Halep yeniden tarih sahnesine çıkar mı
Suriye iç savaşı başladığında Halep, ruhumun derinliklerinde bir endişe olarak yer etti. İdeolojik ve mezhepsel bağımlılığı olan milis grupları için bir kentin tarihinin ya da kültürünün bir önemi yoktur. Onlar, genellikle akıllarının almadığı şekilde öldürmeye ve yok etmeye odaklanırlar. Bu trajik senaryo Halep için de gerçekleşti.
İran, Rusya, Şii milisler ve Esad rejimi, Halep’i işgal etmek uğruna şehri yok etmeyi göze aldılar. On binlerce insan hayatını kaybederken, insanlığın en eski şehirlerinden biri harabeye çevrildi.
Vatan toprağı, köyde, kasabada ya da şehirde olsun, içinde yaşayanlar için kutsaldır. Türkiye’ye sığınmacı olarak gelen Halepliler arasında vatan hasretinin ne denli derin olduğunu, onların her bir ah çekişinde hissediyorsunuz. Bir İstanbullunun İstanbul’dan, bir Saraybosnalının Saraybosna’dan ya da bir Erzurumlunun Erzurum’dan uzak kalışını düşünün; bu özlem duygusunu anlamak daha kolay olacaktır.
2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında İstanbul’un Şehirleri belgesellerini hazırlamıştık. Osmanlı’nın kültür başkentleri olarak anılan 13 farklı ülkede 13 kentin belgeseli çekildi; Şam bu şehirler arasındaydı. Mekke ve Medine’den başlayan, Şam, Trablusgarp, Kahire ve Köstence’ye kadar uzanan belgeselde Halep yer almamıştı. En azından iç savaş öncesinde Şam’ın belgeselini çekebilmiştik.
Halep üzerine yaptığım araştırmalar, İstanbul için yürüttüğüm büyük bir proje olan Kentim İstanbul projesi sırasında merakımı pekiştirmişti. Savaş başlamadan önce okuduğum Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti-Halep, İzmir ve İstanbul kitabı, Halep’e olan ilgimi daha da artırdı. Kitabın Halep bölümünü yazan Prof. Dr. Bruce Masters, kentin tarihini, kültürünü, ticaretini ve iç barışını incelikle ele almış. Bu kitabı okuyan bir kişi, Halep hakkında hiçbir bilgisi olmasa bile, şehri tanımış kadar etkilenir.
“Halep, Osmanlı döneminde İpek Yolu’nun önemli bir durağı olarak ekonomik bir merkez haline gelmiştir. Avrupalı tüccarlar için önemli bir ticaret noktası olan şehir, Osmanlı’nın dış ticaretinde kritik bir rol oynamıştır. Pamuk, baharat ve tekstil gibi ürünlerin ticareti, Halep’in zenginleşmesine katkıda bulunmuştur. Şehir, Müslüman, Hristiyan ve Yahudi topluluklarının bir arada yaşadığı kozmopolit bir yapıya sahipti. Bu çeşitlilik, Halep’in sosyal dokusunu ve kültürel dinamizmini güçlendirmiştir’’.
“Osmanlı kent mimarisi ile yerel Arap mimarisinin sentezini sunan Halep, kapalı çarşıları, camileri, hanları ve hamamlarıyla hem ticaretin hem de sosyal hayatın merkeziydi. Özellikle Halep Çarşısı ve kervansaraylar, kentin ticari karakterini yansıtır. Kısacası, Halep anlatılamayacak kadar derin bir tarihe ve kültüre sahiptir. Umarız ki Halep küllerinden yeniden doğar’’.
Halep işgale doğru adım adım ilerlerken kısa süreliğine bir Halep İnisiyatifi kurmuştuk. Amacımız, Halep’teki mimari yapıların fotoğraflanması ve rölevelerinin hazırlanmasıydı. Daha sonra İstanbul’da görev yapan bir mimarın tüm bu çalışmaları yaptığını öğrendik. Bir gün Halep yeniden inşa edildiğinde, elde yeterince veri bulunuyor olacak.
Son bir haftada meydana gelen olaylara sakin bir şekilde baktığımızda, Halep ve civarındaki muhalif grupların şehri geri almasının, Şii milislerin işgalinden çok farklı bir durum olduğunu görüyoruz. Halep üzerinde hareket eden dört farklı grup var; bunlar arasında en etkili olanı Suriye Milli Ordusu ve HTŞ.
Suriye Geçici Hükümeti Başbakanı Abdurrahman Mustafa, süreci değerlendirirken önemli bir cümle kurdu: “Halepliler, şehirlerinin işgale uğradığını ve kimler tarafından sürgün edildiklerini biliyor. Bugün evlerine dönme umudu ortaya çıktı. Halep’i kimin kurtardığına bakmıyorlar.” Bu sözler, insanların memleketlerine duyduğu özlemi ve umudu yansıtıyor.
Tel Rıfat’ın Halep kadar kolay olmasa da PKK ile çatışarak geri alınması çok kıymetlidir. Bu durum bir kez daha göstermiştir ki emperyalist ülkelere paralı askerlik yapanların sonu, Kabil uçağının kanatlarından düşmek gibidir.
Bir kentin sosyolojisine saygı duyanlar, o kentte kalıcı olur. Suriye Milli Ordusu ve diğer gruplar, halk arasında güven oluşturuyor. Bu tutumları ne Hizbullah’ın ne Şii milislerin ne de Esad’ın askerlerinin davranışlarıyla kıyaslanabilir.
Türkiye’nin güçlü duruşu, sahadaki ağırlığını lehine çeviriyor. İran Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye gelmesi, bunun bir kanıtıdır. İran ve Rusya sahada güçlüyken Cenevre ve Astana mutabakatlarını dikkate almadılar. Bugün, Türkiye siyasi sürecin yeniden başlamasını güçlü bir şekilde vurguluyor.
Eğer Beşar Esad, Türkiye’nin uzattığı eli erken tutsaydı, bugün Suriye için başka şeyler konuşuluyor olabilirdi. Bazen kaosun derinleşmesi, iyileşmenin habercisi olabilir.
Rahmetli Deniz Baykal’ın “Halep, Sünni İslam kültürünün iliklerine kadar işlediği şehirdir” tanımlaması tekrar gündeme geldi. Umarız bugünkü, CHP’liler için bir şey ifade ediyordur.
Görelim Mevla neyler…