Cumhurbaşkanı güdücüler kurulu
Yusuf Alabarda’nın Türkiye gazetesindeki 04-12-2022 tarihli yazısından iktibas edilmiştir…
Altılı masanın ortaya koyduğu ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ sosu katılmış anayasa değişikliği paketi kimseyi şaşırtmadı.
Parlamenter sistemin hafızalarımızda yer ettiği istikrarsız yıllar, yaş ortalaması altmışın üzerindeki masa iştirakçilerinin de unutamadığı yıllar olduğu için, mahcup bir ifade ile başına ‘güçlendirilmiş’ ibaresi koyulsa da parlamenter sistemin tabiatı değişmiyor elbette.
İngiltere gibi parlamenter sistemi bizzat oluşturup kullanan bir ülke, bu sistemi kendi şartları ile mütenasip bir şekilde işletmeye devam ediyor ve bu İngiltere açısından tartışma götürmez bir başarı.
Bunu uygulayan başka Avrupa monarşileri de İngiltere’yi takip ederek bu sistemi kendilerine uyarladılar. Hollanda, Belçika ve İsveç gibi ülkeler hem parlamentoyu hem de monarşilerini muhafaza ederek yollarına devam ediyorlar.
Bugün dünyada parlamenter sistem kusurlarıyla ya da üstünlükleri ile birçok ülkede uygulanıyor ya da eleştiri konusu olmaya devam ediyor.
Başkanlık sistemi de dünyada birçok ülkede kendine uygulama alanı buluyor.
Her sistemin olduğu gibi başkanlık sisteminin de kendi içerisinde açmazları mevcut. Başkanlık sistemi ile demokratik yönetimi bugün en ideal şartlarda uygulayan ülke ise ABD’dir dersek mübalağa etmiş sayılmayız.
Bu kadar lafı neden etmek zorunda kaldım?
Siz başına ‘güçlendirilmiş’ kelimesini ekleyerek parlamenter sistemi çok farklı bir boyuta taşımış olmuyorsunuz ya da siz ‘güçlendirilmiş’ dediğiniz için mezkûr sistem güçlenmiş olmuyor.
12 Eylül darbecilerinin en büyük ideali bu sistemi güçlendirecek uygulamaları zoraki yöntemlerle hayata geçirmek oldu. Meclis’e girebilmek için gereken yüzde 10 barajı dâhil hep bu çabanın bir tezahürüdür. Oluşturulmak istenilen husus, temsilde adaletten ziyade yönetimde istikrar idi.
Ama olmadı.1990’lı yıllar âdeta istikrarsızlığın sembolü hâline gelmiş yıllardan ibaret idi. Bu istikrarsız ortamın ürettiği en zehirli meyve ise faili meçhul cinayetler, azgınlaşmış terör belası ve kaybolmuş ümitlerdi.
Şimdi bu 90’lı yılları gençlerimize büyük bir sihirbazlık ile saadet dolu yıllar olarak anlatıyorlar ve asıl üzücü olanı ise buna inandırılmış epey bir gencimiz var.
Bugün ise aynı sistem, bir fark ile birebir özellikleri ile masaya koyulmuş vaziyette. Aynı özellikleri ile masaya da koyulmak zorunda zaten, zira eğer parlamenter demokrasi ile yola revan olunacaksa bu sistemin tabiatı bellidir ve bu tabiatını değiştirdiğinizde o sistem parlamenter sistem olmaktan çıkar ve Hoca Nasreddin’in kuşuna benzer.
Nasreddin Hoca’nın kuşu
Malum, Hoca tarladan eve dönerken yolda yaralı ve uçamayan bir leylek bulur. Alır onu evine götürür. Hoca o güne kadar hayatında ilk kez leylek görmektedir ve ne olduğunu anlamaya çalışır. Uzun gagası ve bacaklarını çok yadırgar ve onları bir güzel budar ve leyleği yüksekçe bir yere koyar ve ‘Hah, şimdi kuşa benzedin.’ der.Masadakiler de parlamenter sistemi Hoca’nın kuşuna döndürmüşler.
Nedir peki o fark?
Seçimle gelecek olan Cumhurbaşkanı.Kerameti kendinden menkul Sabih Kanadoğlu isimli zatın ortaya attığı bir iddia sonucunda Türkiye’de parlamenter sistem 1979 yılında olduğu gibi yine cumhurbaşkanını seçememe krizine sürüklendi. Erdoğan liderliğindeki AK Parti ise her zaman olduğu gibi konuyu millete taşıyınca, millet yüzde 69 oyla cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesini onayladı.
Sanırım milletin bu tercihinde hâlâ zerre kadar bir değişme yoktur.
O zaman ne yapmak gerekiyor?
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi yönündeki anayasa hükmünün değişmemesi gerekiyor.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi yönündeki anayasa hükmünün değişmemesi gerekiyor.
İyi de o zaman bir tarafta halkın yüzde 51 oyu ile işbaşına gelmiş yetkisiz bir cumhurbaşkanı, diğer tarafta ise seçilmiş bir başbakan.
Bu sistem içerisinde sorun oluşturmayacak mı?Oluşturduğuna yaşayarak şahitlik ettik ama yine de devam edelim diyor masa.
Burada kalsa yine de sorun yoktu.
Altılı masanın ortak adayı şayet milletten yetki almayı başarabilirse, parlamenter sisteme geçmiş olmuyoruz ki.
Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminden parlamenter sisteme geçiş oldukça çetrefilli ve gerçekleşme ihtimali de oldukça zor bir konu.
O zaman yeni seçilecek cumhurbaşkanı, altılı masanın aday gösterdiği biri olursa memleketi nasıl yönetecek?
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu
“Aynen koalisyonlarda olduğu gibi yöneteceğiz. Cumhurbaşkanı seçiminden önce, cumhurbaşkanı adayı, siyasi parti genel başkanları ile birlikte. ‘Ben bundan sonra, bu değişiklik sağlanana kadar siyasi parti genel başkanları ile istişare ederek Türkiye’yi yöneteceğim.’ Bu taahhütte bulunacak” diyor.
Yani, Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminde kalacağız ama parlamenter sistemin koalisyon hükûmeti yürürlükte olacak.Nasıl okurken bile yoruldunuz değil mi?
Bitmedi daha…
Temel Karamollaoğlu devam ediyor “Eş güdüm kurulu. Eğer cumhurbaşkanı istişare ederek karar almaya razıysa, bunu benimsedim, böyle çalışacağım diye kamuoyuna deklare etmesi bir taahhüttür. Cumhurbaşkanlığı makamına gelecek kişinin de bu taahhüdüne güvenilir.”
Yani, milletin yüzde 51 oyu ile bir cumhurbaşkanı gelecek, yürütmenin başı olacak, ülkeyi yönetecek, dünya liderleri ile görüşecek ama oyu yüzde 1’i bulmayan Temel Karamollaoğlu’ndan, Ahmet Davutoğlu’ndan ve ismini dahi hatırlamakta güçlük çektiğim DP Genel Başkanı’ndan talimat alarak çalışacak.
Bunun adı olsa olsa cumhurbaşkanı güdücüler kurulu olur.
Bu, Hoca’nın kuşu değil ise nedir?
Türkiye