Kâinat bu kadar çürümüşlüğü kaldırabilir mi?

Okuduğunuz Yazı
Kâinat bu kadar çürümüşlüğü kaldırabilir mi?

İçerik

Batılı bir düşünür, Orta Çağ Hristiyanlığından bahsederken, kiliselerin içinin cennet kadar aydınlık; sokakların ise izbe ve karanlık olduğunu söyler. Modern bilim ortaya çıkıp kiliseyi devre dışı bıraktığında sokaklar aydınlandı, kilisenin içi karardı. Bu, insanlığın felaketinin başlangıcıydı; çünkü karanlığa gömülen yalnızca kilise değil, insanlığın kendi içiydi.

Tarih boyunca peygamberler, âlimler, mutasavvıflar, filozoflar ve erdemli insanlar, âdemoğlunun birbirinin kanını dökmeden, kurallar ve kavramlar bütünlüğü içinde yaşaması için çaba sarf etmiştir. İlk peygamberden İslam’ın gelişine kadar, dünyanın birçok bölgesinde toplumlar çürüyüp yozlaştığında, din, inanç, hukuk, ahlak, örf ve âdetler ortadan kalktığında, Cenab-ı Allah bir uyarıcı peygamber göndererek bu topluluklarda düzeni yeniden tesis etmiştir.

Dinler tarihi, sadece Kur’an-ı Kerim’deki peygamber kıssalarına bakılarak dahi her peygamberin bir topluluğa gönderilmesinden, o toplumun dalaletten hidayete olan kıssasını görmemizi sağlar. Kur’an-ı Kerim’deki peygamber kıssaları, toplumların fesada sürüklenmesinden hidayete erişine kadar ibretlik kıssalarla insanoğlunun bozulmaya, hakikatten kopmaya ve fesada uğramaya ne kadar yatkın olduğunu anlatır.

Peygamberlere gelen vahiy, o toplumun Allah inancını, kavramlarını ve hukukunu düzenler. Günümüz tarihine yakınlığı bakımından, Hz. Musa ile Firavun arasında geçen uzun mücadele Kur’an-ı Kerim’in suresinde dile getirilmiştir. Eski çağlarda her bozulma ve fesat sonrası bir nebi ya da resul gelip toplumları hidayete çağırırken, kâinatın son peygamberi Hz. Muhammed, kıyamete kadar baki kalacak bir dinin peygamberi, Kur’an-ı Kerim yine kıyamete kadar baki kalacak tek ilahi kaynaktır.

Bundan sonra yeni bir peygamber gelmeyecek, bu nedenle toplumların çürümesine ve bozulmasına karşılık yapılacak en önemli şey, Kitap ve Sünnet ışığında hareket etmektir.

Modern dönem tezahürü olarak bazı insanlar, meselelerin din üzerinden ele alınmasından rahatsız olabilirler. Çünkü Orta Çağ’da kilise, bilime yenilmiş ve Hristiyanlık tarihin karanlık sayfalarına hapsedilmiştir. Modern çağ ve yapay zekâ asrında din üzerinden çözüm aramak bazılarına anlamsız gelebilir.

Batı medeniyeti, 300 yıl süren bir illüzyon oluşturmuş; bilim, sanayi ve teknoloji alanında önemli başarılar elde etmiştir. Elindeki bilimi ve teknolojiyi, Batı dışı toplumları sömürmek için kullanmış; muhteşem üstünlüğünü insanı öğüterek ve her bireyi insanlık dışı bir varlığa dönüştürerek kazanmıştır. Kutsal bağları kopmuş, toplumsal ahlaktan uzak bir dünya ile karşı karşıyayız.

Batılı düşünürün “insanlığın içinin kararması” olarak tanımladığı modern çağı Niyazi Berkes, dünyevileşme olarak adlandırır ve “Modern çağın insanlık üzerindeki etkisi dünyevileşmektir ki hiçbir güç bu rüzgârın önünde direnemiyor” der.

Bugün karşı karşıya kaldığımız ikinci meydan okumada ne bir bilim adamı ne de savaşan ordular var; dijital hayat ve sosyal medya, insanlığın içini parçalayıp geçmektedir. Müslümanların karşılaştığı bu meydan okuma, Moğol ordularından ve birinci kuşak toprak işgalinden daha tehlikelidir.

İnsanlık tarihinin her döneminde, toplumların çürümesi ve bozulması, ilahi uyarılarla yeniden şekillenmiştir. Ancak Son Peygamber Hz. Muhammed’in ardından, insanlığın rehberliği artık Kitap ve Sünnet ile sınırlıdır. Bu durumda, insanlığın karşılaştığı her yeni meydan okumaya karşı, dinin kendini yeniden üretmesi ve değişen koşullara uygun çözümler geliştirmesi gerekmektedir. Modern çağın getirdiği dünyevileşme ve Batı’nın dayattığı değerler, insanlığın içsel kararmasına neden olmuş; ahlaki değerlerden ve kutsal bağlardan kopmuş bir dünya yaratmıştır.

Günümüzdeki en büyük tehlike, manevi boşluk ve sosyal medyanın insanın iç dünyasını paramparça etmesidir. Bu süreç, toplumsal değerleri erozyona uğratmakta ve insanları yalnızlaştırmaktadır. Müslümanların, geçmişte olduğu gibi bu yeni meydan okumaya da bir direniş göstermesi gerekmektedir. Bu direniş, sadece fiziksel bir mücadele değil; aynı zamanda zihinsel, ahlaki ve manevi bir yeniden inşa sürecidir.

Bugün İslam, sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlık için kurtuluşun tek ışığı olarak durmaktadır. Tevhid, hikmet ve vahiy rehberliğinde, insanlığın çürümesine karşı yeniden bir diriliş mücadelesi başlatmak kaçınılmazdır. Bu mücadele, adaleti, ahlakı ve hakikati savunan bir dünya için yeni bir başlangıç olacaktır. Modern dünyanın ürettiği tüm sorunlar karşısında, İslam’ın evrensel değerleri ve peygamberlerin örnekliğiyle yeniden besmele çekip yola çıkmak, insanlık için tek çıkış yoludur.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
İhsan Aktaş