Gel Bakalım Muharrem, Sana “Kıraathane”leri Anlatayım
İki görme engelli dolma yiyormuş biri diğerine;
“Dolmaları iki iki yeme demiş.
Bunun üzerine öteki;
Sen kör değil misin dolmaları iki iki yediğimi nereden biliyorsun” demiş
Bunun üzerine beriki;
“Ben iki iki yiyorum da seni de öyle yiyorsun zannettim” demiş
İşte bu hesap Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “Millet Kıraathanesi” fikrinden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir türlü güvenip partisini teslim etmediği ama memleketi seve seve ellerine bırakmayı göze aldığı ve kürsüye;
“Gel Bakalım Muharrem”
Şeklinde son derece lakayt bir biçimde çağırdığı CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, ne yazık ki gençlik ve öğrencilik yıllarında çok tavla oynayıp, 51 oyununda çok kağıt karıp, çok teke döndüğü okeyleri oynadığı kahvehaneyi anlıyor.
Halbuki mesele Muharrem İnce’nin ve takım arkadaşlarının zannettiği gibi değil.
Peki Nasıl?
Gel bakalım yanıma Muharrem sana Kıraathane gerçeğini anlatayım:
Osmanlı Devleti’nde ilk defa Kıraathane kavramı Kanuni Sultan Süleyman Han’ın torunu Sultan 3. Murad’ın 1582’de çıkarttığı bir fermanla hayatımıza girdi. Sultan 3. Murad Han bu fermanla, cami cemaatinin namazdan sonra boş işlerle uğraşmasını istemediğini, cami içinde bir bölümün kitap dolu raflarla döşenmesini ya da caminin yanlarında yapılan bir odada kitap okunmasını istemiştir.
Hatta sana bu konuda bir güzellik daha yapayım mı?
Sana bir çalışma tavsiye edeyim, geçmişte misali olan Kıraathane ile kahve arasındaki farkı daha iyi anlayasın diye.
Benim de üniversiteden hocam ve master tezimi sunduğum akademik heyetin başkanı Profesör Doktor Zeki Arslantürk’ün yaptığı;
“Osmanlı’da Kahvehane Kültürü”
İsimli çalışmayı bir gözden geçir. Geçir de “Reis” ne diyor sen ne anlıyorsun daha açık bir şekilde anla.
Bak işte Muharrem herkesin anlayacağı bir biçimde tane tane anlatayım da sen de anla. Pardon sen dört senelik Fizik mezunusun değil mi? Hemen anlarsın yani.
Arapça “Kitap okumak” demek “Kıraat etmek” demektir.
Hane ise ev ya da bir iş için ayrılan kısım demektir.
Yani;
Kıraathane; İÇİNDE KİTAP OKUNAN EV-BÖLÜM- ODA demektir.
Senin anladığın kahvehane ise;
İçinde kahve içilip okey de teke dönülen, al kızı ve papazı kağıtların masaya vurulduğu arada da küfür seslerinin odayı doldurduğu, çoğu zaman kesif bir sigara kokusu ve dumanı ile kaplı yer demektir.
Gel bakalım buraya Muharrem. Sana bir söz söyleyeceğim bunu da kulağına küpe yap. Sen hep dört yıllık lisans mezunuyum deyip övünüyorsun ya işte ben o dört senelik lisans eğitimin üzerine bir de ihtisas yaptım
Master alanım. Sosyoloji. Sosyoloji ve Antropoloji…
Yüksek lisans yaparken sosyoloji de bize şu öğretildi;
İNSAN BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLMAMALI.
Bu söz sana Muharrem. Kıraathane hakkında bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma…