Deprem, siyaseti nasıl şekillendirecek?
Pazar günü AFAD, Kahramanmaraş merkezli depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısının 44 bin 374’e yükseldiğini açıkladı. Suriye ile birlikte can kaybı 50 bini aştı. Depremlerden doğrudan 13,5 milyon vatandaşımız etkilendi; yüz binlerce kişi yaralandı, evini kaybetti, şehir değiştirdi, yakınlarını kaybetti. 11 ilimizde olağanüstü hâl ilan edildi.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Türkiye’deki depremler Avrupa’da yüzyılın en kötü doğal afeti. ABD’nin dünya genelinde hava ve deniz olaylarını araştırmakla görevli Ulusal Okyanus Atmosfer Dairesi’nin (NOAA) verilerine göre de, ülkemizi sarsan depremler dünyadaki en ölümcül beş deprem arasında yer alıyor.
Depremler yıkıcı maddi hasarlara da sebep oldu. Dünya Bankası, depremlerin Türkiye’de tahminen 34,2 milyar dolarlık (yaklaşık 650 milyar TL) doğrudan fiziksel hasara neden olduğunu açıkladı. Bu da ülkenin 2021 GSYİH’sinin yüzde 4’üne tekabül ediyor.
Felaketin büyüklüğü karşısında kısa vadede ülkemizin büyümesinde bir yavaşlama söz konusu olabilir. Ancak orta vadede yeniden inşa edilecek şehirlerle ekonomide bir canlanma olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın depremlerden etkilenen illerde 1 yıl içinde yeni konutlar inşa etme hedefini açıkladığını hatırlatalım.
Depremlerin iç ve dış siyasete etkileri
Depremleri, insani ve ekonomik boyutu kadar bir de iç ve dış siyasete etkileri açısından da değerlendirelim. Öncelikle seçim tarihi ile ilgili tartışmalara Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin TBMM toplantısında yaptığı bir açıklama son verdi. “Bu millet inşallah, vakti geliyor, 14 Mayıs’ta gereğini yapacaktır.” ifadelerini kullanan Erdoğan, seçimi kazanacağından çok emin.
Peki bunu nasıl açıklayabiliriz? Öncelikle ülkemizin yaşadığı felaketler muhalefet için bir sınav niteliğinde. Ülke için böyle kritik bir dönemde muhalif isimlerin yapıcı ve birleştirici mesajlar vermemesi, muhalif haber sitesi ve gazetelerin sürekli yalan haberler yayması, her şeyden de önemlisi seçimlere 2,5 ay kadar kısa bir süre kalmasına rağmen altılı masanın hâlâ ortak bir aday üzerinde mutabık kalamaması muhalefetin kendi tabanında bile ciddi güven kaybına sebep oluyor.
Muhalefet partilerinin kendi aralarındaki münakaşaları ülkenin geçmişte yaşadığı istikrarsız koalisyon dönemlerini hatırlatırken, şu anda ülkece en çok ihtiyacımız olan ise istikrar ve kararlılık. Aynı zamanda, CHP’li kamuoyu araştırmacısı Murat Gezici’nin de belirttiği gibi, kenetlenmemiz gereken böylesine acılı bir dönemde, muhalif isimlerin yaydığı “devlet yok” algısı ters tepki yaptı ve bu durum, halkın büyük kesiminin “iktidar düşmanlığı Türk devleti düşmanlığına dönüştü” fikrine sahip olmasına sebep oldu.
Yapıcılık yerine yıkıcılık üzerine inşa edilen, birlik yerine “yargılanacaksınız” tarzında tekrarlayan mesajlarla insanları ayrıştıran, iktidar karşıtlığının devlet düşmanlığına dönüştüğü muhalifliğin, Türkiye’de bir karşılığı yok. Aksine iktidar cephesinde Türkiye geneline yayılan dayanışma mesajları ve kampanyalarıyla ülke içinde birlik ve beraberlik duygusu pekiştirildi.
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimleri tekrar kazanırsa Türkiye’yi neler bekliyor? Öncelikle bizleri yepyeni bir dönemin beklediği aşikâr. Yıkılan şehirler, kültürel ve tarihi dokuları göz önünde bulundurularak yeniden inşa edileceği gibi, deprem riski bulunan şehirlerde de kentsel dönüşüm projeleri hızlanacaktır.
Dış siyasette de bambaşka bir döneme gireceğimizin sinyallerini alıyoruz. Yaşadığımız felaket ile birlikte İsrail, Yunanistan, Ermenistan ve Mısır da dahil olmak üzere sorun yaşadığımız birçok ülke bize yardım eli uzattı. Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükrü, ilişkilerin bozulduğu 2013 yazından bu yana Türkiye’ye giden ilk üst düzey yetkili oldu.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın göreve gelmesinden bu yana ilk kez Türkiye’ye ziyaret gerçekleştirmesi gibi son hamlelerini incelediğimizde, ilişkilerimizin gergin olduğu ABD’nin bile Türkiye ile tekrar sıcak ilişkiler kurmak istediğini söyleyebiliriz. Bugün “ABD Ankara Büyükelçiliği ve Türkiye’deki Konsolosluklar” resmi internet sitesine baktığımızda, Bakanlık Sözcülüğü’nün “Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye: Kilit Bir NATO Müttefiki ve Kritik Bir Bölgesel Ortak” başlıklı bir bilgilendirme notu yayımladığını görüyoruz.
Felaket anında Türkiye’ye dünyanın dört bir köşesinden gönderilen yardımlar aslında Türkiye’nin yıllardır yürüttüğü insani yardım ve dayanışma odaklı başarılı dış siyasetin de bir karşılığı. Bu yeni dönemde dünyanın bütün ülkeleriyle daha da sıcak ve yapıcı ilişkiler kuracağımızı öngörmek hiç de zor değil.
Seçim sonuçları ne olursa olsun, bunun içte ve dışta vatanımız ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını ümit ediyorum.