FETÖ’NÜN GELECEKTEKİ KOD’LARI!

Okuduğunuz Yazı
FETÖ’NÜN GELECEKTEKİ KOD’LARI!

İçerik

Türkiye’deki İslami hareketleri ılımlı ve aşırı/radikal şeklinde tasnif etmek ABD merkezli literatürde yaygın bir kabuldür. Devleti ele geçirme arzusu taşıyan siyasal hareketler “radikal” sosyal hizmetler alanında örgütlenen sivil oluşumlar ise “ılımlı olarak resmedilir. Batı’ya açık olmanın yanı sıra tolerans ve barışa vurgu yapmak da ılımlı olmanın bir göstergesi olarak kabul edilir. Bu yaklaşım “İslam devleti” ve şiddet çağrısı yapmadığı halde Milli Görüş hareketine “radikal” etiketini uygun görürken, Fetö için ise “Ilımlı” ve “İslam’ın gülen yüzü” sıfatını kullanmayı tercih eder.

Nitekim “Ilımlı İslam” projesinin mucitlerinden eski CIA Türkiye istasyon şefi Graham E. Fuller 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bile Fetö’yü “İslam’ın en cesaret verici yüzlerinden birisi” olarak nitelendirmeyi sürdürmektedir. Türkiye’de bulunan İslami hareket içerisindeki asıl çarpışık hikaye Fetö ile ilgilidir. Bu hikaye kırk yıllık serüveni boyunca kendini “ılımlı hizmet oluşumu” olarak sunan bir askeri cunta, bir terör örgütü olmasıyla alakalıdır. Bu durum özünde siyasal İslamcılığa reddiye üzerinden kendini pazarlayan bir örgütün güçlendikçe radikal şekilde siyasallaşması ve yerli kodlara yabancılaşıp ihanetidir.

Öğrenci evlerinden eğitim kurumlarına uzanan bir örgütlenmenin devlet içindeki paralel yapılanmayla son bulan maddi-manevi imparatorluğunun ürkütücü öyküsüdür. Çok katmanlı ve farklı yüzleri olan “dini” bir oluşumun iktidar tekeli kurma yolunda yozlaşması ve nihayet uluslararası aktörlerin elinde “kullanışlı bir aparat” konumuna düşmesinin sonucudur. Fetö’nün neden böyle bir sona ulaştığının “kod” larının anlaşılması 15 Temmuz sonrası nereye evrileceğini öngörmeye yardımcı olacaktır.

Fetö daha başından itibaren bir “paralel devlet yapılanması” olarak kendini tasarlamıştır. Örgütün lideri Gülen’in ilk başta Kemalistlere duyduğu derin “öfke” tedbir adı altında yepyeni bir takiye siyaseti üretmiştir. Bu siyasetin hedefi de günü gelene kadar bütün fedakarlıkları yaparak iktidar odaklarını ele geçirmektir. Kendini toplumun genelinden olduğu kadar diğer dini guruplardan ısrarla ayrıştırarak içe kapanması da bu hedefle ilişkilidir. Bu “diyalog”, “tolerans” ve “melezlenme” iddiasına ramen otonomisi maksimum olan bir örgütlenmedir.

Gizlilik ve takiye pratiği sayesinde asıl gündemlerini gizlemede oldukça mahir olan Fetö, hem devlet hem de sivil toplumun kritik köşe başlarını kapmıştır. Askeri seçeneğin kullanılacağı ve devletin tüm kurumlarıyla baskı altına alınacağı ana kadar sivil toplum, sivil bürokrasi ve ekonomik hayattaki örgütlenmeleriyle Türkiye içerisindeki “paralel devlet” yapılanması kademe kademe oluşturulmuştur. İzmir’de küçük bir camide yapılan sohbetlerle görünen temelleri atılan Fetö, yaklaşık kırk senelik hazırlığın ardından sivil iktidarı 7 Şubat, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz gibi dolaylı ve doğrudan darbe girişimleriyle alaşağı edebilecek güce eriştiği kanaatine varmıştır.

