Erdoğan’ın diplomasi paradigması ve Sisi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönem diplomasi atağı, dünya liderleri arasında öne çıkmasını sağlayan ciddi ustalıklarla dolu. Bir satranç ustası gibi hamleleri yapıyor, ülkesi için maksimum kazanç sağlıyor.
Süreçte ilkelerden de taviz vermeyen Erdoğan’ın dış politika siyaseti, kimi yabancı ülkeler nezdinde de gıptayla takip ediliyor.
Bahse konu ‘yeni paradigma’; Türkiye’yi dünyanın merkezine oturttu ve çözüm merkezi olarak ‘yeni adres’ konumuna getirdi.
Erdoğan’ın yeni paradigması; değer ile çıkarı sentezleyen realist yaklaşım üzerine kurgulu.
En bariz örneğini Rusya-Ukrayna savaşında gördük. Rusya’nın Kırım’daki varlığını ‘işgal’ olarak niteledi ve kınadı, çıkan savaşta Ukrayna’ya SİHA desteği verdi ve fakat Rusya ile olan ticaret ve iş birliği alanlarını da devam ettirdi. İki ülkeye eşit mesafede kalmayı başarabilen bir devlet olarak kıtlık tehlikesinin çözümünde, merkez ülke konumuna geldi ve tahıl anlaşmasını sağladı. Savaşın sonuçları Avrupa’da bile sert bir şekilde hissedilirken yakın coğrafyamız olmasına rağmen olumsuzluklar ülkemiz için minimize edildi. Sonuç olarak ilke, çıkar ve çözüm odaklı bir yaklaşımla, en ideal duruş gerçekleştirilmiş oldu.
YENİ PARADİGMADA BEŞ NİHAİ HEDEF
‘Erdoğan diplomasisi’nin dünyada karşılığı var. Etki alanı oldukça geniş. Erdoğan “one minute” çıkışından ‘Dünya Beşten Büyüktür’e, Rabia çıkışından ‘Esed’ söylemine kadar işgal, sömürü, darbe ve adaletsizliklere karşı net bir duruş sergiledi. Bu duruşu söylemselleştirdi, dünyaya haykırdı ve politikasında pratize etti.
Mazlumların sesi olan Erdoğan bu tutumuyla tüm dünyada beğeni topladı.
Peki ne oldu da Erdoğan dokuz senenin ardından Sisi ile Katar’daki organizasyonda tokalaştı?
Ne oldu da İsrail, BAE ve Suudi Arabistan ile ‘yeni normal’ süreci başladı?
“Esed ile müzakere” gündemi hangi saikle konuşulmaya başlandı?
İlke, çıkar ve realist yaklaşımın ilk somut çıktıları Ukrayna savaşında gözle görülmüştü.
Erdoğan, dünya konjonktürünün kaçınılmaz dayatmaları içinde milletini selamette tutarak, devletine kazandırmak istiyor.
Doğu Akdeniz’deki büyük paylaşımda tren kaçarsa geri dönüş yok. Erdoğan, bunu çok iyi biliyor. Bir dönem Kerkük petrollerinde feraset sahibi olamayan devlet yöneticileri gibi değil agâh ve stratejik davranarak ‘hamle yapan lider’ olmak istiyor. Bu konu kapsamında Libya ile yürütülen ortaklıklarda, büyük kazanç sağlandı ve fakat Erdoğan ülkesi için daha fazlasını istiyor. Bunun için ise Mısır ile diyaloğa ihtiyaç var.
Erdoğan’ın Mursi’ye olan desteği çok tarihîdir. “Darbe’ye hayır” ve “Rabia” demesi demokrasi tarihine geçmiş küresel bir söylemdir. Erdoğan bu tavrından taviz vermiyor. Dokuz senelik ilkesel duruşunu sürdürüyor ama diyaloğa da kapı aralıyor. Batı ülkelerinde kırmızı halılarla karşılanan darbeci Sisi’ye meşruiyet zemini sağlayanlar, Türkiye karşısında pozisyon almasını zorlayarak, mühimmat deposu hâline getirilen Yunanistan ile iş birliği yapmasını istiyorlar. Türkiye’nin Mısır ile barışması Batı’nın kâbusu olur. Erdoğan işte bu oyunu bozma hedefinde. Amaç Türkiye’ye kazandırmak.
Amaç; Büyük Şeytan’ı ve planlarını alt etmek. Yani piyonlarla uğraşmıyor, büyük hedefe kilitleniyor.
Biden, Küreselci çete, içimizdeki siyasi ve terör aparatlarını ters köşe yapan, ‘yeni diplomasi paradigması’nın ülkenin geleceğine dönük faydalı olacağına inanıyorum.
Erdoğan’ın yeni diplomasi paradigmasında beş nihai hedef var:
1-Terörle mücadelede finale ulaşmak. PKK’yı bitirmek ve terör devleti planını bozmak.
2- Mavi Vatan’da Türkiye’nin haklarını elde etmek, garanti altına almak, deniz altındaki ve deniz içindeki serveti ülkeye aktarmak.
3-KKTC’nin uluslararası platformda tanınmasını sağlamak.
4-Türk-İslam coğrafyasında birlik – beraberliğin sağlanması ve iş birliğinin artırılması. Bunun için Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması ilk adımdır.
5-Ülke kalkınmasının üst seviyelere çıkarılması ve refahın artırılması.
Velhâsılıkelâm Sisi ile diyalog konusu çok geniş kapsamlı bir mevzudur. Bir şerh düşmek gerekirse; İnce bir husus var ki, AK Parti tabanı için önem arz eder. Süreçte İhvan üyelerinin zarar görmemesi, ana ilkelerden biri olmalıdır. Aksi takdirde mevzunun zemini kaygan hâle gelebilir.