İdlib kördüğümü
Çözülmüyor ise kesip atmaktan başka çare yok.
Her türlü zulmün kol gezdiği, insanlık onurunun paramparça olduğu bir yer burası.
Yanı başımızda.
Hatay’a sınır.
Güvenliğimiz açısından göz ardı edilemez önemde.
Orada 4 şehit verdik. Elbette hesabı soruluyor. Ve bu saatten sonra meseleyi mütekabiliyet denklemlerine sığdırabilmek mümkün görünmüyor.
Zira denenmedik yok kalmadı. Dilde söz tükendi. Sabır taşı çatladı.
Fatih Türbedarı Amiş Efendi’nin “olan olmuştur olacak olan da olmuştur” sözünden ilhamla söyleyelim: Katil Esed ve onun katliam şebekesi rejiminin sonu gelmiştir.
Destekçisi Rusya’nın da keser misali hep kendisine yontarak varabileceği bir yer kalmamıştır. Varsa bile o yer Türkiye’nin tahammül sınırlarının dışındadır.
Buraya nasıl geldik?
Suriye’de 2011’de başlayan olaylar Esed’in zalimliği yüzünden iç savaşa dönüştü.
Dünyanın gözü önünde yüz binlerce insan öldü, milyonlarcası da ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
Mazlumlara kucak açan Türkiye bu süreçte bir yandan da PKK-YPG ve DEAŞ terör örgütleriyle amansız bir mücadeleye girişti.
Ama müttefikleri başta olmak üzere kimseden destek göremedi.
İşte bugün gündemimizin baş sırasındaki İDLİB her yönüyle “insanı yaşatmak” odaklı bu mücadelenin en önemli adresidir.
Orada ölümlere kalkan olması öngörülen “çatışmasızlık bölgesi” Türkiye’nin ısrarlı çabalarının eseridir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İDLİB gözlem noktaları da ifa ettikleri can kayıplarının önlenmesi, yardımların koordinasyonu, sivil göçlerin izlenmesi gibi görevler nedeniyle hayati önemdedir.
Esed’in saldırdığı aslında budur.
İnsanlıktır.
Orada hayata tutunmaya çalışan yüz binlerin yaşama umududur.
Bölgeyi ateş çemberine çevirebileceklerini düşünüyorlar.
Kolay değil.
Çünkü dünyanın yeni bir mülteci akınını nasıl karşılayacağını hiç hesap etmiyorlar.
Türkiye taşıyabileceğinin fazlasını sırtlandı.
Ama nereye kadar?
Bu soruya Suriye’den kaynaklanan her krizde Türkiye’yi yapayalnız bırakanların cevap verme zamanı geldi de geçti aslında.
Türkiye’nin sınırlarıyla ve sinirleriyle oynamaktan bıkmadılar.
Bunun bir bedeli olduğunu da görürler elbet.
Yakında çok yakında…