İçki içen Cumhurbaşkanı istemiyorum kardeşim!
Kimseyi “şahsi yaşantısı” üstünden vurmak gibi hedefimiz yok, lakin başımıza “lider” seçiyorsak titiz olmalıyız. Kimsenin içki içmesine karışmayız tamam da mümkünse ülkemizin başı, devletimizin lideri üstelik “Ramazan ayında içki içen” biri olmasın değil mi? Onların “içmeye” hakkı varsa bizim de onları “istememeye” hakkımız var! Saygı tek taraflı olmaz! Birilerini ötekileştirmek, yok saymak adına bunları söylemiyorum. Bu noktada derdimiz içenlerle değil, bizi temsil makamına gelenlerle!
Kanaatim odur ki milletin değerlerine saygısı olmayanın bu ülkeye de faydası olmaz!
Mecbur muyuz sizin her şeyinizi onaylamaya? Sizin yaptıklarınızı yapmak, taptıklarınıza tapmak zorunda mıyız? Bizim “istememe” hakkımız yok mu?
Allah’ın fakiri koru, yetimi gözet, yalan söyleme, kumar oynama, zekâtı ver, cimri olma, kul hakkı yeme, namazı kıl, orucu tut, insanlara ve kendine zarar verme gibi hayatın tüm yönlerini kapsayan emir ve yasakları var! Mevzu sadece içki mevzusu değil anlatabiliyor muyum?
Birileri de “namaz kılan Cumhurbaşkanı” istemiyordu; ama madem demokrasi buyurun!
Siz kendinizi hâlâ 28 Şubat’ta üniversite önlerine dikilip başörtülü öğrencileri içeri almayan maşalı alçaklardan mı zannediyorsunuz! Siz kendinizi hâlâ namaz kılanları fişleyip görevden atan suratı nursuz çakallardan mı zannediyorsunuz!
Siz hâlâ aynı olabilirsiniz ama biz artık “darbelerle uysallaştırılmış koyunlar” değiliz! Kendisine “aslanı” lider seçmiş bir millet “aslanlar ordusuna” dönüşmüş bir millettir!
FETÖ’cü Cumhurbaşkanı istemiyorum! Banka önünde cevşen okuyacak kadar haşhaş çekmiş sahtekârlara mecbur muyuz? PKK sever, sırtını dış güçlere yaslayan, ismi aydınlık, arkası karanlık Cumhurbaşkanı istemiyorum! Fakir sofrasına oturmamış Cumhurbaşkanı istemiyorum!
Bu toprakların İslam toprağı olduğunu bilen, refahı vatandaşlarına ideolojik ayrım gözetmeden yansıtan, herkes kendi ülkesinin bayrağını ayak altına alırken kendisi eğilip bayrağı yerden alan ve itina ile cebine koyan, ülkeyi bayındır hale getiren, yolsuza, hırsıza, algı yöneticilerine karşı sesi gür çıkan; gerektiğinde dünyanın jandarması olduğunu sanan Almanya’ya, ABD’ye tabir-i caizse kafa tutan, yiğit, mert, sözünün eri; yüce Kur’an’ımızı idrak eden bir Cumhurbaşkanı istiyorum! Türkiye’yi dünyanın lideri yapma ufkuna sahip bir Cumhurbaşkanı istiyorum! Vekillerimizin de böyle olmasını temenni ediyorum. Herkesinki “demokratik hak” ise bizimkisi de hak ve hakikat!
Recep Tayyip Erdoğan 100 yıldır beklenen liderdir, millet onu öyle kolay kolay bırakmaz!
Kendi hakikatimizi boş boş Gülen’lere, gülü dururken dikenini batıranlara, “ince işler” peşinde koşanlara, satılmışlara, ülkeyi terörist zihniyetlere peşkeş çekmeye yeltenenlere, çakal tıyniyetlilere, anası belli babası yüz elli olan ne idüğü belirsizlere, hamile kalıp doğurmayan katil ruhlu cesetlere, önce hüpletip sonra gümletme peşinde koşanlara çiğnetmedik, çiğnetmeyiz!
“DEMİRTAŞ, AKŞENER,
KARAMOLLAOĞLU”
Selahattin Demirtaş’ın kazanıp kazanmaması HDP açısından hiç önemli değil! Burada amaç PKK’nın siyasal destek kazanması! Batı’ya her gittiklerinde; “Bakın bizim Cumhurbaşkanı adayımız hapiste” diyecekler; ama onun ve ekibinin kanlı örgütü “siyasi” kılıf altında desteklediğini söylemeyecekler. Dağa kaçırdıkları “Kürt kızların” mağduriyetinden bahsetmeyecekler. Eroin ticaretinin ağababasını yıllardır PKK’nın yaptığını hissettirmeyecekler.
Bölge halkı HDP’ye oy verse bile “terörün kökünün kazınmasını” istiyor. Burada elbette bir handikap var, ancak toplum sosyolojisi çok farklı bir şey; işte bu sebeple Türkiye siyaseti toplum ile mücadele etmeyi bırakıp terörle mücadeleye yöneldi ve başarılı oldu. Su akıp yatağını bulacaktır.
Meral Akşener direkt FETÖ’cü olmayabilir, onu destekleyen herkes de FETÖ’cü olmayabilir; ancak FETÖ’cülerin onu desteklediği gün gibi ortada! Akşener ile yola düşenler yanlarında Pensilvanya denkleminin olduğunu bilmek zorunda!
Karamollaoğlu ile Kılıçdaroğlu’nun “ortak hesabı” vardı, ancak bekledikleri çocuk doğmayınca “aile” olamadılar ve boşandılar. Sayın Karamollaoğlu başaramadı ve “Milli Görüş” gömleğini kuyuya attı.
Siyaset daima iki grup arasında geçer: “Kuyuya atanlar” ve “kuyudan çıkanlar”.
“OLA HANİ ELEKTRİK,
OLA HANİ KABLO?”
Çıka çıka Muharrem İnce çıktı torbadan! Yılmaz Erdoğan’ın yeni doğmuş kızı için söylediği, “Biz garsonu bekliyorduk, sen çıkageldin” şiiri düştü aklıma. Kaçak elektrik kullandığı iddiasıyla evine baskına gelen şirket görevlilerine, “Ola hani elektrik, ola hani kablo” diyen amca gibiler! Ola hani ekonomist, ola hani partisiz! Oğlum etme ola!