İnsanlığa veda
Çocukluğumuzdan beri alışkın olduğumuz bir trajedi var her bayramda: İsrail askerleri bayram günlerinde ya Mescid-i Aksa’yı basar ve postalları ile mescidin maneviyatını kirletir ya da Mescid-i Aksa etrafında olay çıkarır, Müslümanlara şiddet uygular. İslam dünyasında belirsiz tepkiler olur, mesele kapanır gider ve Filistin’de günlük yaşamda, kentte, kırda, köyde, tarlada Filistinliler yavaş yavaş ölmeye devam eder. Filistinlilerin 75 yıldır yavaş yavaş ölmesine dünya şahit oldu. Bugün Gazze’de Filistinliler toplu halde ölmeye devam ediyor. Soykırım tarifine sığmayacak kadar büyük ve insan bedeninin kaldıramayacağı kadar zulüm ve eziyet var.
Beyrutlu ünlü yazar Amin Maalouf, “Uygarlıkların Batışı” kitabında 1967 Arap-İsrail savaşına atıf yaparak bu savaşa kadar Nasır’ın oluşturmuş olduğu milliyetçilik motivasyonuyla bir Arap gururundan bahseder. “Savaşta Arap ülkelerinin yenilgiye uğraması, Arap gururunu yerle bir etti. Bu yenilmişlik ve içinden çıkılmaz aşağılanmışlık duygusu, Arap ülkelerinde kalıcı bir sendroma dönüştü” der.
Bugün tam da bir avuç imanlı vatansever Filistinli savaşçı, çekilen bunca acılara rağmen Arapların yok olmuş gururunu yeniden var edecek güçte bir kahramanlık destanı yazıyor. Fakat ortada Arap var mı, yok mu emin değilim.
1970’li yıllarda petrol zenginliği, dünyadaki servetler arasında önemli bir yer tutuyordu. Teknolojik gelişmeler, kalkınma alanındaki gelişmeler ve nüfus yoğunlukları, Türkiye, Pakistan, İran, Malezya, Endonezya ve Mısır gibi ülkeleri daha çok öne çıkardı. Petrol zengini Arap ülkeleri, dünyadaki etkileri bakımından oldukça gerilerde kaldılar. Uluslararası ilişkilerde enerjinin dışında bir etkileri de yok. Batılı devletler farklı saiklerle Arap ülkelerinin çoğunu ülke statüsünden çıkardılar. Halklar da yarı müstemleke ülkelerin etkisi altında iyice pasifleştiler.
Türkiye’de hükümet canlı, sivil toplum ölü: Dünyanın herhangi bir yerinde bir zulüm, adaletsizlik veya hak ihlali olduğu zaman önce sivil toplum isyan eder ve hükümetleri doğru politika uygulamaya çağırır. Başta ABD üniversiteleri olmak üzere, Avrupa’nın tamamında isyan dalgası, şapka çıkarılacak düzeyde başarılı. İsrail’in iletişim savaşını kaybettiği bir tespit olmanın ötesine geçti. Hatta bu durum batılı genlerde bir Yahudi nefretini geri çağırmaya başladı.
Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları, İslam ülkeleri, Türk dünyası, Afrika ve Balkanlarda lider pozisyona geldiklerinin farkında değiller. Türkiye, Özal dönemine kadar kapalı bir toplumdu. İslam ile ilgili bazı fikri akımlar, başka ülkelerde daha erken gelişti ve bir dönem bazı fikirler tercüme kitaplar yoluyla Mısır’dan, Lübnan’dan, İran’dan içe aktarıldı. Bu toprakların derinliği ve medeniyet geçmişi, Türkiye’nin birikiminin ve demokratik ikliminin ve insani gelişmişliğinin fikir zenginliği açısından dışımızdaki dünyadan daha çok ilerlediğini gösterdi.
Erdoğan, siyasal anlamda bölge ülkesi lideri ve dünyanın dört bir yanından kabul gören, takdir edilen ve tartışılan lider olma özelliğini yansıtırken, bizim sivil toplum örgütleri Uganda STK’ları gibi davranıyor.
Savaşın büyük kısmı iletişim alanında yapılmaktadır. İletişim etkisi oluşturmak için her zaman meydanlarda 1 milyon kişi toplamanıza gerek kalmaz, bazen bir kişilik bir eylem, bazen bir sembol, bazen küçük çabalar dünyanın dört bir yanında ses getirebilir.
Tarafımız belli olsun: Savaşın ilk aylarında kayıt altında inisiyatifi başlatmıştık. Bir ay boyunca akademi, hukuk, fotoğraf, karikatür, seminerler ve canlı yayınlarla devam etti. Birçok STK, irili ufaklı etkinlik yapmakta fakat küresel bir etki oluşturmak için dünyada eylem yapan üniversitelerle, gösteri yapanlarla, akademi ve aktivist ünlülerle birlikte aksiyon planlamak lazım.
Türkiye’de sivil toplum örgütleri bugün hak arayışı için kenar mahallede örgütlenmiş yapılar değil, 40 yıldır büyük tecrübe biriktirmiş yapılar. Tek sorun, geldikleri liderlik pozisyonlarının farkında olmamaları. Eğer daha çok yaşlı temsilden dolayı yeni dünyanın ruhunu kavrama sorunları varsa, bu ülke genç bir nüfusa sahip. Cıva gibi gençlere kulak kabartsınlar ya da koltukları gururla onlara devretsinler; zamanın ruhunu onlar daha iyi kavrar.
Bu savaş bir gün biter, bu acı geçer. İnsanlık namına bir ömür çaresizliğin ızdırabını çekmeyelim. Her birimiz küçük adımlar atalım, görelim Mevla neyler.