İç dinamitler..!
Batı yakasında Türkiye’yi “İran’dan daha tehlikeli” gösterme çabalarının hız kazandığı bir süreçteyiz. Washington Post’ta okuduk. Davit İgnatius, Türkiye’den söz ederken “yayılmacı İslam Devleti” dedi. Bir de “Türkiye’yi niye şımartıyorsun” diye Trump’a çattı. Bu ilk değil, öncesi de var. Batı medyasının Türkiye ile ilgili son haftalardaki yayınlarına baktığımızda aynı havayı görüyoruz. Prof. Dr. Burhanettin Duran’ın yerinde tespitiyle bu yaklaşımların temeli İsrail İstihbarat Ajansı Başkanı Yossi Cohen’in “Asıl tehdit İran değil Türkiye” tezine dayanıyor. Eskiden ortalıkta tuhaf işler dönmeye başladığında “düğmeye kim bastı” diye tartışırdık. Oklar hep aynı adresleri gösterirdi ama nihayetinde elimizden fazla bir şey gelemeyeceğini düşünürdük. Niye? Çünkü memleket kılcal damarlarına kadar kuşatılmıştı. Provokasyonları boşa çıkarmak kolay değildi.
Bir çırpıda sayalım.
İzmir Suikastı, Menemen Vakası, 3 Mayıs Türkçülük Turancılık Davası, Tan Matbaası Baskını, 6-7 Eylül Olayları, 27 Mayıs Darbesi, 6. Filo Baskını, 12 Mart Muhtırası, Kanlı 1 Mayıs, Ecevit’e suikast girişimi, Hamid Fendoğlu’na bombalı saldırı, Sivas-Maraş-Çorum provokasyonları, Sağ-Sol çatışmaları, 12 Eylül Darbesi, PKK terörü, Gazi Mahallesi olayları, Madımak Otel katliamı, 28 Şubat Darbesi, FETÖ eliyle tezgahlanan komplolar, Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması, Danıştay baskını, YÖK’e saldırı, Hrant Dink suikastı, 27 Nisan e-Muhtırası, Ergenekon-Balyoz davaları, Gezi ayaklanması, 17-25 Aralık Emniyet-Yargı Darbesi, MİT tırları ihaneti, hendek terörü, 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi…
Hadi şimdi bunları sadece iç dinamiklerle izah edelim. Yapabilir miyiz?
Dün ile bugün arasında ne fark var derseniz… Bugün daha rahatız.
FETÖ ile mücadele kapsamında başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere devletin tüm kurumlarında sürdürülen genel temizlik sayesinde dış dinamiklerin Türkiye’deki operasyonel kabiliyetleri azaldı. İstihbaratımızın her kritik süreçte gücünü ve etkisini hisseder hale geldik. Bunun doğal sonucu olarak 15 Temmuz’dan bu yana sahada girdiğimiz hiçbir mücadeleyi kaybetmedik.
Peki bu dış dinamiklerin Türkiye’deki elleri ayakları tam anlamıyla kesildi mi?
Elbette hayır, hedeflerinden vazgeçmediler.
İstedikleri sonuca ulaşamayacaklarını bile bile her gün ayrı bir yalan üzerinden huzur ve güven ortamını sabote etmeye çalışıyorlar.
Kimler ile yapıyorlar bu işi? Fitilleri dış dinamiklerin elinde olan iç dinamitler ile… Dışarıda Türkiye’ye karşı kara propagandanın hız kazandığı bugünlerde bu iç dinamitlere karşı biraz daha dikkatli olmakta fayda var. Dün “sapık şeyh” görüntüsü, bugün tarım işçilerine ırkçı saldırı” ambalajı…Yarın hangi kılıkta karşımıza çıkıp patlayacakları belli değil. Türkiye, “Doğu Akdeniz başta olmak üzere tüm iddialarından vazgeçsin, geri adım atsın” istiyorlar.
Avuçlarını yalayacaklar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi hepsini “acı tecrübeler” bekliyor.
Yeter ki, kimin hesabına çalıştığı belli olmayanların rotasız gemilerine gönüllü yolcu yazılmayalım.