Her Türk asker doğmaz, her Türk asker olur
Bedelli askerlik tartışmasının ‘siyasi vaat’ boyutu var, o kadar adamı barındırma, besleme masrafı boyutu var. “Askere gidiyoruz da ne oluyor, patates soyuyoruz” boyutu var. Bir de “Artık profesyonel ordu olduk” meselesi var.
Her erkek askere gitmek zorundadır. Ne kadar masraf oluyorsa olsun, neye mal oluyorsa olsun mecburuz, gitmeliyiz. Mesele gider gitmez düşmanla savaşma meselesi değil; hatta bu askerliğin son sıralardaki ayrıntısı. Mesele, asker olmak. Emir komuta zincirini öğrenmek, komutan kimdir ve ‘komutan emir verince nasıl itaat edilir’i öğrenmek. İçtima alanında toplanmayı öğrenmek. Tekmil vermek, tekmil almak.
Gençler anasından babasından, karısından, çocuğundan ayrılacaklarmış. Ayrılsınlar, amaç bu zaten. Askerdeki kocasını, oğlunu ya da babasını bekleyen bir milletiz biz. Bunun kötü olduğunu, halledilmesi gereken bir dert olduğunu kim söyledi ki zaten?
İşleri güçleri varmış. Ara versinler. Askerlik için işi, gücü, okulu, hanımı, evladı, anayı , babayı bıraksınlar; sonra gelince devam etsinler. Askere gidince dükkanlar kapanır, tarlalar bekler, sevgililer bekler. Sonra kavuşulur. Ortalama 2 bin 500 yıldır böyle yapıyoruz. Bunun kötü olduğunu kim söyledi ki zaten?
Kışlalarda o kadar adamı yatıracak yer yok. Ne büyük ayıp, ne büyük eksik. Hemen onlarca, hatta yüzlerce daha kışla ve er eğitim alanları yapılsın o zaman. Büyümek böyle bir şey işte. Kışla inşa etmek, baraj yapmak, fabrika yapmak gibidir.
O kadar adamı besleyip, bakmak çok masraflı. İlkokula da göndermeyelim çocukları o zaman. Devlet okullarda da çok masraf ediyor. Aileler versin parasını, çocukların bazıları okula gitmesin. Masraf olmasın. Hem ufacık çocukları annelerinden ayırmamış oluruz. Böyle bahane mi olur! Neyse parası ödesin devlet. Devletin parası yoksa bu işe özel vergi koysun, bağış ilanı açsın. Bu millet askerine mi bakamayacak?
Askerlik, bu milletin erkeklerine erlik eğitimi vermek demektir. O yüzden adı, ‘Er Eğitim’dir. Esas duruş ruhuna işler. Savaş anında bir araya gelmeyi, bir arada durmayı öğrenirsin. Nazlanmamayı öğrenirsin. Cephede şımarıklık yaparsan başına neler geleceğini öğrenirsin. Vatana sadakati, emre itaati öğrenirsin. Yana yana tuttuğun nöbet gecelerinde bayrak, vatan, millet ve tarih anlam kazanır. O kadim aidiyet inşa edilir. Gencecik yaşlarda “İstikamet solunuz, dağılın, marş marş” emri saçma sapan gelir ama bir tehlike anında yüzlerce kez tekrar edilen o hareketler hayat kurtarır, vatan kurtarır.
Askerde silah görmedik, patates soyduk. Bundan şikayet edelim o zaman! TSK hata yapıyor, siyasi irade hata yapıyor o halde. “Bu milletin erkeklerinin eline silah vermeden, kullanmayı öğretmeden terhis vermeyin. Erkek israfı yapmayın” diye itiraz edilir “Madem öyle al parasını ben gelmeyeyim” denilmez.
“Askere gitmeye gerek yok, savaş olursa cepheye giderim ben.” Kimse gitmezsin demiyor ki. Gitmen gerektiğini bilemeyebilirsin ama “Savaş değildi ki, savaş olduğunu anlamadım ben” diye ağlarsın, ananı kardeşini esir aldıklarında.
Ben 18 ay yaptım. Benden öncekiler 24 ay yapmış. Benden sonrakiler 12 ay yaptı. Her neyse o süre yapılsın askerlik. Az olsun; ama olsun. Bu milletin evlatlarının elinden askerliği alırsanız, erlik gider. Erlik giderse kimsenin doğuştan asker olmadığı, sonradan asker olduğunu anlarız ama iş işten geçmiş olur. Her Türk asker doğmaz. Öyle doğuştan bedavaya gelen bir hediye yok. Her Türk asker olur. Ayrılarak, hasret çekerek, işini gücünü aksatarak, vatan için hayatına ara vererek asker olur.