İstikamet tam bağımsızlık
Evet, son günlerde yaşananların özeti budur. Mümkün olduğu kadar değil, hedef tam bağımsızlık! Bunun için veriliyor onca mücadele ve bu yüzden sayısız saldırılara uğruyoruz…
Vazgeçmek niyetinde de değiliz bu hedeften!
Dünya yeniden şekilleniyor. Türkiye de bütün planları ve oyunları değiştirecek hamleler yapıyor…
Dikkat edin, son yıllarda peş peşe attığımız adımlar ve gerçekleştirdiğimiz operasyonlarla “öğretilmiş çaresizliği” aştık. Milletçe geleceğe umutla bakmaya başladık.
Üstüne bir de Karadeniz’de gerçekleştirdiğimiz doğalgaz keşfi geldi. Bu da bir başka ciddi kırılma noktası oldu. Ne kadar kirletilmeye çalışılırsa çalışılsın, ne kadar küçümsenmek istenirse istensin, çok farklı bir kulvardayız artık. İçimizdeki “yandık, bittik” lobisi bağıradursun, bütün dünya durumun farkında.
Gözler Doğu Akdeniz’e yönelmişken, müjde Karadeniz’den yükseldi. Üstelik, zemin çok müsait, alan kıyıya yakın ve bize ait bir bölgede doğalgaz bulundu. İlk veriler, yeni müjdelerin de geleceğini gösteriyor.
Havzanın tamamı Türkiye’yi uzun yıllar besleyecek gibi.
***
Bizim yüzümüz gülerken rahatsız olanlar var elbette…
Doğu Akdeniz’de karşımıza çıkan direnç ve ekonomik saldırılar da bu rahatsızlığın dışa vurumu. Çünkü beklentilerinin hiçbiri gerçekleşmedi.
“İşsizlik patlayacak” dediler.
Öngörüleri tutmadı.
Enflasyonun zirveye çıkmasını beklediler.
O da olmadı.
Belki döviz yükseldi. Ancak, yine de dünyanın içine girdiği şu kriz döneminde, Türk Lirası süreçten en az etkilenen para birimleri arasında yer aldı.
Buna rağmen, algı operasyonları ve saldırılar devam ediyor. Türkiye ise, ekonomide özellikle son 2 yıldır sessiz stratejik adımlar atıyor.
Geçen yıl ekonomide cari fazla verdik. Salgın sebebiyle turizm gelirlerindeki gerilemeye rağmen yine cari fazla bekliyoruz.
Dünyayı saran ve pek çok ülkeyi çökerten salgında da dimdik ayaktayız. Üstüne bir de ihtiyacı olana yardım gönderiyoruz.
Bu tablo beklentileri tutmayanları rahatsız edecek tabii!
***
Elbette sıkıntılarımız var.
Tabii ki Türkiye beklediğimiz noktada değil.
Buna rağmen büyük aşamalar kaydettik. Dünya tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden biri yaşanırken, pek çok cephede mücadele veriyor, ama sarsılmıyoruz.
Geçmişten çok farklı bir noktadayız. Geleceğe yönelik umutlarla doluyuz artık. Çünkü bize ezberletilen geleneksel metotları terk ettik. Kendi oyunumuzu kendimiz kuruyoruz. Bağımsız politikalar oluştururken, ekonomi üzerinden siyaseti yönlendirmelerine de izin vermiyoruz.
İçeride ve dışarıda bugün attığımız adımlar, önümüzdeki dönemde ekonomimize artılar olarak dönecek.
Görüyoruz bunu ve sesimiz o yüzden gür çıkıyor.
Belli mihrakların sıkıntıları da bu zaten. Bugün, karşı karşıya kaldığı onca sıkıntıya rağmen dik duran Türkiye’nin sesinin, yakın gelecekte çok daha gürleşmesinden korkuyorlar.
Ama dönüşü olmayan bir yoldayız artık. Bedeli ne olursa olsun durmak yok. Çok yol kat ettik çünkü.
Bakmayın siz sosyal medyadaki kirletme çabaları ve algı operasyonlarına. Onlar bile Türkiye’nin tam bağımsızlık yolunda emin adımlarla yürüdüğünün habercisi!
