İnsanlık vicdanı Filistin’in yanında

Okuduğunuz Yazı
İnsanlık vicdanı Filistin’in yanında

İçerik

Filistin-İsrail Savaşı başladığında konvansiyonel güç unsurları üzerinden yorumlar yapılıyordu. İsrail’in silah gücü, mühimmat kapasitesi, MOSSAD’ın dünyanın en önemli istihbarat örgütü olduğu, Amerika Birleşik Devletleri’nin Doğu Akdeniz’e konuşlandırdığı savaş gemileri üzerinden çatışmaya dahil olma potansiyeli ve bu açıdan ortaya koyduğu tehdit gücü üzerinden değerlendirmeler yapılıyordu. Bu değerlendirmelerde Hamas’ın ortaya koyacağı dirence pek bir şans tanınmıyordu.

İsrail, kanlı operasyonlarına başladığında bölge ülkelerine yönelik savaş çıkarma tehdidi içeren bir siyasi söylem benimsediğinden bölgedeki Müslüman ülkeleri derin bir sessizliğe gömüldü. Yahuda’nın Müslüman komşularının liderlerine yönelik mesajı netti: “Koltuklarınızı kaybetmek istemiyorsanız susun!”

Meselenin acı olan tarafı şuydu: İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun mesajında sanki Mısır, Ürdün, Suriye veya Suudi Arabistan’daki kamuoyunun ne düşündüğünün bir önemi yokmuş ve bu ülkelerdeki yöneticiler halk desteğinden ziyade İsrail’in rızasıyla iktidardalarmış gibi bir resim ortaya çıktı. Bu aşağılayıcı tutum karşısında ilgili devlet yöneticilerinden henüz esaslı bir tepki gelmedi. Filistin halkının yanında duran insanların sayısı küresel ölçekte muazzam boyutlara ulaşırken Müslüman ülke yöneticilerinin bundan sonra İsrail’e karşı nasıl bir söylem benimseyecekleri merak konusu olmaya devam ediyor. Bu bağlamda Mısır ve Ürdün hükümetleri, Gazze’deki nüfusun kendi topraklarına sürülmesine yönelik ABD ile İsrail’in taleplerini geri çevirdi. Bu oldukça önemli bir gelişmedir.

Savaşın başlangıcından bugüne 50 gün geçti. Hamas direnişçileri, Filistin topraklarını işgalci İsrail’e karşı savunmakta olağanüstü bir iman ve kararlık gösterdi. İsrail ise savaştaki başarısızlığının üstünü örtmek amacıyla sivilleri katletti, kelimenin tam anlamıyla bir terör devletine dönüştü.

İşte tam da bu dönemde dünyada olağanüstü değişiklikler oldu. 1970’lerde dünya sağ-sol çatışması ve Soğuk Savaş dinamikleri üzerinden belirlenirken Filistin meselesi, üniversite öğrencilerinin ve akademisyenlerin de dahil olduğu siyasi tartışmaların merkezindeydi.

Bugün İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımı karşısında dünya sokakları tıpkı 1970’lerde olduğu gibi canlanmaya başladı. Dünyanın tüm mazlum, dışlanmış ve ezilmiş halkları Filistin’in yanında olduklarını yüksek sesle haykırıyorlar. Afrikalı Müslümanlar dışında ABD, İspanya, İngiltere, İskoçya ve İrlanda gibi Batı ülkelerindeki halklar Filistin davasına sahip çıkıyor. Hamas’ın yaktığı ateş bütün dünya yayılırken Filistin halkı bir asrın kapanıp yeni bir asrın açılışının kapılarını aralamışa benziyor.

İsrail’in terör örgütü olarak yaftaladığı Hamas, elindeki tutsakları güvenli ortamlarda tutabiliyor ve müzakereler çerçevesinde sağlıklı bir şekilde Kızıl Haç örgütüne teslim edebiliyor. Bu sırada bir devletten ziyade bir terör örgütü gibi davranan İsrail, hastaneleri bombalıyor, dünya kamuoyunun gözü önünde çocukları, kadınları, masum sivil halkı katlediyor, keyfi bir şekilde esir aldığı insanlara işkenceler yapıyor. Tüm insan haklarını ve savaş hukuku kurallarını alenen ihlal ediyor.

İsrail’in yürüttüğü bu soykırım karşısında insanlığın vicdanı Filistin halkının yanında güçlü bir şekilde yer alıyor. Bugün dünyadaki Müslüman halklar dışında Hristiyan ülkelerin hakları da Filistin’i destekliyor. En az 2,5 milyar insanın Filistin halkının yanında durduğu tahmin ediliyor. Bu açıdan 10 bin kişilik Kassam Tugaylarının dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun desteğini kazanmayı başardığını söyleyebiliriz. Elbette Filistin’e yönelik bu küresel desteğin arkasında Siyonizm’in Batı devletleri üzerinde kurduğu tahakküme karşı da büyüyen bir tepki var.

Diğer bir ifadeyle Filistin halkının İsrail soykırımına karşı direnişi tüm dünyada bir direniş ruhu yarattı. Bu ruh, bundan sonra daha da büyüyecek bir erdem ve ahlak arayışını yansıtıyor. Filistinlilerin yaktığı adalet ateşi küresel ölçekte yayılmaya devam ediyor.

Alman halkı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un ortak basın toplantısında yaptıkları açıklamaları dikkatle dinledi. İki liderin açıklamaları arasındaki bariz farkı, özgür bir ülkenin cumhurbaşkanıyla esir bir ülkenin başbakanının açıklamaları olarak yorumladı. Sadece Almanya değil Batılı devletlerin çoğu Siyonistlerin esiri olmuş durumda. Kimse Filistin direnişinin bu denli büyük sonuçları olacağını tahmin edemezdi. Artık yeni bir çağ doğuyor.

 

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
100%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
İhsan Aktaş