Fetö’nün Türkiye’de olumsuz manada değmediği, doğrudan veya dolaylı olarak zarar vermediği hiçbir kesim yoktur. Maliye kurumlarındaki güçleri marifetiyle baskı kurup para sızdırdıkları iş dünyasından, soruları çalmak suretiyle haklarına girdikleri milyonlarca öğrenciye, kumpaslarla hedef aldıkları İslami cemaatlerde, yargıdaki militanlarının eliyle hapse attıkları askerlere, şantajla sindirmeye çalıştıkları siyasilerden, bağışlarını terör faaliyetleri için kullandıkları sade vatandaşa kadar herkes Fetö’nün maduru olmuştur. 15 Temmuz’da Fetullahçı darbeye direnirken şehit veya gazi olanlar ve aileleri ise Fetö’nün son ve doğrudan madurları olmuştur.

Fetö militanlarının darbeye teşebbüsten KPSS sorularının çalınmasına, devlet sırlarını ifşadan kara para aklamaya, uyuşturucu kaçakçılığından, halkı kin ve nefrete sevk etmeye kadar geniş yelpazede suçlardan yargılanmaları bile örgütün çarpışık yapısını, sosyal faaliyetleri silahlı ve diğer türden suç oluşturacak eylemlerini gizlemek için bir paravan olarak kullandığını ortaya koymaktadır. Ayrıca Fetö mesiyanik beklentiler içerisinde olan ve kendisine kozmik değer atfeden bir örgüttür. Militanlarının adanmışlıkları ve 2012’den beri tüm kehanetleri çökmesine ramen Gülen sapkını etrafında toplanmaları, erken yaşlardan itibaren mesiyanik öğretilerle eğitilmeleri ile doğrudan ilişkilidir. Sosyal psikolojinin de ortaya koyduğu gibi mesiyanik hareketler gurubun kehanetlerinin çökmesinden sonra tamamen dağılmazlar. Aksine gurup içerisindeki spesifik bir halka kehanetlerine daha sıkı bağlanıp radikallik derecelerini arttırırlar. Bu halka, karakterlerini tamamen sapkınlık üzerinden bina etmiş, geriye dönülmez eylemlerde bulunmuş ve sapkınlıktan doğrudan fayda sağlayanlar tarafından oluşur.

Fetö uzun bir süre önce salt polisiye-istihbari bir vakıa olmaktan çıkmış, sosyal psikoloji ve psikiyatrinin alanına girmiştir. Zira kırk senedir “Tanrı’nın krallığı” tarzı bir sona hazırlanan, liderlerine peygamber sıfatını afteden ve kendilerini seçilmişler olarak addeden bir sapkın toplumda da derin sosyo-psikolojik yaralar açmıştır. Bundan sonraki Fetö ile mücadele süreci bu yönde çalısmalar da içermelidir.

Fetö’nün temel örgütlenme özellikleri olarak şunlar sayılabilir: Abiler ve imamlar etrafından örülen keskin bir hiyerarşi, lideri kutsayan seçmece ve basit bir “dini” öğreti, zamana yayılmış bir planlama, elemanlarının gündelik hayatını ve tüm tercihlerini kontrol altına alan totaliter ilişkiler aģı, istihbarata dayalı kontrol mekanizmaları ve başarıyı kutsayan mesiyanik bir yapı. Hangi okula gireceğinden kiminle evleneceğine kadar her şeyine örgütün karar verdiği Fetö üyeleri için hayat tümüyle kontrol altındadır. Adanmışlığın temelinde insan tabiatına müdahale eden anormal bir fedakarlık, duygusal manipülasyon, zorlama ve tehdit bulunmaktadır. Liderin kararı cari hukuk ve genel dini yorumun her zaman üstündedir. Ve başarmak adına her türlü yöntem meşrulaştırılmakla kalmaz aynı zamanda üst bir gaye adına kutsanır. Bu yaklaşım da kendi örgütünü kayırmak ve başkalarının hakkını çiğnemek için din iddialı bir meşruiyet sağlar. Dahası Fetö İslami cemaatlerin hiçbirinde olmayan “stratejik bir akla” sahip olmakla övünmüştür.

