Kürtler; bu ülkenin parçası değil, bizle birlikte sahipleridir!
“Türkçülüğün Esasları” kitabını yazarak Mustafa Kemal’e ilham olan kişi Diyarbakırlı bir Kürt olan Ziya Gökalp’ti.
Aslında bunun konumuzla direkt alakası yok!
Ama konumuz tam olarak da bu!
Siyah ile beyazın buluşacağı noktada illa ki üçüncü bir renk doğar. “Türkiye tarihi” işte bu üçüncü rengin “yok edilme” safhasına denk gelir. Üçüncü renk gidince diğer iki renk de anlamını kaybetti ve 2020’ye 4 kala bizler hâlâ kaybolan o “anlamın” vücut bulacağı günü bekliyoruz.
Tarih o kadar karmaşık bir şey değildir, ancak “karıştırılmaya” müsaittir. Bizimki işte o karıştırılanlardan! Bunun için muhakkak bir alete ihtiyaç vardı. Ormanı yakmak için bir kibrit yeter! Düşmanlarımız o kibriti bulmakta zorlanmadı.
“Cumhuriyet” ne kadar sihirli bir sözcük! Günümüzde bir gazeteye ve bir partiye “isim” olmuş. “Halkın yönetimi gazetesi” ve “halkın yönetimi partisi” olarak devam ediyorlar. Ama hangi halk? Yani bizim “cumhuriyetimiz” gerçekten bizim yönetimiz mi oldu? Yoksa İsviçre, İtalya, Fransa ve İngiltere halklarının cumhuriyeti mi üzerimize hazır bir elbise olarak giydirildi? Onlar elbiselerini bize niye versin ki? Madem verdiler o vakit bizlere o elbiseler yakıştı mı? Hiç mi “ölçü” sorunu yaşanmadı?
Siz hiç lastik ayakkabı ve yamalı üst giydiniz mi? Yani sizin çocukluğunuz “bisiklete binme” hayalinin yanından hiç geçmedi mi? Siz hiç büyüdüğünüzü hissetmediniz mi? Durun bir dakika bu son soru galiba diğerlerinden önemli!
Büyüdüğünü hissetmeyenler dibine hormon verilmiş sahte meyvelerdir ve bu meyvelerin tadı hiçbir zaman gerçek değildir. Kimse yaşadığı her şeyi anlatmak zorunda değil? Ama ya hiç yaşamadıysan? Neyi anlatacaksın?
İdealleri olan insanların hayalleri ile dalga geçenleri görüyoruz. Oysa her hayal bir plandır. Bu planlar “uygulanabilir” olmalıdır. Yani siz “ışınlanmayı” hayal ediyorsunuz ama bu konuda en ufak bir fikriniz yoksa derhal bu kurgudan vazgeçin; çünkü bu sizin için bir hayal değil tuvalete gitmek gibi basit bir eylemdir. Lütfen sifonu çekiniz!
Ama mesela sırtını tarihe dayayarak ve gerekli hazırlıkları yaparak yeniden büyük ve birleşmiş Türkiye hayali kurabilirsiniz. “Büyük Türkiye” hayalinin gerçekleşmesi mümkündür. Böyle bir Türkiye sadece “içeride” değil dışarıda da büyük olacaktır!
“Sınırlar” aslında yalnızca birer sanal yanılgıdır.
“İki asker ve bir duvar” koyarak inşa edilen şey coğrafi bir sınır olamaz.
Yunanistan’dan Türkiye’ye doğru arabayla gelenler bilirler. Bir yerden sonra “Türk köyleri” uzaktan minareleri ile kendilerini belli eder. Hatay’ın hemen alt tarafında şu anda Türkiye’den ayrı kalmış “Türk köyleri” vardır.
Yunanlılar, Ermeniler, Rumlar bizim düşmanımız değiller! Denize dökülenlerin Yunan olması bu işin arkasında İngiltere’nin olduğu gerçeğini değiştirmez.
Siz S-400’lerin alınma sebebini hâlâ bilmiyorsanız bunu size kimse söyleyemez. Yani S-400’ler sonuçta Yunanistan’a karşı alınmadı!
Bizi herkesle “düşman” edenler bir tek Kürtler ile düşman edemedi. Şanlı bayrağımızı onların boynuna geçirip sıktılar ama birçoğu bayrağımızdan vazgeçmedi. Askeri üniforma giymiş olanlar postallarla “dedeleri, nineleri ve kadınları, çocukları” çiğnedi ama birçoğu devletinden vazgeçmedi. Aynısını aslında üzerinde “kimlik” bulunan herkes az veya çok yaşadı. Çok örselenmiş ve sorgulanmış kimliklerimiz var. Her ne kadar yaşananlar bugün için unutulmaya yüz tutmuşsa ve dünün “bazı mağdurları” bugün yanında çalıştırdığı işçiyi “nasıl kapı dışarı ederim” derdine düşmüşse bile gerçekler daima yalındır.
Kürtler bu ülkenin ve Türkler bu ülkenin ve bizler bu ülkenin “bir parçası” değiliz, hep beraber sahipleriyiz. Mozaik falan değiliz. Parçalar değiliz. 72 millet olabiliriz, farklı kavimlerden sürüp gelmiş olabiliriz. Ama tarih bizi “mozaik” denen oryantalist bakışa hapsedemez ve terör bizi “parça” gibi Batı bireyselciliğine hapsedemez. Hiçbiri bunu başaramadı. Bizler et ve tırnaktan çok öte bir başın “iki gözü” gibiyiz. Araya girmeye çalışan “düşmanların ve uzantılarının” kökü kazınıyor ve onların her türlü “yolları ve yandaşları” da etkisiz hale getirilecek, getiriliyor. Kavimler kaldıkları yerden “iki göz” gibi dünyaya bakarak yürümeye devam edecek.
“Büyük Türkiye” esasında birçoklarının düşündüğünden çok daha büyük!