Dünyayı uçurumun eşiğine getiren bir yıl
Belki de bir ay sonra, ABD’nin başkanı olabilecek bir şahıs, Netanyahu’ya, “Önce İran’ı vur; sonuçları sonra düşünürsün!” diye akıl öğretiyor. Gerçi Netanyahu’nun Trump’ın yarım aklına ihtiyacı yok; ama İsrail ordusunun ABD’nin vereceği bir mermiye bile ihtiyacı var.
İsrail’de işbaşındaki Siyonist yayılmacı-işgalci rejime, Filistin’de soykırımı, Batı Şeria’da mezalim için gerekli her bir mermiyi, roketi, bombayı ve yeni bir ordu kurması için gerekli parayı veren şimdiki başkan Biden ise, ABD halkının Filistin yanlısı tutumunu gördükçe, yaklaşan seçim kaygısıyla, güya İsrail’e itidal tavsiye ediyor. Artık çok geç.
İsrail’in (ve dünyanın) önünde iki yol var: Netanyahu hapisten kurtulmak için, Gazze’yi de işgal etmesi şartıyla koalisyona katılmayı kabul eden radikal dinci altı partinin ve Trump gibi dostlarının tavsiyesiyle, İran’la giriştiği misilleme yarışında el büyütür; İran’a nükleer tesislerini de içine alan büyük, yıkıcı, kendi deyimiyle “cezalandırıcı” bir karşılık verir. Koalisyon ortakları İsrail’in kendisini ve kayıtsız şartsız destekçisi ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’yı da içine hapsettiği bu şiddet sarmalından çıkması için, İran’da (ve nükleer rüzgarın ulaşacağı komşu ülkelerde) çok sayıda insanın ölümüne sebep olacak bir nükleer silaha başvurmasını isterler.
Bir diğer yol ise, İsrail’de bir siyasal mucize sonucu, hükumetin düşmesi, yeni kabinenin, Gazze’den askerleri çekmesi ve çocukların açlık ve salgın hastalıklarla ölüm tehlikesinden kurtarılması, Gazze’nin yaralarının sarılması yolunun açılmasıdır. Ne var ki, siyasal veya başka türlü mucizelerin artık kolay gerçekleşmediği zamanlarda yaşıyoruz. İsrail’de, bir Filistin devletinin kurulması için Başbakan İzak Rabin’in imzaladığı Oslo Barış Anlaşmaları, böyle bir mucize idi. Fakat barışa karşı çıkanlar Rabin’i öldürdü ve altı ay sonra başbakanlığa, sonunda Uluslararası Ceza Mahkemesinin soykırımı ve savaş suçları sebebiyle tutuklanmasına karar verdiği Benyamin Netanyahu geldi. Büyük İsrail’i gerçekleştirme, Filistin devletinin kurulmasını imkansız hale getirmek için Filistinlileri öldürerek, yurtlarını terk etmeye zorlama siyasetini reddedenlerin sık sık devirdiği Netanyahu, araya başka hükumetler girse de sonuçta Rabin suikastı ile geldiği başbakanlığı altıncı kez ele geçiren Netanyahu, sonunda Gazze’yi işgal etme imkanına ulaştı. Batı Şeria’yı hukuka aykırı yerleşim yerlerini genişleterek adeta tamamen ilhak etmiş olan Netanyahu’nun bu noktadan sonra, demokratik bir yolla görevden uzaklaştırılması hemen hemen imkansız. Başbakanlık zırhından arındırıldığı anda yolsuzluk, zimmetine para geçirme ve rüşvet suçlarından yargılanacak ve muhtemelen karısı ile birlikte hapse girecek olması, Netanyahu, istedikleri her şeyi vererek, 8 oyla ayakta duran hükumetini devam ettirmek zorunda. Mahkeme savaş sebebiyle Netanyahu’nun davasına Mart’a kadar ara vermeyi kabul etti. İran’la giriştiği, ne orada ne burada kimsenin ölmediği uzun menzilli roket düello tiyatrosu, onu mahkemeden kurtarmaz; bu yüzden Netanyahu muhtemelen bu kez İran’da kan dökecektir.
ABD ve diğer destekçileri, çok kişinin öldüğü ve yerle bir edilmiş bir İran karşısında, bölge ülkelerinin zaten hızla yok olmakta olan batı yanlısı tutumunun temelli ortadan kalkacağını hesap ediyor olmalılar.
Bütün bu karmaşık ihtimal hesaplarının örtemediği acı gerçek şu: Netanyahu’nun İsrail’i sadece Yahudilerin ülkesi, sadece Siyonistlerin devleti haline getirme siyaseti sadece Filistinlileri ve Orta Doğu halklarını değil dünyayı bir felaketin eşiğine getirmiş bulunuyor. Bunun sebebi Hamas’ın 7 Ekim Baskını değil, o baskına yol açan Netanyahu’nun işgal siyasetidir. Dünya bunun hesabını Netanyahu’ya ve onu 8 oyla iktidarda tutan partilere sorabilecek midir?