Göç politikaları ve istihdam sorunu
Ülkemizde tüm meseleler ya 100 yıllık önyargılarla ya da aşırı derecede politikleşmiş çıkarlar çerçevesinde ele alınır. Eğer bu iki hataya düşülmezse, bu sefer sosyal medya trolleri devreye girer ki bir meseleyi bu düzeyde ele almak milli felaketin başlangıcı anlamına gelir.
Kâinattaki her meselede Batı’yı örnek göstermek ve onlardan ilham almak benimsemediğim bir yöntemdir. Ancak göç ve göçmen politikaları konusunda Batı’da birikmiş bir tecrübe mevcuttur. Özellikle İngiltere, Fransa ve Almanya bu alanda yüzyıllık bir birikime sahiptir.
Yüzyıl önce Batılı devletler, sömürdükleri ülkelerden göç almaya başladı. Fransa, Afrika ve Kuzey Afrika ülkelerinden göç alırken, İngiltere, Hindistan ve Pakistan başta olmak üzere daha çok Uzak Doğu ve Arap ülkelerinden göç aldı. Almanya ise güçlü sanayi kuruluşlarına sahip olduğu için işçi açığını coğrafyanın geri kalmış ülkelerinden temin etti.
Bölgemizde büyük savaşlar olmasaydı, ABD’nin Irak ve Afganistan işgalleri ile Suriye iç savaşı yaşanmasaydı, çevresindeki ülkelere göre daha zengin ve daha gelişmiş bir ülke olarak yine yabancı işçilere, yine göçmenlere ihtiyacımız olacaktı ve bu, kademeli bir talep olacaktı. Batılı ülkelerden işçiler gelecekti, Türkmenistan, Suriye, İran, Irak ve birçok Afrika ülkesinden gelip ülkemizde çalışanlar olacaktı. Muhtemeldir ki en az iki milyon göçmen işçi Türkiye’de çalışıyor olacaktı.
Bugün bir sanayi kuruluşuna, bir oto yıkamacıya, bir mermer fabrikasına veya tarımsal üretime nereye giderseniz gidin, iki olguyla karşılaşırsınız. İnsanlar, çalışacak işçi bulamamaktan yakınıyor ve her işletmede az da olsa yabancıların çalıştığını görüyorsunuz.
Ülkemizde sanayi kuruluşları, iş odaklı sivil toplum örgütleri ve sanayi ve ticaret odalarının hiçbiri çalışacak işçi bulamadıklarını dile getiremiyorlar. Irkçı partilerden ve trollerden korkuyorlar.
Bir televizyon programında göçmen ve istihdam konusu gündeme geldi. Mümkün mertebe göç, istihdam ihtiyacı, arızi durumlar ve Batı’nın bu alanda yaşadığı tecrübelerden bahsederek durum analizi yaptım. Farklı sektörlerin ihtiyaçlarından söz ettim. Tartışmada, CHP’li arkadaşlar gençlerin iş bulamamasına dair uzun nutuklar attılar. Program arasında birçok iş adamı ve STK temsilcisi CHP’li arkadaşları arayarak istihdam konusunda yaşadıkları sıkıntılardan bahsettiler. Tartışma sırasında bana, “Haklısınız, telefonları-mız susmuyor,” dediler. Ben de “Yayın başladığında bu gerçeklikten bahsetme-yeceksiniz, çünkü konseptinize aykırı,” dedim. İki arkadaş da ses çıkarmadılar.
İngiltere, Fransa ve diğer Batılı ülkelerde sömürge ülkelerinden gelen göçmenler varsa, bizim durumumuz farklıdır. Maalesef ne CHP’liler ne troller ne de ırkçı partiler bu derinliği anlayacak durumda değil.
Batıya, sömürge imparatorlukları ülkelerinden göçmenler gelirken, dikkat edelim; bize doğru hareket eden göçmenler, daha çok Osmanlı’nın yönettiği ülkelerden, Balkanlar, Afrika ve Ortadoğu’dan gelmektedir.
Osmanlı Devleti Afrika’da 13 ülkede yönetimde bulunmuş, bazı ülkelerde 400 yıl kadar kalmıştır. İlginç bir örnek olarak Cezayir’i ele alırsak, Osmanlı Devleti’nin askeri karargâhı burada kurulmuş ve bugün halkının hatırı sayılır bir kısmı doğrudan Türk’tür. Cezayir’in bağımsızlık savaşı sırasında Türk ordusu silah ve mühimmat göndererek bağımsızlık yanlısı bir tutum takınmıştır.
Bugün Türkiye, Libya’da, Somali’de, Katar’da varlık gösteriyorsa; Balkanlar’da Türkiye nüfuzundan bahsediliyorsa, Irak’ın istikrarı Türkiye ile birlikte konuşuluyorsa, her bir ülke ile geriye dönük tarihi, kültürel ve yönetim derinlikleriyle ilgilidir.
Göç politikalarıyla ilgili birçok bakanlığın katıldığı bir kurul oluşturulmuş; bu, çok olumlu bir gelişmedir. Daha dengeli ve büyük devlet refleksine uygun tavırlar ortaya çıkacaktır.
Bugün Türkiye’yi seven, ülkemizde ticari faaliyet gösteren, bu ülkenin yönetimine, tarihine, kültürüne saygılı; Müslüman duyarlılığından dolayı Türkiye’nin dünyada elde ettiği güçlü pozisyondan gurur duyan bir toplulukla birlikte bir panele katılacağım.
Türkiye, imparatorluk bakiyesi bir ülke. Adım adım tarihi misyonunu üstlenmek üzere, onlarca devletin devlet olma vasfını kaybettiği bir dönemde büyük devlet olma yolunda ilerliyor. İnsanlarımızı bu büyük vizyona çağırmak gerekir.