İran’ın İsrail’e saldırısından alınan dersler

Okuduğunuz Yazı
İran’ın İsrail’e saldırısından alınan dersler

İçerik

İsrail’in Şam’daki İran’ın elçilik yerleşkesini hedef alıp yedi İran üst düzey subayı öldürmesinden sonra Ortadoğu’da tüm gözlerin İran üzerinde olacağı biliniyordu.

Nereden biliniyordu?

Çünkü İran bugüne kadar coğrafyada nereye çöreklenmek istese Kudüs’ün kurtuluşuna giden yolu hep oradan geçirdi. Hatta en son Kudüs’e giden yolu Azerbaycan’dan da geçirmeye yeltenince Erdoğan’ın Şuşa Beyannamesini hatırlatan Nahcivan konuşması zaruret haline geldi.

Peki Netanyahu hükümeti İran’ın Şam’daki toprağı kabul edilen elçilik yerleşkesine saldırırsa İran’ın göstermelik de olsa bir mukabelede bulunacağını tahmin etmiyor muydu?

Elbette ediyordu ve hatta sırf bu ortamı oluşturabilmek adına bile isteye bu saldırı gerçekleştirildi. İsrail son altı ay içinde 18’den fazla İranlı üst düzey askeri, Lübnan ve Suriye’de öldürmüş ve İran’dan sözlü cevap dışında bir açıklama dahi gelmemişti.

Bu demek oluyor ki İsrail İran toprakları dışında öldürmeye devam edebilirdi.

Netanyahu’nun hesabı

 

Netanyahu’nun İran toprağı sayılan bir lokasyona saldırmaya hava kadar, su kadar ihtiyacı vardı.

İran saldırısı, Netanyahu’nun koltuğunu koruyabilmesi ve iç kamuoyunu konsolide etmesi için bulunmaz bir fırsat sunabilirdi, sundu.

Son zamanlarda kendisine yönelik baskı uygulayan Biden yönetimini kendi yanında görmek istiyordu, gördü.

Dünya kamuoyunda nefretle karşılanan bir Gazze soykırımı vardı ve biraz da olsa mağdur olmanın mutluluğunu yaşamak istiyordu, yaşadı.

Hatta ahlaksızlığı o denli zirve yaptı ki mağdur olarak BMGK’yı acil toplantıya bile çağırdı.

Lübnan ve Refah’a yönelik saldırılarına bir meşruiyet aramaktaydı, kendi zaviyesinden onu da buldu. Sanırım bu vakitten sonra Lübnan cephesi son derece ısınacak.

Şimdi gelelim bu yazının esas değerlendirme konusuna: ‘İran’ın saldırılarından çıkarılması gereken dersler nelerdir?’

İran, İsrail’in ABD ve Siyonizm’in korumasında bir caydırıcılığa sahip olduğunu gayet iyi biliyordu ve bu doğrultuda vermesi gereken karşılığı da ona göre vermek durumundaydı, öyle de oldu.

Yapılan misilleme saldırısında üst düzey yedi İran askerine karşı tek bir İsrailli er bile öldürülmedi, sadece Necev çölünde bir Arap bedevi yaralandı. Aslında bunda şaşılacak bir şey yok zira İsrail’e yapılacak ölümcül bir saldırı İran açısından da ölümcül sonuçlar doğurabilirdi.

Yani, İran yapması gerekeni yaptı.

Peki o zaman neden İran hala eleştiriliyor?

Bunun iki sebebi var.

Birincisi, İran Kudüs’e giden yolu hep kan ve gözyaşı ile birlikte İslam beldelerinden ve Müslümanların üzerinden geçirdiği ve hamaset dolu bir lisanı 50 senedir kullandığı için insanlar günün sonunda İran’a ‘Neden harekete geçmiyorsun?’ anlamında eleştiriler getiriyorlar.

İkincisi, İran adeta İsrail’e zarar vermemek üzere ölçülmüş ve hesaplanmış bir saldırı gerçekleştirdi. Tıpkı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrası ABD Başkanı Trump’a haber vererek saldırdığı gibi.