Fetö 1980 Darbesi’nden 28 Şubat ve Ak Parti’nin iktidara gelmesine kadar Türkiye siyasetinin bütün kırılma anlarını fırsata çeviren bir siyasi akla göre hareket etti. Başarılı oldukça daha da acımasız ve zalim yöntemlere başvurmayı büyük gaye adına meşrulaştırdı, kutsadı. Önce ulusal düzeyde ardından küresel ortamda kendi başarısına odaklanan bir stratejiye göre büyümeyi öncelikli hale getirdi. Bu tercih sürekli olarak yenilenen ve genişledikçe yerlilikten uzaklaşan ilişkiler ağını oluşturdu. Fetö, ABD ve İsrail’in küresel gücü ve operasyonları ile eklemlenen bir “Ilımlı İslam” örgütü olmayı Türkiye’deki nihai zaferi için faydalı buldu. Ergenekon ve Balyoz davalarından 17-25 Aralık operasyonuna kadar birçok olay da da ne kadar kullanışlı olduģunu gösterdi. Yine de 15 Temmuz darbe girişimi bu örgütün en radikal eylemiydi. Subayların Gülen’in işaretiyle özgürlük, kariyer ve ailelerini böylesi bir tehlikeye atmaları hareketin totaliter, gözü kara ve marjinal özellikelerini yansıtmaktadır. Halka ateş emri vermeleri ise istediklerine ulaşmak için öldürmeyi bile mübah gördüklerinin ispatıdır.

Terör örgütü olarak ilan edilmesi ve kamudan tasfiyelerle Gülen liderliği etrafında organize olan örgüt meşruiyetinden sonra legalitesini de kaybeden bir yapı durumundadır. 170 ülkede örgütlendiği söylenen bir yapının Türkiye’den büyük ölçüde çekilemeye mecbur kalması kuvvetle muhtemeldir. Zaten Türkiye’deki operasyonları birer birer başarısızlığa uğrayan Fetö’de hızlıca yurt dışı merkezli bir terör örgütüne dönüşmektedir. Kritik militanları ile hücre liderlerinin yurt dışına kaçmasıyla birlikte bir yandan siber metotlarla uzaktan, diğer yandan ise kripto militanları marifetiyle içeriden operasyonel kabiliyet kazanmaya çalışmaktadır. Fetö, Türkiye’ye karşı kullanım değeri sebebiyle dışarıda destek gören bir örgüttür. Bundan sonraki en büyük meydan okumaları şimdiye kadar kendisini destekleyen istihbarat örgütlerine hala kullanım değeri taşıdıklarını ispat etme zorunluluģu olacaktır. Kırk senelik bir yapılanmanın ülke içerisindeki etkilerinin bir anda silinmeyeveği aşikardır. Bu konuda Fetö ile mücadele eden kurumların azemi dikkat göstermesinde fayda vardır. Nihayetinde Fetö ile mücadele salt devlet kurumlarının vazifesi de değildir. Toplumun ana arterlerine inmiş bir örgüte karşı mücadelede toplumun da üstlenmesi gereken bir çok sorumluluk ve ev ödevleri vardır. Bu noktada devlet ile toplum arasındaki uyum, Fetö ile mücadeleyi güçlendirecek ve darbe ihtimalini lügatımızdan kaldıracaktır.

Sonuçta, Fetö’nün son durağı kuvvetle muhtemel Türkiye karşıtı bir diaspora ve istihbarat kurumlarının taşeronluğu olacaktır. Güçlü bir dayanışma, derin maduriyet hissi, intikam/zafer gününün geleceğine dair mesiyanik teolojisi ile örgütün geleceği sapkın bir gurubun lanetli doģumuna işaret etmektedir.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
88%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
13%
Yazar Hakkında
Sinan ÖZTEKİN