Emin Pazarcı Diğer Yazıları
Ahmet Kekeç
Ahmet Kekeç
CHP’deki Kemalistlere ne kadar güvenirsiniz?
Ahmet Kekeç tüm yazıları
09 Eylül 2020 Çarşamba
Bu soruyu “özgürlükler” konusunda sordum.
Kafadan düşüncemi söyleyeyim: Mehmet Sevigen, Yılmaz Ateş ve Yıldıray Sapan’a güvenir, özgürlükler (özellikle başörtüsü özgürlüğü) konusunda geri adım atmayacaklarına inanırım.
Gerçi partiyle bağlarını kestiler, Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla “ihraç” edildiler ama benim gözümde “hakiki” CHP’li onlar.
Emine Ülker Tarhan… Güvenmem.
Şahin Mengü… Güvenmem.
Önder Sav… Güvenmem.
Onur Öymen… Güvenmem.
Barış Yarkadaş… Güvenmem.
Eren Erdem… Kemalist değildir ama güvenmem.
Hüseyin Aygün… Halaoğlu kontenjanından Meclis’e girmiştir. Kemalist hiç olmamıştır ama güvenmem.
Gelelim “esas oğlan”a…
CHP’deki en güçlü “Kemalist damarı” oluşturan Muharrem İnce’ye…
Muharrem İnce’ye güvenir miyim?
Kararsızım.
Muharrem İnce kamuoyu önünde teminat vermiş, inançlı kesimin “kazanım” olarak gördüğü özgürlüklerden geri adım atılmayacağını bildirmişti.
Bunu bir “teminat” saymalı mı?
Kamuoyu önünde, “Hayır, geri adım yok” diyen CHP’liler, bu sorunun (evet, başörtüsü hâlâ “sorun” olarak görülüyor) süreç içinde, “kendiliğinden” hallolacağını, çünkü bir gün “başörtüsüne ihtiyaç kalmayacağını” söylüyorlar.
İhtiyaç olmaktan çıkan bir “aparat”, nasıl olsa taraftarlar bulamayacak ve bu mesele de “kendiliğinden” hallolacak.
Peki, bu nasıl olacak?
Başörtüsü (ya da inanç alanına ait özgürlükler) nasıl “sorun” olmaktan çıkacak?
Şöyle olacak:
Muharrem İnce bir gün Cumhurbaşkanı olursa (millet ittifakı da Meclis’te yeterli çoğunluğu sağlarsa), Türk halkı zorunlu bir eğitim seferberliğine tabi tutulacak.
Eğitilmiş (ve dolayısıyla “çağdaş düşünce”yle donanmış) bireyler, başörtüsüne ihtiyaç duymayacakları için, bu “sorun” da “kendiliğinden” çözülmüş olacak.
Hâlâ böyle bakıyorlar…
Hâlâ inanç alanına ait özgürlüklerin bir “hak” değil, eğitimle düzeltilecek bir “araz” olduğuna inanıyorlar.
Özet olarak şunu söylüyorlar: “Topyekûn yasaklamak yerine, tedrici yasaklama yöntemini benimsemeliyiz. Önce sosyolojiyi hazırlamalıyız ki, yasaklar ters tepmesin.”
CHP’nin sihirli değneği “eğitim”, diğer meselelerimizi de halledecek.
Mesela kalkınma ve refah…
Kalkınma ve refah, ancak, CHP’nin kesintisiz iktidarıyla mümkünmüş… CHP’nin kesintisiz iktidarı da, ancak ve sadece eğitimle sağlanabilirmiş.
Meselelerimizi “eğitim”e havale etmek…
İyi hoş da…
Bu süper buluş bazı riskleri barındırmıyor mu?
Eğittiğiniz halk, bakalım CHP’ye meyledecek mi, inanç ve değer tercihlerinden vazgeçecek mi?
Çünkü şişede durduğu gibi durmayan ve bidon kafa olmaya teşne tuhaf bir halkımız var. Üstelik göbeğini kaşıyor…
Şu “eğitilmemiş” haliyle bile yanlışı doğruyu tefrik edebildiğine, hatta seçimlerde “ince ayar” çekebildiğine göre, eğitilmiş ve “formasyondan geçmiş” haliyle kim bilir hangi çılgınlıkları yapar!
Güven olur mu bu halka?
Ahmet Kekeç Diğer Yazıları