İran saldırısında kullanılan silahlar

İran bu saldırıda daha çok kamikaze dron sistemlerini ve seyir füzelerini kullandı. Önce İran topraklarından 170 adet kamikaze dron, saatte 180 km yol alacak şekilde yola çıkarıldı. İran İsrail arasındaki mesafenin 1500 km olduğu dikkate alınırsa bu dronların İsrail’e ulaşması altı saatten daha fazla sürdü.

Ayrıca bu dronlar İran hava gücü tarafından korunmadığı için İsrail ve müttefiklerine bunları düşürmeleri için bol miktarda zaman tanındı.

ABD, İngiltere, Ürdün, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin hem hava savunma sistemleri hem de savaş uçakları bu maksatla yoğun olarak kullanıldı ve kamikaze dronlar İsrail hava sahasına dahi giremeden imha edildi.

Bir diğer kullanılan silah sistemi ise seyir füzeleri idi.

İran’ın elindeki seyir füzelerinin teknolojik gelişmişliğine dair elimizde fazlaca bir veri mevcut değil lakin 30 adet atıldığı duyurulan bu seyir füzelerinin de hem İsrail hem de İsrail’in müttefiki ülkelerin hava savunma sistemleri tarafından düşürüldüğünü görüyoruz.

Seyir füzeleri dronlara göre hem daha hızlı hem de doğrusal bir rota takip etmiyorlar. Ayrıca oldukça alçak irtifadan seyrettikleri için karada konuşlu radar sistemleri tarafından tespit edilmesi oldukça güç. Buna rağmen hem İsrail hem de İsrail etrafında bulunan ülkelerde konuşlu ABD birliklerinden atılan hava savunma füzeleri ile bu seyir füzeleri de çok büyük bir oranda imha edildi.

İran’dan atıldığı iddia edilen balistik füze sayısı oldukça fazla.

Tam 120 adet.

Bu füzelerin kahir ekseriyetinin de İsrail dışında imha edildiği yapılan açıklamalara yansıdı. Bu tablodan da anlaşılacağı gibi İran, her ne kadar İsrail’e katmanlı bir dron ve füze saldırısı gerçekleştirmişse de İsrail üzerinde istediği etkiyi oluşturamamıştır.

Bunun üç temel sebebi mevcuttur.

Birincisi, İran’ın saldırıyı çok önceden belli etmesi ve saldırıya dronlarla başlaması olmuştur. Böylece İsrail ile müttefiklerine gerekli hazırlıkları yapmaları için zaman tanımıştır.

İkincisi, İsrail ve müttefiki olan ülkelerin son derece gelişmiş hava savunma sistemlerine sahip olmalarıdır.

Üçüncüsü ise İran silah sistemlerinin yoğun teknoloji ihtiva etmeyen sistemlerden oluşmasıdır.

Bu durumda Türkiye olarak çıkarmamız gereken dersler nelerdir?

