Doğu-Batı terazisinde Türkiye faktörü
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı önümüzdeki haftalarda yoğun bir diplomasi trafiği bekliyor. Balkan turu kapsamında Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan’ı ziyaret ettikten sonra, Erdoğan, önce Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesine katılmak üzere Özbekistan’a, ardından da Birleşmiş Milletler 77’nci Genel Kurulu genel görüşmelerine katılmak üzere ABD’ye hareket edecek. Türkiye’nin ekim ayı başında düzenlenmesi planlanan ilk “Avrupa Siyasi Topluluğu” toplantısına da davet edileceği konuşuluyor.
Yunanistan sırtını Batı’ya dayadı
Türkiye, Doğu ve Batı arasında mekik dokurken, Yunanistan da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bir gece ansızın gelebiliriz” sözlerinden sonra diplomatik girişimlerini yoğunlaştırdı. Yunanistan Başbakanı Miçotakis öncelikle soluğu sıkı müttefiki Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un yanında aldı. Miçotakis, basına yaptığı açıklamalarda, Yunanistan’ın “onlarca iş birliği anlaşması imzaladığını”, Türkiye’ye göre “daha fazla müttefikinin olduğunu” ve “bunların arasında en önemlilerinin stratejik savunma anlaşmaları yaptıkları Fransa ve ABD” olduğunu belirtti. Buradan da anlıyoruz ki Yunanistan, tıpkı geçmişte olduğu gibi, şimdi de sırtını Batı’ya dayayarak hareket ediyor ve Türkiye’yi alt edeceğini düşünüyor. Oysa enerji kriziyle boğuşan AB ülkeleri ve iç sorunlarıyla meşgul ABD için Yunanistan bir öncelik teşkil etmiyor. Kaldı ki hâlihazırda NATO üyesi Türkiye’nin uluslararası sahnedeki artan önemi de dikkate alındığında kimse böyle bir dönemde Türkiye’yi karşısına almak istemez.
Türkiye’nin Batı’ya “Şanghay Beşlisi” mesajı
Yunanistan, NATO, AB ve BM’ye mektup göndererek Batı dünyasına Türkiye’yi şikayet ededursun, Türkiye çok daha aktif ve stratejik bir siyaset takip ederek hem Doğu hem de Batı için “vazgeçilmez” ülke konumunu muhafaza ediyor. Sanki Doğu-Batı terazisinin hangi tarafını seçse, o taraf daha ağır basıp bütün dengeler değişecekmiş izlenimini veriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk kez Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesine katılacak olması aslında Batı ülkelerine yönelik, “bakın size muhtaç değiliz, başka alternatifler de var” tarzında çok güçlü bir mesaj. Bu zirvede Ukrayna savaşı başladığından beri Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ilk kez yüz yüze görüşecek. O yüzden bütün dünyanın gözü Özbekistan’daki zirveye çevrilecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da böyle tarihî bir anda “aile fotoğrafında” yer alması Batı ülkelerinde çokça konuşulacağa benziyor. Ayrıca, Çin basınında çıkan haberlere göre, Türkiye’nin örgütteki diyalog ortağı statüsü gözlemci ülke statüsüne yükseltilebilir.
Batı rahatsız
Tabii ki Türkiye’nin Yunanistan çıkışı, Rusya ile güçlenen iş birliği, Doğu’yu ihmal etmeyen dış siyaseti, savunma sanayisindeki başarılı atılımları, tahıl krizi gibi birçok uluslararası sorunu çözebilecek seviyedeki diplomatik becerisi Batı ülkelerini çok rahatsız ediyor. Bir yandan göçmen meselesi ve ekonomik sebeplerden dolayı Türkiye’ye göbekten bağlı olan Avrupa ülkeleri, diğer yandan önümüzdeki dönemde Türkiye’nin enerji alanında da giderek önem kazanacağının farkında.
ABD ise kendi topraklarında cereyan eden sorunları bile çözemezken dışarıda hep aynı stratejiyi takip ediyor. Rusya’yı Ukrayna, Çin’i Tayvan; Türkiye’yi de Yunanistan ile uğraştırarak bu ülkeleri dize getirmek istiyor. Türkiye’ye F-16 satmayarak, Dedeağaç’a silah yığarak, YPG’ye destek vererek, ABD yavaş yavaş Türkiye’nin etrafını kuşatıyor. Olası bir savaşta her cepheden saldıracak bir düzenek kurmuş durumda. Peki bunu ne derece başarabilir? ABD askerleri Afganistan’dan çekilirken yaşanan son fiyaskodan sonra ABD’nin uluslararası sahnedeki inandırıcılığı önemli ölçüde darbe aldı.
Ülkemize karşı kara planlar hayata geçirilmeye çalışılırken, Türkiye ise dünyaya, Doğu ve Batı arasında yürüttüğü ince siyaset ile binlerce yıllık devlet geleneği ve zekâsının bütün tuzakları bertaraf edebilecek nitelikte olduğunu kanıtlıyor.