‘Gölge iletişim’ ve CHP

Okuduğunuz Yazı
‘Gölge iletişim’ ve CHP

İçerik

Bir önceki yazımda ‘gölge iletişim’ kavramını kullanmıştım.

Maalesef ana muhalefet tarafında büyük bir iletişim krizi yaşanıyor. Krizin temel nedeni parti içerisindeki güçlü isimlerin basın ekiplerinin ve kadrolarının güç gösterileri.

CHP içerisindeki rekabet artık demokrasiyi tehdit eder hâle geldi. Özellikle Ankara, İstanbul gibi büyükşehir belediyelerinin kazanılması ve genel başkanlık koltuğundaki değişim, CHP’deki güç dengelerini kökten değiştirdi.

CHP, eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu mum ile arıyor. Çünkü CHP’yi yönetmenin ülkeyi yönetmekten daha zor olduğunu söylesek fazla da abartmış olmayız.

Kemal Kılıçdaroğlu’nu Recep Tayyip Erdoğan gibi güçlü ve karizmatik bir lider karşında seçim kaybetmesiyle eleştirenler bakış açılarını değiştirmeliler. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’yi %25’lik bir oy bandında ve Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü siyasetine karşı yıkılmadan ayakta tutmayı başarmıştır.

Tek başarısı tabii ki bu değil. CHP gibi zor bir siyasi partiyi yıllar yılı istikrarlı ve iç çekişmeleri yöneterek sakin bir limanda ve korunaklı bir limanda tutarak Türk siyasetine büyük hizmetleri olduğunu tarihe not düşmek gerekiyor.

Bugün gelinen noktada CHP içerisindeki yeni güç merkezleri, topluma ve kendi teşkilatına hâlâ liderlik mesajını veremeyen genel başkanla birleşince Türkiye’deki siyasi tabloyu ciddi bir umutsuzluğun içerisine sürüklüyor.

Bir taraftan İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları diğer bir taraftan CHP Genel Merkezi arasında artık toplumun gözü önünde seyreden olumsuz bir rekabet gözlemleniyor.

Türkiye’nin muhalefet sorunu Kemal Kılıçdaroğlu sonrası dönemde CHP ve medya çevreleri tarafından kötü ve dezenformasyonu merkeze alan bir iletişimle toplumu âdeta boğar hâle geldi.

AK Parti’nin 23 yılı bulan siyasi hayatında maruz kaldığı 5. kol faaliyetleri ve negatif iletişim saldırıları karşısında kendi iletişim kanallarını güçlendirdiği ve özellikle dezenformasyona karşı ciddi bir duyarlılık geliştirdiğini biliyoruz.

Ekrem İmamoğlu gibi siyasetçiler kamu adına görevini yapan savcıları hedefe koymakta beis görmüyor.

Maalesef bazıları da gazeteciliği Türk milleti ve devletini hedefe alan zehirli bir araç olarak kullanıyor.

 

Belki kendilerinin onurlu ve dürüst olmak adına bir dertleri olmayabilir. Ama birtakım motivasyonlar adına -ki o motivasyonların nasıl motivasyon olduğunu tahmin edebilirsiniz-.

Bu zehirli dil işini yapan devletin savcısını, hedef gösteriyorlar.

Devletin kamu adına televizyon ve radyo yayınlarını denetleyen RTÜK gibi kurumların uyguladıkları yaptırımlar da bazıları tarafından sansür gibi algılanabiliyor.

Oysa bazı sunucuların maksadı aşan yorumlarına hatta erkek olsalar dahi toplumumuzda kabul görmeyecek hareketlerine, dizilere ve gündüz kuşağı gibi programlarına oldukça toleranslı bile davranlıklarını söyleyebiliriz

Ancak CHP bu konuda özellikle siyasal iletişimin toplumsal iletişime dönüşmesi noktasında çok kötü bir sınavın içerisinden geçiyor.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bir bilirkişinin adını zikrederek adalete olan güveni hedef almasını, kendini yargı kararlarından fiilî olarak kurtarmaya çalıştığı ve kahramanlaşmak istediği dezenformatif bir stratejinin çıktısı olduğunu anlıyoruz.

Bir gazetecinin, bu bilirkişi ile olan telefon görüşmesini kişisel verilerin korunması hukukuna rağmen yayınlayarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na destek çıkmak adına bir basın özgürlüğü tartışmasıyla; bu stratejinin CHP Genel Merkezi’ne rağmen tedavüle konulduğu anlaşılıyor.

CHP’nin bu ülkeye karşı sorumlulukları var. Maalesef toplum CHP içi rekabetin dışarısında konumlanamıyor. Bu nedenle CHP Genel Merkezi ve Genel Başkanı’nın partisini ve şayet iktidar olma umudu varsa toplumu bu ‘gölge iletişimden’ kurtarması vatani bir görevdir.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Hilmi Daşdemir