evren’i öldü zannetmiyorsunuz değil mi? Ne ölmesi, sadece elinden yetkileri alındı ve insanları asmak için hemen kapımızın arkasında eline fırsat geçmesini bekliyor. Memleket Kenan Evren dolu haberiniz olsun; çocuklarınızın yaşını büyütüp asarlar, kimse de gözünüzün yaşına bakmaz. Devlet son tahlilde adildir herkese eşit eziyet eder.
Diyeceğim o ki; Eylül’lerin, Leyla’ların katilleri hemen asılsın. Ailelerine kısas hakları sorulsun ve boyunları kopsun hepsinin. Adalet sağlansın ve hayat kazanalım, şeref kazanalım. Allah’tan daha merhametli ve Allah’tan daha adil olduğunu iddia edenlerin gizliden ve açıktan işledikleri şirkin vebali onlara ait. Benim öyle bir iddiam olmadığı gibi böyle iddia eden “Roma hukuku” denilen intikamcı garabeti de zinhar kabul etmiyorum. “Kısasta hayat vardır.” Kimse lafı dolandırıp poz vermesin; Kasten öldüren öldürülür. Bitti.
Ama katilin katil, tecavüzcünün tecavüz olduğundan emin olduğumuz bir sistem olması lazım. Ölüm cezasının dönüşü yok. Sapık bir katilin elinde bir sabi sübyan ölünce aşağılık kompleksinden ölecek kadar delirmiş manyakların iddia ettiği gibi bütün Türkiye tecavüzcü olmaz; ama haksız yere birini idam edersek işte o zaman hepimiz buz gibi katil oluruz, katil sayılırız. Zekeriya Öz’ün elinde yetki varken idam cezası olsaydı, Türkiye’de İlker Başbuğ’u asalı 5 sene olmuştu! Ölüm cezasının pardonu olmaz yani. “O siyasi mesele biz tecavüzcüleri, çocuk katillerini asacağız” diye savunma aklınıza gelirse o zaman mart ayında, 15 yaşında bir kızcağızın korkudan mı, baskında mı artık her ne sebepleyse verdiği yanlış bilgi yüzünden ölen genci de hatırlamak lazım. O çocuğu da asmış olsaydık? Ölüm cezası büyük meseldir, asalım gitsin bunları diyemezsiniz bunun için…
İdam halka sorulur mu? “Her şeyi soruyoruz bunu da soralım” diyen de var, “Teknik meseleler çoğunluğa sorulmaz” diyen de… Bunları diyenler yeni değil Aristo’dan beri devam eden büyük ve uzun tartışmalardır bunlar. Bir grup, “Tıp, hukuk gibi teknik meselelerde kitle öfkeye, hezeyana kapılmış olabilir, dedikodularla manipüle edilmiş olabilir, her yönüyle hesap yapacak bilgiye ve donanıma sahip olmayabilir” diye uzayıp giden sebeplere göre “Bu meseleler halka danışılmaz.” diyor. Yani eskinin söylenişiyle elitler ve akiller şimdinin söylenişiyle yetkisi olan teknik uzmanlar karar verir diyorlar.
Tartışmanın diğer tarafı ise “İnsan öldüreceksek buna hep birlikte karar vermeliyiz. Mesuliyeti herkes üstlenmeli. Katilsek hep birlikte katil olacağız, adaleti sağladıysak hep birlikte sağlayacağız.” diyorlar. Bu görüşe göre, halkı bu kararlardan uzak tutmak demek vatandaşlara edilgen ve mesuliyet alamamış korkaklar muamelesi yapmaktır. Bir hata olursa “Halkın hatası yok, kararı veren yetkililerin hatası var, halk yine suçsuz sayılacak.” İşte buna “Yok öyle yağma” diyorlar. Birini öldüreceksek bunun mesuliyeti herkese eşit olarak dağıtılması gerektiğini savunuyorlar.
İşte bu karar millete sorulsun tabii; ama sorulmadan önce her tarafıyla iyice anlatılsın bir heyet tarafından. Leyla’nın katilinin boynunu koparmanın kısa, orta ve uzun vadede bedellerini de bir duyalım bakalım. Ölüm cezasını her akşam izlediği Survivor programında sevmediği yarışmacıyı adadan göndermek sanıyor olabiliriz. Dikkatli olmak lazım. “Ne olacak ki asalım gitsin” diyor insanlar. Belki gerçekleri duysalar, işler değişebilir. “Asalım” diyenlerin büyük kısmı vazgeç geçebilir. Öyle kolay değil bu işler yani. Hukuksuz ülke ilan edilirsen (ki var böyle bir ihtimal) işler karışabilir. Yeni ve başka krizler çıkabilir. Ticaret aksayabilir. Kızın nişanı oğlanın düğünü ertelenir. Arabanın taksiti zora düşebilir. “F35’leri Türkiye almasın” diyenlerin eline koz geçebilir mesela. İşi bu olan bir uzmana sorun bakın size nelerin değişeceğini bir çırpıda saydığında 40 madde sıralar. İşler değişebilir yani ve “İdam istiyoruz” diyenler aniden susabilirler.
Kuru kuruya idam sloganları atmak sosyal medyada üzerimize düşeni yapmışız hissine sebep olabilir bunu kabul ediyorum. Asalım keselim, hadım edelim, boynunu vuralım diye başlayan çığlıklarla gazımızı da atmış oluruz, biraz da göğsümüz soğur ve işimize devam ederiz, bunu da kabul ediyorum. Ediyorum; çünkü çok konuşulmasa da toplum bir yanıyla da böyle bir şeydir zaten ve hukuk (Roma hukuku) aslında bunu yapar. Kamunun intikamını alır, gazımızı alır; yani rahatlarız ve işimize bakarız.
Modern toplum demek çıkarlarını ve hazlarını hukukla meşrulaştırıp, biriken gazları temsilcilerin onayladığı kâğıtların üzerinde yazan kurallara uyarak dışarı salmaktır. İdam diye bağırmak rahatlatıcı olabilir ama çare olmadığı kesindir. Kasten öldüren katili öldürmek İslam hukukuna uygundur kabul ediyorum. Aynı İslam hukukunda suçla mücadele daha çoktur; ama onu niye almıyoruz da gidip hemen öldürmeyi alıyoruz? Aynı İslam hukuku, suçludan daha çok suçla mücadele eder. Aynı İslam hukuku, suçu meydana getirecek zemini ortadan kaldırmayı emreder. Aynı İslam hukuku, ıslah ve tekâmülü emreder. En çok bunları emreder, en çok bunları izah eder ve ister. Niye İslam’ın en çok dediğini almıyoruz da en son dediğini alıyoruz? Kolaycılık… Öldür adamı, rahatla işine bak… Modern toplum, daha doğru tabiriyle modernizm budur işte.
Belki de tam tersi olur, millet, “Bedeli ne olursa olsun ödemeye razıyım, yeter ki adalet yerini bulsun, yeter ki kısas hakkımız olsun; varsın Batı bizi tefe koysun, ben her şeye hazırım” der ve idam için referanduma gideriz.