Küresel savaş tehdidi ve iç cephenin muhafazası
Bu ülke, imparatorluk bakiyesi bir devlettir. Dış politika, diplomasi ve savunma sanayii alanındaki gelişmelere bakıldığında, Türkiye’nin attığı adımların büyüklüğü ve vizyonu, rekabet eden ülkeler tarafından fark edilmiş ve hakkı teslim edilmiştir. Özellikle son on yılda büyük oranda durağanlık yaşayan Avrupa devletlerinin Türkiye hakkında yaptığı değerlendirmeler ve yorumlar, dikkat ve biraz da hayret uyandırmaktadır.
Altyapısını hızlı bir şekilde tamamlayan, ele aldığı her konuda hızlı bir dönüşüm gerçekleştiren Türkiye, bir anda rakipleriyle boy ölçüşecek kadar ilerlemiştir. Tarihsel misyonunun gücüyle Türkiye, benzer ölçekteki ülkelerden çok daha fazla etki üretmektedir.
Japonya, ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisiydi; uluslararası ilişkiler bağlamında yapılan değerlendirmelerde, Japonya’nın hiçbir zaman dış politikada İngiltere kadar etkili olamayacağı vurgulanmıştır. Son on yılda, Türkiye jeopolitik konumu ve tarihsel misyonuyla küresel güçler düzeyinde bir etki oluşturmuştur. Dünyanın kriz odaklarının tamamında derin izleri olan bir ülkeyiz. Ukrayna, Kırım, Libya, Karabağ, Filistin (İsrail), Lübnan, Suriye, Somali gibi ülkelerin her biri ya 400 yıl Osmanlı yönetiminde kalmış ya da 100 yıl önce Osmanlı’nın etkisi altındaydı. Hikâye çok eski değil; İngilizlerle Osmanlı ordusu arasındaki Gazze Savaşı’nın üzerinden henüz 100 yıl geçti.
Türkiye içindeki bazı tartışmalar ise öylesine sıradanlaşmaktadır ki bir an için ülkenin gücünü, milletin büyüklüğünü, tarihsel misyonunu ve bugün karşı karşıya olduğumuz tehditler ile jeopolitik riskleri unutup, sosyal medya fenomenlerinin oluşturduğu göçmen karşıtı, ırkçı ve benzeri konuların etkisinde kalabiliyoruz. Bu ülkede vesayeti kurup yaşatanlar hiçbir zaman “Biz ABD adına bu darbeleri yaptık ve yaşatıyoruz” dememişlerdir. Tüm darbeciler aşırı milliyetçi ve Atatürkçü söylemler kullanmışlardır. Bu girişimler, küresel emperyalistler tarafından ince ince planlanmış çalışmalardır.
Hainliği ve alçaklığı millet tarafından bilinen, her türlü ihaneti açık olan FETÖ terör örgütü dahi Atatürk söylemlerini kullanmaktan çekinmemiştir. 15 Temmuz darbe girişiminde darbeciler, kendilerini “Yurtta Sulh Cihanda Sulh Konseyi” olarak adlandırmıştır.
Meclis açılış konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partililerin Sayın Erdoğan’ı ayakta alkışlaması oldukça önemlidir. Bir gün bu ülkenin tarihi yazıldığında, Sayın Erdoğan büyük ihtimalle ülkenin ikinci kurucusu olarak algılanacaktır. Bir ülkede siyasi mücadele meşrudur; fakat FETÖ ve PKK, kendi emellerinin önünde sarsılmaz bir irade olarak duran Erdoğan’ı doğrudan düşmanlaştırmış, bu örgütlerin psikolojisi partilere aktarılmaya çalışılmıştır.
Sayın Cumhur-başkanı, yeni anayasa hakkında konuşurken, bu anayasa çalışmasında hiçbir önyargı olmadan tüm siyasi yaklaşımlara açık olunacağını, tam bir uzlaşma anayasası olması gerektiğini vurgulaması oldukça önemliydi. Mevcut anayasanın, darbe döneminden kalma bir miras olduğunu belirten Erdoğan, bu anayasa ile Türkiye’nin ihtiyaçlarına tam anlamıyla cevap verilemediğini ifade etti. Yeni anayasanın toplumsal uzlaşı ile hazırlanması gerektiğini, tüm kesimlerin görüşlerinin dikkate alınacağı demokratik ve sivil bir anayasa için çalışmaların süreceğini vurguladı. Anayasanın, halkın ihtiyaç ve taleplerini en iyi şekilde yansıtması gerektiğini belirten Erdoğan, geniş katılımcılığın bu süreçte kilit bir rol oynayacağını söyledi.
Erdoğan, yeni anayasa sürecinde şeffaflık ve kapsayıcılığın önemine işaret ederek, her vatandaşın bu sürecin bir parçası olması gerektiğini dile getirdi. Türkiye’nin demokratik gelişimi açısından katılımcı bir anayasanın önemini vurgulayan Erdoğan, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, siyasi partiler ve halkın görüşlerinin alınacağı geniş bir diyalog zemininin oluşturulacağını ifade etti. Yeni anayasanın toplumsal barışı ve demokrasiyi güçlendirecek bir metin olacağını vurgulayan Erdoğan, milletin iradesinin anayasa yapım sürecinde en üst düzeyde temsil edilmesi gerektiğini belirtti.
Erdoğan, iç cephenin güçlendirilmesinin özellikle dış baskılar ve tehditler karşısında milli dayanışmanın kritik bir unsur olduğunu belirtti. Konuşmasında, toplumun tüm kesimlerinin bir arada hareket etmesi gerektiğine değinerek, ekonomik, sosyal ve siyasi anlamda iç bütünlüğün sağlanmasının Türkiye’nin küresel düzeyde daha güçlü bir pozisyon almasına katkıda bulunacağını vurguladı.
Ayrıca, toplumsal uyum ve istikrarın sürdürülmesinin ülke güvenliği açısından stratejik bir önemi olduğunu ifade etti. Erdoğan, devletin ve milletin birbirine kenetlenmesi gerektiğini belirterek, ekonomik büyüme, terörle mücadele ve sınır güvenliği gibi meselelerde iç cephede birlik içinde olmanın zorunlu olduğuna işaret etti.
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu durumu derinlemesine anlayan ve izah eden bir perspektifi yansıtmaktadır. Erdoğan’ı küresel bir lider yapan şey, kritik zamanlarda ortaya koymuş olduğu olağanüstü vizyonudur. Bu cümleler, 85 milyonun tamamı tarafından derinden hissedilmiştir.