Her şeye muhalif bir muhalefet
Her ne kadar son aylarda Fransa’daki demokratik ortam gün geçtikçe yerini otoriter ve temel kişisel özgürlükleri kısıtlayan bir sisteme bırakmış da olsa, ülkede Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Cumhurbaşkanı adaylarının ana televizyon kanallarında belli konular hakkında karşılıklı olarak fikirlerini ifade ettikleri ve halkın bütün adaylar hakkında detaylı bilgi edindiği programlar takdire şayandır. Bu tartışma programlarında, en zıt ideolojideki adaylar bile birbirlerine saygı gösterirler ve birbirlerinin sözünü kesmeden, adil koşullarda, halk nezdinde sadece bilgi ve kültürlerini yarıştırırlar.
Kaliteli bir muhalefet, en az başarılı bir iktidar kadar önemlidir. Hatta bunun, demokrasinin mihenk taşlarından birini oluşturduğunu bile söyleyebiliriz.
Sürekli övdüğünüz bir kişi kibirlenir, sürekli haksız bir şekilde eleştirdiğiniz bir kişinin ise cesareti kırılır. Tıpkı insanlarda olduğu gibi, devletlerde de, sürekli övülen bir iktidarın olduğu düzende, iktidar, karşısında başarılı bir rakip bulamadığı için yeni fikirler üretmekte güçlük çeker ve yanlışlarını göremez. Sürekli yerilen bir iktidarın olduğu düzende ise, bir süreden sonra “her şeye muhalif muhalefet”e gerçek niyeti belli olmadığı için şüpheyle yaklaşılır. Halk, muhalefete itibar etmez.
Muhalif isimlerin Karadeniz’de keşfedilen doğalgaz rezervlerinin miktarının az olmasından yakınmaları, Türkiye’den Çin’e gönderilen ilk ihracat trenimizin bozuk olduğu gerekçesiyle geri döndüğü yalanını yaymaları veya Türkiye’nin 5’inci nesil uydusu Türksat 5A’nın uzaya gönderilmesini “yapay gündem” olarak değerlendirmeleri bu duruma bir örnektir. Ülkece gurur duyulması gereken anlardaki en güzel haberlere bile duyarsız kalan, bunları küçümseyen ve hazmedemeyen bir muhalefet, ülke için yıpratıcı, hatta yıkıcıdır. Bu kişilere “peki sizin için gerçek başarı / gündem nedir?”, “sizin geleceğin Türkiye’si için vizyonunuz nedir?”, “sizin iktidarın icraatlarına alternatif olarak sunacağınız çözümler hangileridir?” tarzında sorular sorduğunuzda, onların vereceği hiçbir cevap yoktur. Çünkü onların temel işlevi, sadece “her şeye muhalefet olmak”tır, başka bir vizyon veya önerileri yoktur.
Fransa’da 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Emmanuel Macron’un karşısındaki rakibi, aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin lideri Marine Le Pen, Macron’u epeyce bir zorlamıştı. Türkiye ve Fransa arasında yaşanan kriz döneminde ise, Macron ve Le Pen iki dişili rakip olmalarına rağmen, Le Pen şöyle bir açıklamada bulunmuştu : “Macron ile milyonlarca anlaşamadığım konu var ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye ile yaşadığı diyalogda Macron’un arkasındayım”.
Fransa’da hal böyleyken Türkiye’de, ana muhalefet lideri, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na baktığımızda, durumun çok farklı olduğunu söyleyebiliriz.
Recep Tayyip Erdoğan, halk oyuyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olmasına rağmen, ona “sözde Cumhurbaşkanı” diyerek milli iradeye saygısızlık yapan Kemal Kılıçdaroğlu, aslında hiçbir açıklamasında yeni bir bilgi ve öneri sunmazken, neredeyse bütün konuşmalarını kişiye yönelik saldırı üzerine kurguluyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun etrafındaki isimlerin kullandığı üslup ve dil de aslında çok farklı değil. CHP Meclis Grup Başkanvekili ve Manisa milletvekili Özgür Özel de Erdoğan için “diktatör bozuntusu” dememiş miydi?
Sürekli ülkedeki sorunlardan yakınan ama hiçbir çözüm üretmeyen, ülkenin başarıları ile övünmeyen, fikir ve icraatleri ile değil de skandalları ve iktidara hakaretleri ile gündeme gelen, ülke için kritik dönemlerde bile iktidarın tam anlamıyla arkasında durmayan, yıkıcı bir muhalefet bizimkisi.
Halbuki ülkede yenilikçi fikirler sunan, vizyon sahibi, sürekli şikayet etmek yerine geleceğe umutla bakan, çalışkan, azimli ve halkını anlayan bir muhalefete bütün ülkelerin olduğu kadar Türkiye’nin de ihtiyacı var.
Türkiye’deki “demokrasi”nin yeterince iyi işlemediğinden sürekli yakınan muhalefetin ilk önce demokrasinin temel şartı olan saygıyı, hakaretlerle değil de gerçek argümanlarla fikirlerini ifade etmeyi öğrenmesi gerek.
Yazımın özeti olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerine yer vermek istiyorum: “Bence muhalefet hürmete değerdir. Çünkü o da bir araştırma, bir görüş bileşkesidir. Fakat edilecek itirazlar makul ve anlayışlı ve meşru sebeplere dayanmazsa muhalefet değersiz olur.”
Peki neredeyse bir yüzyıl sonra, Atatürk’ün partisi, “değersiz bir muhalefet”e dönüşmekten öteye geçemiyor mu?
Kötü bir muhalefet, demokrasiye vurulmuş en büyük darbedir.