Gerçeğin hakkı…
Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?
Suriye sınırımızdaki terör tehdidi.
Hayır…
Ekonomik durum.
Yok…
Amerika ile ilişkiler…
O da değil…
Ne peki?
Milletin beynini sütlaç kıvamına getiren algı operasyonları…
Niye?
Çünkü gerçek, üzerine bastığımız zemindir.
O zemin kaya gibi sağlam değil de çamur deryasına dönmüş ise ayakta duramaz, yerin dibine batarız da ondan.
***
İletişim ortamı şu haliyle milletçe içinde çırpındığımız bataklıktan başka bir şey değil.
Bundan kurtulmak şart.
Yolu varsa yürüyelim.
Yoksa arayalım.
Sabır, sabır da nereye kadar?
“İşimizi gücümüzü bırakıp bunların yalanlarıyla mı uğraşacağız” faslını geçelim artık.
Yalanlar süslü ve yaygın, gerçekler sessiz ve hükümsüz…
Hakikati ezdirmemek millete, tarihe ve vicdana karşı sorumluluk değil mi?
***
Tespit edelim.
Bir tuzak kurulmuş.
Havada gezen akılları avlıyor.
Her başarı hezimet, her iyilik rezalet diye sunuluyor.
Kitleler algı operasyonları karşısında savunmasız.
Çünkü bizdeki “İşimizi gücümüzü bırakıp bunların yalanlarıyla mı uğraşacağız” anlayışı değişmiyor.
Ama karşıda organize, senkronize, hedefli, maksatlı bir yapı var.
Tek numaraları zihinlerdeki boşlukları değerlendirip, düzü ters, tersi düz gösterinceye kadar mantığa takla attırmak.
Bıkmadan, usanmadan, durmadan, yeniden, bir kez daha…
Türkiye kaybetsin diye ısrarla, inatla…
***
Önemseyelim.
“İşimizi gücümüzü bırakıp bunların yalanlarıyla mı uğraşacağız” demeyelim.
Yangını büyümeden söndürelim. Gerçekleri en net, en anlaşılır haliyle, kimseye kıvırma payı bırakmadan ortaya koyalım.
Meselenin yalancıyla laf yarıştırmak değil, hakikati yalana ezdirmemek olduğunu anlayalım.