Değişim, erken seçim, Anıtkabir’de dua programı
Geçtiğimiz günlerde kendi sosyal medya hesabımda 35 bin 469 kişinin oy kullandığı, “Ak Parti’de özellikle nerede büyük değişim olursa memnun olursunuz?” anketi yaptım. Ankette 4 bin 300 kişi yorumlarda bulundu.
Sonuçlar şöyleydi:
İl-İlçe Teşkilatları %45
Milletvekilleri %24
Kabine %16
Genel Başkan Yardımcıları %15
Yorumlarda “genel değişim” talebi ağırlık kazandı.
Erken seçim yok, ama değişim çok yönlü olacak.
Kabinede “bürokrat-teknokrat ağırlık” yerine “siyasetçi yönü ağır basanların” yer alacağı kulislerde konuşuluyor.
2025 senesi “seçimsiz” geçecek.
Seçimlerin 2027’de olması Ankara kulislerinde ağırlıklı görüş, ama şu an mesele “erken seçim” değil…
Resmî olarak “erken seçim” diye kavram yok, “seçimlerin yenilenmesi” var.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilenirse kanunen TBMM seçiminin de yenilenmesi gerekir.
Ak Parti’de, “ekonomik iyileşme ile beraber siyaseten de değişim” kararı alındı. Bunun içinde hem kadro hem politika kararları olacak.
Bu karar uygulamada sekteye uğramadan gerçekleşirse “önceki dönemlerin ivmesi” yakalanır.
CHP’de oy artışı “rekabete” dönüşecek gibi duruyor. CHP’den “bire bir görüşmelerde” çok farklı sesler çıksa da görünürde sükunet hakim.
Özgür Özel gerçekten yükselişe geçmişti, “Hakaretçi emcükcü” başköşeye oturunca trend düşüşe geçti.
Özgür Bey kendi yükselişinin sebeplerini doğru okuyamamışa benziyor.
Kemal Kılıçdaroğlu kesin şekilde denklemde! Olacak iş değil ama dün hançeri eline alanlarla Kemal Bey yine görüşmeye başladı. Eğri cetvelle düz çizgi çekebilecekler mi?
İyi Parti toparlanır, ama hâlâ yol haritası yok. Yol var, harita yok; bu sebeple hangi istikamete ağırlık verileceği belli değil. Müsavat Dervişoğlu bunu aşarsa başarılı olur.
Yeniden Refah Partisi gözle görülür düşüşe geçti. “Kavga eden değil politika belirleyen” oldukları zaman yükseliyorlar. Bu fırsat şimdilik uzaklaşmış görünüyor.
DEM Parti’de sessizlik hâkim…
Peki, Ak Parti toparlar mı?
Ankara’daki ağırlıklı kanaat şu an oy oranının düştüğü ancak toparlanacak süreç için hâlâ güçlü olunduğu yönünde; yani “toparlanın gitmiyoruz” dönemi başlayacak.
“ANITKABİR’DE KURAN-I KERİM VE DUA PROGRAMI”
Mustafa Kemal’i doğumundan 143 sene sonra hâlâ tartışıyorlar. Birileri de ısrarla “tartışılmasını” istiyor.
Mustafa Kemal “tartışma alanı” olmaktan çıkarılmalıdır. Ortak milli mutabakata varmak elzemdir.
“Devletin kurucu başkanı” kimsenin tekelinde değildir.
Hiç kimse “Haydi şu kişiye dua et” diye o kişi kim olursa olsun zorlanamaz. Hiç kimseye “Heykeller karşısında dikileceksin” zorlaması yapılamaz. Saygı bu değildir. Bunun adı zorlamadır.
CHP Milletvekili ve partinin tanınmış simâlarından Veli Ağbaba, “Türkiye, Cuma Hutbesi’nde Atatürk isminin anılmamasını tartışırken…” diye başlayan açıklamasında hutbe vurgusu yapıyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu partisinin İzmir İl Başkanlığı ziyaretinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın cuma hutbesinde Atatürk adını söylememesine tepki gösteriyor.
CHP’nin yılmaz savunucusu Uğur Dündar; “Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturan Ali Erbaş, Cumhuriyetimizin 100. yılına denk gelen Cuma hutbesinde yine Atatürk’ü anmadı” dedi.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Hutbede Atatürk’ün adı yok” diye eleştiriler getirdi.
Madem bunca talep var.
Madem Ali Erbaş’tan beklenti var.
10 Kasım 2024 günü, Anıtkabir’de gelmiş geçmiş tüm şehit ve gazilerimiz vesilesiyle Kuran-ı Kerim okunsun ve ardından Mustafa Kemal’in kabri başında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş dua etsin.
Kaldı ki Ali Erbaş’ın Mustafa Kemal’i zikretmemek diye derdi yok.
Hutbelerde Mustafa Kemal’in adının okunması konusuna gelince…
Devletimizin kurucu başkanı bunu talep etmemiş, istememiş ve 15 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde hutbede adı okunmamıştır.
Hutbede isminin okunmamasına dair yazılı talimat da var.
“Hutbede adı okunsun” demek iyi niyetli olmadığı gibi devletimizin kurucu başkanı Mustafa Kemal’e de haksızlıktır.
CHP Genel Merkezi de Mustafa Kemal için dua programı yapmıyor, onun ruhuna bir Fatiha göndermiyor, onun için Kuran-ı Kerim okumuyorlar; ama millete dönüp “Haydi siz yapın’ diye zorluyorlar. Bu ikilemi aşmaları gerekir.
Mustafa Kemal’i artık rahat bırakın.
Onu, tüm tarihi şahsiyetlerimiz gibi milletin sinesine emanet edin. Millet, asla unutmaz.
Yasakçılığın adına “Atatürkçülük” deyip insanları kendi kafanızdaki ideolojilere biat ettirmeye çabalamayın.
Milletin iradesine darbe yapınca “Mustafa Kemal’in askeri” olmuyorsunuz, Batı’nın sömürgesi oluyorsunuz.
Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin askeriyiz. Vatanımızı seviyoruz. Ülkedeki her vatandaşın müreffeh ve barış içinde yaşamasını istiyoruz.
Eğer Türkiye’yi dünyanın süper gücü yapmak, insanlar arasında ayrım yapmamak, bayrağımızı dünyanın tepesine dikmek, İlay-i Kelimetullah davasını şiar edinmek Mustafa Kemal’in yolu ise bu yol zaten bin yıldır hepimizin yoludur.
Önemli olan yolun kendisidir.
SON SÖZ: Servet-i Fünun edebiyatının önde gelen isimlerinden Cenap Şahabettin der ki: “Âbideye lâyık olanların âbideye ihtiyaçları yoktur”