Kartelin TRT’deki ayağı ve olamayan kültürel iktidar
Ara vermiştim bu konuya, yeniden bakalım.
AK PARTİ’NİN ANLAMAMAKTA DİRETTİĞİ KONU
Önce şunu bilelim.
Kültürel iktidar, şarkıcı yalakalığıyla, dizi oyuncusu, magazin ünlüsü finansmanıyla inşa edilmez. Soruyorum size Burak Özçivit ile Fehriye Evcen’i zengin etmekten başka ne işe yaradı yaptığınız?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın resepsiyonlarına ve davetlerine “sanatçı” adı altında götürülenlere bakın. Yağcılık şampiyonlarının organizasyonu. Magazin ve özel yaşam skandallarıyla ünlü olan isimleri baş köşede gördük hep.
Kültür malum yaşam tarzı demek. Ama bizim aklımıza gelen, edebiyat, müzik, plastik sanatlar, sinema, tiyatro vb. dallarda dünya çapında geniş kitlelere ulaşabilecek sanatçılar yetiştirip, onların topluma katkı sunmalarını sağlamak.
Bunun için mütedeyyin, muhafazakâr, milliyetçi ve merkez sağ kesimin, özendirilerek önce kendi kabuklarını kırmaları ve çocuklarını eğer yetenekleri varsa bu yolda yönlendirmeleri gerekmekte. İkincisi de devletin bu çocukların önünü açma konusunda proaktif bir tutum alması.
Seküler ve sol kesimin sanattaki görünürlüğü de onları evrensel düzeyde başarılı, nitelikli yapmıyor kuşkusuz. Nazım Hikmet bile soğuk savaş döneminde Sovyet bloğunun ve komünist partilerin güçlü olduğu dönemlerde desteklenerek tanındı. Nuri Bilge Ceylan, Orhan Pamuk, Fazıl Say gibi isimler için parantez açalım yalnızca.
Sol ve seküler kesimin dışında tanınırlık kuşatmasını kıran tek tük sanatçı oldu ülkemizde. Onlar da hem Türkiye hem de dünyada müthiş bir karartmayla karşılaştılar. Oysa çok değerli isimler vardı aralarında:
Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Fuat Sezgin, Cahit Zarifoğlu, Abdürrahim Karakoç, Sezai Karakoç, İskender Pala, Alev Alatlı, Rasim Özdeneren, Feridun Kutlu, Kemal Karpat, Selahattin Kara, Nuri Pakdil, İzzet Keribar, Sadettin Ökten, Derviş Zaim, Semih Kaplanoğlu, Teoman Duralı, Alev Ebüzziya, Ahmet Özhan gibi adını sayamadığım pek çok sanatçı…
TRT VE TABİİ’NİN SIRTINI DÖNDÜĞÜ SANATÇILAR
Müzikte ise yok gibi muhafazakârlar. Tiyatroda da öyle. Sinemada var olanların icabına ise ne yazık ki “Kültürel iktidar” diye yakınanlar baktı. Yönetmen İsmail Güneş gibi entelektüel derinliği olan, “Ateşin Düştüğü Yer” adlı filmi Montreal Film Festivali dâhil pek çok festivalde birincilik ödülleri alan bir muhafazakâr kimliğin projeleri bile başta TRT olmak üzere pek çok kanaldaki görünmeyen ellerden RET CEVABI aldı. Gizli bir ambargo uygulandı. Diğer özel kanalları anlarım ama TRT’nin ayakları Türkiye topraklarına basan, geleneklerine ve değerlerine sahip oyuncu ve yönetmenlere sırtını dönmesi affedilecek gibi değil.
İsmail Güneş tek değil bu arada.
İsmini burada sıralamak istemediğim pek çok yönetmen ve yapımcı var. TRT onları biliyor ama aynı zamanda içindeki “ekip” le siliyor da.
Hem TRT hem de dijital platformu Tabii’nin piyasayı domine eden kast ajansları ile prodüksiyon şirketlerinin tekelinde olduğunu geçtiğimiz aylarda yazmıştım.
Bu değişti mi peki? Hayır.
