İstikrar oluşturucu güç: Türkiye
Bu hafta, Türkiye ile Suriye arasında gelişen diyalog sürecine bakınca, insan ister istemez geriye dönük 15 yıla bir göz atmak istiyor. Arap Baharı, fırtına gibi önüne gelen devletleri yıkıp geçmiş, Tunus demokrasiye geçiş yapmış, Mısır çok partili hayata adım atmış, Libya ise Kaddafi’nin devrilmesiyle sarsılmıştı.
Mısır ve Tunus’un demokrasi arayışları destansı bir dille dünya medyasında yer bulurken, Kaddafi’nin taşlanarak öldürülmesi ise insanların içini sızlattı. Kaddafi, halkına iyi davranmış ve istikrarlı bir şekilde Libya’yı güçlü bir devlet olarak yönetmişti; Libya sadece Afrika’nın petrol kaynağı değil, zengin ve güçlü bir ülkeydi.
Arap Baharı’nın rüzgârıyla herkes etkilenmişti ancak merak edilen bir konu vardı: 200 yıldır bu bölgelerde etkili olan Batılı devletler ne zaman oyunlarını ortaya koyacaklar ve sular nasıl bulanıklaşacak? Bu insanlar, yıllardır sömürülmeye devam ediyorlar; Batı’nın çıkar ve menfaatleri için demokrasi adına vazgeçeceğini kim düşünebilir ki?
Sömürgeciler adım adım işgalci ve sömürücü geçmişlerini hatırlatan adımlar atmaya başladılar. Ancak planlarını yaparken endişelendikleri bir mesele vardı: Türkiye.
Türkiye, Erdoğan önderliğinde vesayete karşı kazanılan bir mücadele sonrasında zengin ve güçlü bir ülke olarak altyapısını tamamladı. Türkiye, milli politikaları ile Batı çıkarlarına meydan okuyan bir duruş sergilemeye başladı.
Arap Baharı’nın hedeflerinden biri olarak Türkiye’nin yıkılması gerektiği, Suriye iç savaşı sırasında anlaşıldı. Bugün Türkiye’nin küresel vizyonu ve dış politika yetkinliği, 2010’lardaki sorunlarla karşılaşsa sonuçların farklı olacağını gösteriyor.
Son on yılda Türkiye, olağanüstü bir birikim oluşturdu. Dünya meselelerini en iyi okuyan liderden bahsediyorsak, o da Erdoğan’dır. Bu gerçeği dünya devletleri de fark etti; sadece Ukrayna-Rusya savaşındaki Türkiye’nin tutumu, Türkiye’nin küresel meselelerdeki konumunu açıkça gösteriyor.
Türkiye, neden istikrar oluşturan bir güç haline geldi? İngiltere için, ayak bastığı yerde düzen kurma kültürü vardır. ABD içinse yıkıcılık ve kaos üretmek dışında belirgin bir maharet gözlenmez. ABD’nin Afganistan, Irak ve Yemen’deki yıkıcı etkilerine bakıldığında bu açıkça görülebilir.
Libya ikiye bölünmüş ve iç savaş halindeyken, BM’nin tanıdığı meşru hükümete rağmen Mısır, BAE, Yunanistan, Rusya, ABD ve İsrail gibi ülkelerin dengeleri belirlediği dikkat çekiyordu. Türkiye, meşru hükümetin yanında duran tek ülke olarak öne çıktı; bugün Libya’da yüzde yüz bir istikrar oluşmamış olsa da Türkiye’nin etkisiyle dengeli bir durum sağlanmış, iç savaş önlendi.
Tarihsel bir misyon olan Türkiye’nin imparatorluk geçmişi, devlet tecrübesi ve liderlik misyonu ile istikrar oluşturan bir güce dönüşmesi açıktır.
Karabağ Savaşı: 30 yıl boyunca devam eden süreçte, Azerbaycan güçlü bir devlete dönüştü ve Ermenistan karşısındaki denge lehlerineydi. Türkiye’nin desteğiyle yapılan kardeşlik dayanışması, Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesine yol açtı. Bu süreçte Paşinyan’ın sağduyulu adımları, Türkiye’nin istikrar oluşturucu gücünü bir kez daha ortaya koydu.
Irak ABD’in işgali sonrasında İran, Irak’ı derinleştirmek ve bağımlı hale getirmek için çabaladı; kaos teorisi ABD’ye olduğu kadar İran’a da yaradı. “İstikrar yolu” olarak adlandırdığım bu süreç, Irak’ın istikrarı için büyük bir umut doğurdu.
Suriye: Cumhurbaşkanı’nın verdiği cevaplar, Ukrayna-Rusya savaşı, İsrail-Filistin çatışması gibi içinde bulunduğumuz koşulların elini zayıflattığını gösteriyor.
Bugün bir ülke, istikrar adası haline gelince istikrar oluşturucu bir güce dönüşür. Erdoğan’ın güçlü Türkiye vizyonu ve savunma sanayisindeki ilerlemeleri, bölgenin yeniden şekillenmesine hazırlık sağlıyor. Bu topraklar bizim, emperyalistler iki yüzyıldır bu bölgede at koşturuyorlar. Kendi kaderimizi kendimiz tayin edebiliriz.