Kahraman Başkonsolos’un göz yaşartan hikayesi

Okuduğunuz Yazı
Kahraman Başkonsolos’un göz yaşartan hikayesi

İçerik

Musul Başkonsolosluğu baskını bir film olmayı hak ediyor. Başkonsolos ve 45 personel, DEAŞ gibi korkunç bir terör örgütü tarafından uzun süre rehin tutuldu. Türkiye, üç ayı aşkın bir süre boyunca adeta diken üzerinde yaşadı. Kötü bir haber gelmesin diye az dua edilmedi. Türk devletinin inanılmaz sabır ve gayretiyle rehine krizi çözüldü, 101 günlük esaretin ardından Başkonsolos ve 45 personel sağ salim ailelerine kavuştu.  

Şanlıurfa ve Ankara’daki karşılama görüntülerini hatırlıyorum; bu sonuçtan dolayı herkes mutluydu. Zorlu bir rehine krizi can kaybı yaşanmadan atlatılmıştı. Bu başarıda en büyük pay şüphesiz Başkonsolos Öztürk Yılmaz’a aitti. Zekası, cesareti, uyanıklığı, kurnazlığı, kıvraklığı, çevikliği diplomatlığı sayesinde DEAŞ militanları aldatılmış, devlet sırları korunmuş, kimsenin burnu bile kanamadan rehine krizi çözülmüş, herkes evine dönmüştü. 

Başbakan’ın alnından öperek kahramanlaştırdığı Başkonsolos Öztürk Yılmaz, ödülünü CHP kontenjanından milletvekili koltuğunu kaparak alacaktı. CHP Genel Başkan Yardımcılığı’na paraşütle inecekti. CHP içinde bir ömür tüketen sıradan partililerin bu “Kahraman Başkonsolos” karşısında elbette hiç şansı yoktu.  

Gel zaman git zaman anlaşıldı ki aslında Musul baskını görüldüğü gibi değildi. Gerçek kahraman, baskın sırasında “kafa kesen” DEAŞ’lılara kendisini “Başkonsolos” olarak tanıtma cesaretini gösteren bir polis memuruydu.  Evet, yanlış duymadınız; Başkonsolos, güvenlik memuru olan polise “Bu bir vatan görevi” diye kendisini başkonsolos olarak tanıtmasını istemişti. Öztürk Yılmaz kendisini de “Muhasebeci Kenan” olarak tanıtmış.  

Devlet işlerine akıl ermez. Gerektiğinde çaycıyı başkonsolos olarak da gösterebilirler. Taktik yapabilir, elbet. Musul baskını esnasında da böyle mi oldu, bilinmez. Sabah gazetesinde dün Kenan Kıran imzasıyla çıkan haber bu konuyu aydınlattı. Baskın esnasında konsoloslukta güvenlik amiri olan S. C.’nin ifadesine göre Başkonsolos Öztürk Yılmaz, kendisine “Muhasebeci Kenan” olarak hitap edilmesini istemiş. Polis memuru Abdusettar Yaşar ise DEAŞ’lı teröristlere “başkonsolos” olarak tanıtılmış.  

Buraya kadar belki her şey normal. Sorun bundan sonra başlıyor. Yani kahraman polis memurunun unutulması, bugün adının dahi bilinmemesi; “Muhasebeci Kenan”ın ise kahraman ilan edilmesi…  

İşte kendi başımıza bela ettiğimiz bu kahraman, devletin PKK ve DEAŞ’a karşı yürüttüğü mücadeleyi karalamak için maalesef büyük bir uğraş vermekte. CHP’de genel başkan yardımcılığına kadar yükselen bu kahraman Başkonsolos, içeride ve dışarıda Türkiye’yi karalamakta. Türk ordusunun terör örgütü El Kaide’nin uzantısı gruplarla işbirliği yaptığını öne sürmekte. PKK/PYD ve HDP’nin yapamadığını, bu CHP’li eski başkonsolos tek başına yapmakta. Üstelik kendi partisini de peşine takmayı başardı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Türk Silahlı Kuvvetleri’yle beraber PKK/PYD’ye karşı mücadele eden ÖSO’yu karalamakta. PKK’nın yan kuruluşu YPG için “Kürtlerin kurtuluş ordusu” diyen Kılıçdaroğlu, ÖSO için “Suriyelilerin kurtuluş ordusu” diyemedi.  

Ki Kılıçdaroğlu’nun kendisi de “Gandi Kemal” ismiyle, kahraman bir halk önderi gibi topluma sunulmuştu. Adına kitaplar yazıldı, şecereler uyduruldu. Bilmem hangi Türk boyundan geldiğine ilişkin hikayeler yazıldı. Fakat gel gör ki, adamın soyadı bile sonradan edinme çıktı. Yani adı bile sahte olan birinin nesi sahici olabilir ki?  

İşte kendi başımıza bela ettiğimiz böyle sahte kahramanlarla dolu etraf. Siyasi tarihte kritik olayların, evrelerin hep böyle sahte kahramanlar üretmek için kurgulandığını biliyoruz.

Siyasi partilerin, medyanın, akademinin, sivil toplumun önde gelen “kahramanları”nın hikayesi CHP’li Öztürk Yılmaz’dan, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan ve daha nicesinden farklı değil. Ama zamanla maskeleri düşüyor, kendilerini gizleyemiyorlar artık. Sevindirici olan bu. 

 

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Kurtuluş TAYİZ