TRT YÖNETİMİ GERÇEKLERLE YÜZLEŞMELİ VE İNSİYATİF KOYMALI
Geçtiğimiz yılın son aylarında Rekabet Kurumu 4054 sayılı Rekabet Kanunu gereğince serbest rekabete karşı faaliyetlerini tespit ettiği Kast Ajansları Derneği ile Kast Ajansları ve Menajerler, prodüksiyon şirketleri hakkında soruşturma başlatmıştı. Bu soruşturmanın sonucunda hepsi ifadeye çağrıldı, savunmalarını veriyorlar.
Evet, kartelleşen yapım şirketlerinin piyasayı domine edici etkisi nedeniyle pek çok bağımsız yapım şirketi ile oyuncunun, senaristin mağdur edildiği gerçeği ile TRT yönetiminin, Genel Müdürü Zahid Sobacı’nın olan biteni dışarıdan seyretmek yerine yüzleşmesi ve üzerlerindeki ölü toprağını silkelemesi gerek.
TRT’nin Tabii platformu ile bir avantajı var. Malum ana akım kanallarda oynayan diziler izlenirliği sağlama açısından belli seviyeyi tutturmak zorunda kalıyorlar. Reyting alamadığında o dizi kolaylıkla yayından kaldırılabiliyor. Böyle keskin bir kriter var. Ama TRT bir kamu kurumu olduğu için Tabii ile bir fırsat yakalayabilir. Estetik kaygısı olan, bu ülkeyle ve değerleriyle barışık, kimsenin el atmadığı “netameli” konuları işleyen çok güzel diziler yapılabilir.
Tabii’de bunun örneğini gördük. Gassal adlı dizi on milyonlarca insan tarafından seyredildi ve beğenildi.
TABİİ BÖYLE YÖNETİLİRSE İSTENENİ VEREMEZ TABİİ
Ardından Yankı; Görünmez El adlı, 28 Şubat sürecinde muhafazakârlara ve dindar insanlara yönelik faşizan baskıların gölgesinde nasıl bir finansal banka soygunu yapıldığını gösteren dizi çok güzeldi. Dizi hakkında “Biz cambaza bakarken devleti soyanlar şimdi nerede? GÖRÜNMEZ EL; BİR SOYGUN HİKÂYESİ” başlığını taşıyan bir yazı (*) da yayınlamıştım.
Ama hepsi bu kadar.
Yine aynı oyuncular, yine aynı kast ajansları, yine sıradan ve müsamere düzeyindeki diziler. Oyuncularıyla ve ilginç konusuyla dikkatimi çeken SON GÜN’ü izlemeye kalktım, içim bayıldı.
Tabii platformuna dolayısıyla da TRT’ye en az Gassal ve Yankı kadar güzel, adından söz ettirecek projeler gittiğini çok iyi biliyorum. Ama dediğim gibi o “Görünmez eller” bu tür projeleri eleyip kendilerine alan açmakta çok becerikliler.
Size şu kadarını söyleyeyim.
SEN, BEN, BİZİM OĞLAN…
Gassal bile çok iyi proje olduğu için başlatılmadı Tabii’de.
Neden alındığını size söyleyeyim. Çünkü yukarıda da söylemeye çalıştığım gibi TRT-Tabii’de sistem aynı diğer dijital platformlar gibi ahbap çavuş ilişkisi ile sürmekte. Tabii platformunun koordinasyonunu sağlayan yöneticisi, mevcut genel müdür yardımcılarından birisinin danışmanı iken platformun başına atandı. Genel Müdür, genel müdür yardımcısı ve bu koordinatörün istemediği hiçbir kaliteli içerik, siyaseten güçlü isimlerin referansı ile sisteme girenler hariç gündeme bile alınmıyor. Bu üç yöneticinin tamamen kendi çevrelerine iş verdiği, yüksek bütçeler sağladığı ve birçok yapımcıya şahsi kibirleri ile kapıları kapattığı söyleniyor.
Şöyle düşünün. Platformun yayınlanan içeriklerine sahip birçok yapım şirketinin değil ofisi, şirket web sayfası dahi bulunmamakta.
Sonra da “Kültürel iktidar” diye tekrar edip durursunuz.
Önce TRT’deki iktidarınızı kurun, kültürü sonra gelir.
Daha ne diyeyim.