Göçmenler sığınmacılar ve serinkanlılık
Türkiye gelişmiş bir ülkedir ve yüzyılın başında İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerin karşı karşıya oldukları sosyal sorunlar ne ise, er ya da geç ülkemizin yüzleşeceği sorunlar da benzer olacaktır. Üstelik Batılı devletler Orta Çağ’dan başlayarak 19. yüzyıla kadar “öteki” ile yüzleşmiş milletler değildi. Batılı devletler sömürgeler edindiler, onları yönettiler, zaman içerisinde sömürülen ülkenin vatandaşları Batılı ülkelere akın ettiler. İngiltere daha çok Uzak Doğu’dan göç alırken Fransa ise Afrika ülkelerinden önemli oranda nüfus almış oldu.
Batı tecrübesi bize göstermiştir ki, gelişmiş devletlerin gençleri ağır işlerde ve alt sektörlerde çalışmıyor. Görece daha fakir, motivasyonu daha yüksek topluluklar, bu sektörlerdeki istihdam açığını gideriyor. Ülkemizde kamu diplomasisi kültürü yeni yeni oturduğu için, genel anlamda sanayide, tarımda, madencilik sektöründe, inşaat işçiliğinde ve birçok hizmet grubunda ihtiyaç analizleri yapılıp yayınlanmıyor. Yabancı sığınmacı ve göçmenlerin daha çok hangi sektörlerde istihdam edildikleri açık kaynaklarda fazlaca yer almıyor.
Eğer Suriye savaşı gibi bir insanî dram yaşanmasaydı, 4 milyon sığınmacı ülkemize gelmeseydi, yine şehirlerimizde yabancılar çalışacaktı, yine belli bir oranda yabancı nüfusla yüzleşecektik. Bütün bunlar adım adım, ihtiyaca göre, hazmede hazmede olacaktı. Fakat savaşın yıkıcılığı, Suriye rejimi ve İran’ın Kürt, Türk, Arap demeden Sünni nüfusu Suriye’den çıkartmak gibi bir stratejik tutum içerisinde olması, ülkemizi 20-30 yılda ortaya çıkacak sorunlarla bir anda karşı karşıya bıraktı.
Türk milletinin büyüklüğü, imparatorluk kültüründen gelmiş olmanın vermiş olduğu kuşatıcılık, Suriyelilerin tabiatlarının, kültürel kodlarının ve inanç değerlerinin Anadolu insanı ile benzerlikler arz etmesi, bir yönü ile Suriyeli sığınmacıların çalışarak, kendi iaşelerini temin etmeleri ve buna benzer birçok sebepten dolayı toplum, bu ağır yükü kaldırabilmektedir.
Son yıllarda hükümet göçmenler ve sığınmacılarla ilgili rasyonel bir çerçeve oluşturma gayretindedir. İnsan unsurunun var olduğu, sosyolojiden kültüre, katman katman sorunlar taşıyan bir alanın yönetilmesi ancak serinkanlı yaklaşımlarla mümkündür.
ABD Afganistan’dan çekilip Taliban yönetimi işbaşına gelince, Türkiye, İran üzerinden bir dış göç baskısı ile karşı karşıya kalmıştı. Hükümet çok dikkatli bir tutum takındı ve “bir kişiyi dahi kabul edecek durumda değiliz” açıklaması yaptı. O günlerde ben de konuya dikkat çekmek için “Afganistanlıların en büyük kötülüğü ülkemizde yaşayan sığınmacı ve göçmenlere olacaktır” demiştim. Hükümet doğru bir kararla bu riskin önüne geçti.
Devlete düşen, halkın önüne makul, yönetilebilir süreçler ve program koymaktır. Sosyolojiye ve insana ait meseleler, bugünden yarına zecrî tedbirlerle çözülmez.
Polis Akademisi diploma töreninde Erdoğan iki konuda çok önemli açıklamalarda bulundu. İlki FETÖ ile mücadele, ikincisi sığınmacılar ve göç konusu idi. Bu konuşmada ilkesel çerçeve oluşmuştur. Eğer hükümet bürokrasisi ve akademi bu süreçleri bir ödev gibi takip ediyorlarsa, bu konuşma bundan sonraki uygulamalar için ilham verici olacaktır.