DRONELAR

  • İnsanlı sistemler hala ana aktör olma özelliğini korusa da insansız sistemler artık muharebelerin her noktasında vazgeçilmezdir.
  • Kamikaze dronlar muharebe sahasında adeta uzun menzilli topçu gibi vazife görecektir. Bu cümle artık topçu sistemlerine ihtiyaç kalmayacaktır şeklinde algılanmamalıdır.
  • Kamikaze dronlar çok uzun menzillerden ziyade muharebe sahasındaki 200 km civarındaki menzillerde daha etkin olmuşlardır. Mesafe uzadıkça ve dronların seyir hızlarında bir değişiklik olmadıkça etkisiz hale getirilmeleri daha kolay olacaktır. Nitekim Ukrayna sahasında ve Karabağ’da daha kısa mesafelerde sıklıkla ve başarıyla kullanıldıklarını müşahede ettik.
  • Kamikaze dron sistemleri üzerinden SİHA ve insansız sistem değerlendirmesi yapmak her daim eksik bir analiz olur zira insansız sistemleri kamikaze dronlardan ayırt eden çok fazla bileşen mevcuttur.
    • Bu bileşenlerin içinde insansız sistemlerin seyir füzelerinden hava-hava, hava-kara füzelerine varıncaya kadar karmaşık sistemleri taşıyabilmeleri vardır. Ayrıca çok düşük hızlarda hareket eden kamikaze dronların tersine, çok yüksek hızlarda uçan ve yüksek manevra kabiliyeti olan, radara yakalanmayacak gövde yapısına sahip insansız sistemler de mevcuttur.
    • Türkiye’de üretilen TİHA (Taarruzi İnsansız Hava Aracı) ve MİUS (Milli İnsansız Uçak Sistemi) gibi sistemlerin yakın bir gelecekte AESA radarı kullanıyor olmaları da bu sistemlerin muharebe etkinliğini daha da arttıracaktır.
    • Kamikaze dronlar ile tüm insansız sistemleri aynı kümenin içine alarak hüküm vermenin ve var olan insansız sistemleri küçümsemenin ya da itibarsızlaştırmanın en temel kaygısı Türkiye gibi insansız sistemlerde çok önemli bir avantaj yakalamış bir ülkenin insanlı sistemlere bağımlılığını devam ettirmektir.
    • Havadaki insansız sistemlerin etkinliğinin arttırılması için muharip insanlı uçak sistemlerinin varlığı kuşkusuz son derece kıymetlidir. Bu yüzden müşterek kullanım doktrini üzerinde şimdiden hassasiyetle çalışılmalıdır. Gelinen noktada insansız sistemlerin tek başlarına güçlü ve gelişmiş muharip hava filolarına karşı tek başlarına yeteceklerini öne sürmek elbette akıl dışıdır.
    • İnsansız sistemlerin başarısı çok katmanlı bir HSS ağı ile entegrasyona ve gelişmiş bir radar entegrasyonuna da bağlıdır.

    SEYİR FÜZELERİ ve BALİSTİK FÜZELER

    • Seyir Füzelerinin nokta vuruş hassasiyetleri geleceğin harplerinde önemlerini daha da arttıracaktır.
    • Sadece karadan değil deniz ve hava unsurlarından da eş zamanlı atılabilmeleri seyir füzelerinin kullanımını her geçen gün daha da arttıracaktır.
    • Daha hızlı seyreden, yüzeye çok yakın bir şekilde seyredebilen hassas vuruş yüzdesi yüksek, milli motor ile çalışan seyir füzelerine olan ihtiyaç ve bunları atacak platformlar son derece önem arz etmektedir.
    • Balistik füzeler ise hedefe sesin birkaç kat üzerinde gitme kapasitesi olduğundan düşman hava savunma sistemleri tarafından etkisiz hale getirilmesi daha da zorlaşmaktadır. Önümüzdeki süreçlerde bir kara harbi öncesi ya da sırasında balistik füzeler sahip olan ülkelere önemli avantajlar sağlayacaktır.
    • Türkiye’nin envanterindeki BORA (280+KM) ve TAYFUN (500+KM) balistik füzelerinin önümüzdeki yıllarda menzil, harp başlığı ve seyir hızlarında daha da iyileştirmelerin olacağını öngörmek sürpriz sayılmamalıdır.

     

    HAVA SAVUNMA SİSTEMLERİ (HSS)

    • Artık gökyüzünün hava üstünlüğü olan devletler açısından dahi emniyetsiz hale geldiğini görüyoruz. Bu emniyetsiz ortamda hava savunma sistemlerinin önemi her geçen gün daha da artacaktır.
    • Türkiye son 10 yıl içerisinde çok katmanlı bir HSS oluşturabilmek için oldukça önemli başarılar elde etti. Önümüzdeki yakın gelecekte yüksek irtifa HSS olan SİPER de devreye alınarak ülkenin hava müdafaası gelişmiş düzeyde sağlanacaktır.

      HİSAR sınıfı alçak ve orta irtifa hava savunma sistemlerinin seri üretim şeklinde teslimatlarının şimdi olduğu gibi gelecek dönemde artarak devam edeceğini öngörebiliriz.

      • Ağ bağlantılı ve gelişmiş radar ağı ile entegre edilmiş tümleşik bir hava savunma sistemi, coğrafya olarak çok büyük bir alana yayılan Türkiye gibi bir ülkenin hava müdafaası için bir zarurettir. Bu bağlamda gelişmiş radar sistemleri ve müşterek komuta kontrol sistemlerinin daha da geliştirilmesi son derece kritik bir husustur.
Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
100%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Yusuf Alabarda