İç ve dış rahatsızlar
Tek cümlelik bir soru sorsak…
Türkiye’yi içeriden ve dışarıdan kuşatma çabalarının sebebi nedir?
Gezi ayaklanması-17-25 Aralık yargı darbesi-MİT Tırları İhaneti-Hendek terörü-15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi-Güney Doğu sınırı boyunca terör koridoru oluşturma çabası-Akdeniz’deki kuşatma-Finansal saldırılarla ekonomiyi boğma girişimleri…Ardı arkası kesilmeyen bu krizler ile Türkiye’nin güç kazanmasının önüne geçilmek istenmedi mi?
Eğer “hayır öyle değil” diyenler varsa cevapları nedir?
Bu temel soruya kimlerin nasıl yaklaştığını net olarak ortaya koymadıkça Türkiye’de güncel siyasetin hangi ana omurga üzerine oturduğunu görmek imkansız. Yaklaşık 7 yıldır aralıksız devam eden, kesintisiz kriz yönetimini zorunlu kılan ve her biri başlı başına seçim dışı yollardan iktidarı devirme potansiyeline sahip saldırıları konuşuyoruz.
Bütün bunlar “hiç olmamış” gibi davranabilmek mümkün mü?
Ya da “hepsinin sebebi iktidarın yanlış politikaları” diyerek işin içinden sıyrılma çabasındakiler gerçeklik zeminini kaybetmiş olmuyorlar mı?
Bu çerçevede SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, “2013’ten itibaren Türkiye’yi türbülansa sokan krizler, Erdoğan daha liberal ve uzlaşmacı davransaydı daha iyi yönetilirdi’ tezini savunanlar için “Türkiye’nin uluslararası sistemdeki rolünü yükseltmesinin çıkaracağı türbülansı hakkıyla değerlendiremiyorlar.Güç pastasında payı daralanların Türkiye içindeki stratejik müttefiklerini harekete geçireceğini göz ardı ediyorlar” diyerek önemli bir noktayı işaret etmiş.
Kritik bir tespit bu.
Önümüzdeki süreç itibariyle siyasetin tartışacağı tüm meselelerde nirengi noktası olacağını düşünüyorum. Zira, kimin nerede durduğuna dair adres tespitini kolaylaştıran bir çerçeve sunuyor.
CHP-HDP-İYİ Parti ve Saadet Partisi’nden oluşan “CHİP-S” ittifakı ve sonradan buraya eklemlenen Babacan ile Davutoğlu’nun partilerinden çıkan seslere baktığımızda Ak Parti iktidarına yönelik temel itirazların tam da burada yoğunlaştığını fark ediyoruz.
Birbirlerini tekrar eden söylemler ile yaptıkları iş yukarıda alıntıladığımız “”2013’ten itibaren Türkiye’yi türbülansa sokan krizler, Erdoğan daha liberal ve uzlaşmacı davransaydı daha iyi yönetilirdi’ tezini gündemde tutmaktan ibaret.
Türkiye’nin uluslararası denklemde güç kazanmasına “DIŞ RAHATSIZLAR”ın tepkisini anlıyoruz.
Ama “kim nasıl saldırırsa saldırsın boyun eğmek lazım” havasındaki “İÇ RAHATSIZLAR”a ne demeli?
Bunları “dış rahatsızları rahatlatmadıkça rahatsızlıkları geçmeyecek iç rahatsızlar” olarak görmekte haksız mıyız?